Dünya Şehircilik Günü'nde 'Mimarisiz'leşen Planlama

8 Kasım ''Dünya Şehircilik Günü''dür. Türkiye'de de yakın yıllara kadar kentlerimizin dünyada ''ender'' bulunan tarihsel mimari kimlikleri önemsenerek kutlanırdı... ''Mimari birikimlerle yaratılmış kentsel değerlerimizin çağdaş şehircilikte de geliştirilerek sürdürülmesi'', 8 Kasım'ların öncelikleri arasındaydı...

Ne var ki kent planlamasını mimarlıkta ''uzmanlaşma'' sayan evrensel anlayış, 12 Eylül'den sonra, YÖK'ün talimatlarıyla terk edildi; yerini ''farklı'' bir ''mesleğin'' yaratılmasına bıraktı...

Çünkü, 1980'lerin sadece kentsel rantları arttırmayı ve üleşmeyi hedefleyen imar politikaları, ''mimari karakter''leri gözetmeyen arazi kullanım ve yoğunluk kararlarını fiziki planlamanın adeta ''temel hedefi'' haline getirmişti... Planlama yetkilerinin 1985'te önce belediyelere, zaman içinde de değişik kurumlara ''bilimsel denetimden yoksun'' düzenlemelerle verilmesi de aynı hedefin ürünüydü...

Bu politikanın yeni ''akademik'' yapılanmasında ise şehircilik eğitimimiz dünyada örneğine rastlanmayacak düzeyde mimarlıktan; mimarlık eğitimimiz de kent planlamasından ''arındırılma'' ya başlandı...

Kimi yeni kuşaktan plancılarımızda giderek ''militan''ca bir ''mesleki kimlik'' inatlaşmasına dönüşen bu ayrışmanın, adeta doruğa çıkan örneğini de bu yıl 29.'su gerçekleştirilen ''Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu''nda gözlüyoruz.

Şehir Plancıları Odası (ŞPO) tarafından İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ev sahipliğinde Taşkışla'da düzenlenen kolokyumda, pazartesiden bu yana ''Planlamada Yeni Politika ve Stratejiler: Riskler ve Fırsatlar'' teması tartışılırken, kentlerimizin hızla ''tekdüzeleşmesi'' tek bir bildiri konusu olarak bile gündemde değil...

Temanın çağrıştırdıklarına geçmeden önce, mimarlığı dışlamanın artık ''vefasız''lığa dönüştüğü bir ''unutkanlığa'' değinelim.

Kolokyumun ev sahibi ve ortağı ''İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'' ... Ne var ki tüm basılı belgelerde ''mimarlık fakültesi'' yer almıyor; sadece ''bölüm''ün adı var...

Şehircilerimiz, bağlı oldukları fakültenin ''adını'' bile sanki ''hazmedemeyecek'' kadar ''mimarlıktan arınmak'' istiyor olmalılar. Ancak bu tavır, ''varlık nedenleri''ni inkâr etmenin de ötesinde, her biri mimarlığın binyıllarını barındıran kentlerimiz için en ciddi ''risk'' ler arasında değil midir?

Nitekim, 3 gün süren oturumlardaki tüm bildiri başlıklarının hiçbirinde tek bir ''mimarlık'' sözcüğünün yer almaması, aynı inkârdaki ''özenin'' ürünü olsa gerek. O kadar ki örneğin ''eski kent dokuları'', ''kent merkezlerinde değişim'' gibi, özünde ağırlıklı olarak ''tarihsel ve geleneksel mimari''yi irdeleyen az sayıdaki bildiri bile bu içerikleriyle anılmıyor...

''Ulusal şehircilik'' için
Şehircilerimizin işte böylesi bir ''dikkat'' içinde belirledikleri 2005 teması için kolokyum çağrısında deniyor ki: ''Planlama gündemindeki konular, AB uyum süreciyle birlikte kentlerimizin geleceği açısından riskleri ve fırsatları da içermektedir. Bunlar ışığında oluşturulacak yeni politika ve stratejileri tartışmak yararlı olacaktır...''

''Riskler'', aslında artık akademik araştırmalara gerek kalmayacak kadar ortada.

Türkiye'de giderek azgınlaşan kentsel talanı ve hatta çoktan ''kaçak kentleşmeye dönüşmüş'' olan ''gecekondulaşma''yı 35 müzakere başlığından biri bile yapmayan AB de dahil olmak üzere, hemen tüm iç ve dış rant güçleri, ''planlı ve kimlikli bir şehircilik'' için tarihin en büyük ''risk'' ini oluşturmakta...

İşte böyle bir sürece karşı, ''ulusal şehirciliğimizin'' takınması gereken tarihsel ve zorunlu tavır -en azından kendi bilimsel onuru ve varlık nedeni için de- öncelikle aynı tahribata karşı direnen ''ulusal mimarlık'' çabalarıyla bütünleşerek dayanışma içine girmek değil midir?

Kentlerimizi, bu küresel yağmaya karşı ''mimarlık kültürü'' ve ''planlama disiplini'' yle savunmamız gerekiyor.

Bunun yerine, hiç de güvenilir çağrışımlar yapmayan ''değişen, dönüşen'' söylemleriyle sanki ''olağan'' karşılanmaya başlanan talancılığın yarattığı ''fırsat'' ları(!) değerlendirmeye niyetlenmek, ''dünya şehircilik günleri tarihi''mize de ''yabancı''laşıldığını gösteriyor...