Paris'te Hangi Gökdeleni Ziyaret Ederdiniz?

Kuru topraktan hazine çıkaracak kadar zeki, sonradan görme çarıklı burjuvazimiz, İstanbul'a rekor üzerine rekor kırdırırken Dubai (insana dubara'yı anımsatıyor) kuleleriyle bir rekor daha kırdırmaya çalışıyor. Eyfel kulesini geçmesek bile, Paris'i gökdelen yarışında geçiyoruz. Gerçi bizimle gökdelen yarışı yapan ne Paris var ne de herhangi bir Avrupa kenti. Köyden çıkma cahil düşüncesi için örnek nedense New York ya da Dubai oluyor da Roma, Barcelona ya da Paris olamıyor. 5-10 km. metroyu on yıldır zor becerebilenler, yüksek yapı yapmaya nedense çok meraklılar.

Hiçbir uluslararası istatistikte yükseklere ulaşamayan bir toplum, gökdelenlerle göğe ulaşacağını sanıyor anlaşılan. Bu merakın kültürel ve estetik bir nedeni olmadığı, hiçbir şehircilik kuralına uymadığı açık. Bu bir tavır. Bir kentli olamama tavrı. New York'ta kendisine yüz kat inşaat hakkı veren belediyeden yarım bir çatı katı isteyen Türk müteahhidinin hikâyesi bu tavrı iyi anlatıyor. Bunun arkasında basit bir yapı ve arsa spekülasyonu, başka deyimiyle kent toprağı yağması ötesinde bir neden yok. Yüzyıllarca doğru dürüst yapı görmemiş Anadolu insanı, yapı-patolojik duyguların boyunduruğunda yaşıyor. Bundan kurtulacak kültürü yok. Kültürel yoksulluk bu semptomlarla ortaya çıkıyor.

Susuz çölde vaha düşleyen çöl Arabı, eline ne yapacağını akıl edemediği petrol parası geçince nefes alınamayan iklimlerde nasıl New York yapma arzusuna kapılıyorsa, kerpiç ya da hımış evden çıkan, okumamış ya da okumuşluk beratını yafta gibi boynuna asan hazımsız insanlar da İstanbul'u New York'a ya da Dubai'ye benzetmeye çalışıyorlar. Neden AB standartları burada iş görmüyor? Neden akıllarına Paris ya da Roma ya da Amsterdam gelmiyor? Neden Amerika ya da Arap toplumları gibi sonradan görme toplumlardan esinleniyorlar? Biz bilim ve tekniğimizle olmasa bile kültürümüzün eskiliği ile övünmüyor muyuz? Yoksa para verenin düdüğünü mü çalıyoruz? Topluma egemen olan modern mağara kültürünün motivasyonlarını anlamak, bu irrasyonel davranışlarla mücadele etmek için gerekli. Cehaletin koyuluğunu düşündükçe insan umutsuzlanıyor.

Kentin yapılaşması bağlamında önce şu sosyo-ekonomik gerçeğe kendimizi alıştırmamız gerek. İstanbul başta olmak üzere nüfusları onlarca kat artan kentlerimizde ekonomik yaşamın motorunu inşaat sektörü oluşturuyor. Bu tarihi bir zorunluluk. Çünkü ne çok nüfuslu kent vardı ne de doğru dürüst inşaat. Ben çocukluğumda, İstanbul dahil, nasıl kentlerde yaşadığımı biliyorum. Toprağın yağmalanması en bedava kredi, en kolay kapital birikimidir. Bütün beklenen biraz cesaret. Biraz kuralsızlık. Bu da zor değil. Çünkü alan ve veren aynı. Yağma ederek, zor kullanarak rüşvetle politik manipülasyonla (hatta plan adı altında) bu bedava kapital ele geçirilebiliyor. Bu olmayacak yere inşaat izni, imar hakkı, orman yok etme hakkı, yüksek yapı yaparak elde ediliyor.

Yıllar bu pratikleri törpülese bile üstesinden gelemiyor. Bu duruma Türkçede kadayıf, katmer ve kaymak sözcükleri tekabül eder. Bu tatlı işler Türkiye ekonomisinin dinamosudur. Bunlar çağdaş Türk kent kültürünün zavallılık panoramasıdır. Kentsel çirkinliğin, kentsel kargaşanın, özellikle ulaşım kargaşasının kaynağıdır. Yağmur yağdığı zaman ne yapacağını şaşıran milyonların boğazını sıkan mekanizmadır.

İki gökdelenle başlayan bir kent hikâyesinde oturmuş toplumların sorumlulukları kendilerine önce şunları sorarlar. Bu yapılara ne kadar elektrik, ne kadar su, ne kadar kanalizasyon, ne kadar telefon, ne kadar otopark ve ne kadar yol gerek? Bunların fiyatı nedir? Bu gökdelenleri ne için kullanacağız. Dubai prensi (hangi aristokratik kökenden geliyor bu prens?) istediği için mi yapacağız? Maslak'ta gökdelenler ne kadar dolu? Daha akıllı olanlar başka sorular da sorarlar. Başından yarısı Türk halkına satılıp inşaat parası Türkiye'den çıkacak inşaat için Dubaili 4 milyar dolarını nereye yatıracak? Eğer para getirmezse hangi paranın nemasını götürecek? (Bu olgunun hesabını Doğan Hasol dile getirdi).

Oysa bizim ne kadar çok bilmiş, nedense boyuna mütebessim ekonomistlerimiz dolar, Avro, altın ve borsa ötesinde, biraz da şu kent ekonomisi batağından söz etseler.

Paris ya da Roma'yı New York ya da Dubai'ye benzetmek isteyen bir Avrupalı muhafazakâr gördünüz mü? Paris'e gidene hangi gökdeleni görmeyi tavsiye ediyorlar? Şunu da eklemeden yapamayacağım: Reklamlarda dansöz gibi kırılan Dubai kuleleri, Türk inşaat kurallarına göre yapılırsa, sıradan bir gökdelenin en az iki misli pahalı olmaz mı? Sonra eğer gökdelen yaptıracaksanız, hiç olmazsa takunyalı şirketleri değil, Norman Foster gibi bir ünlü tasarımcı seçebilseniz olmaz mı? Afyonlu medya müşterilerine bu sorunları anlatacağız? Biz Arap mıyız? Avrupalı mı?