Sanat ve Armağan

Amerikalı yazar Lewis Hyde'a göre, sanat yapıtları iki farklı ekonomi içinde yer alır: Bunlardan biri piyasa ekonomisi, diğeri armağan ekonomisidir. Sanat, onu tüketmek için para ödemiş olsak da sonuçta bir tür armağan olarak alıp verdiğimiz bir şeydir; parayla ölçülemeyecek soyut bir değeri vardır. İlk dönem ressamlarımızın yapıtlarını parayla satmayı ayıp bularak eşe dosta armağan etmesi, acaba kolektif bilinçaltına yerleşmiş bu tür bir düşüncenin sonucu mudur?

Hyde, önemli bir soru soruyor: Piyasa ekonomisine, yoğun tüketime dayanan bir toplumda sanatçının kendisini bırakın ekonomik olarak, ruhsal anlamda besleyebilmesi ne kadar mümkün? Bütün değerlerin maddiyat üzerine temellendiği, vermekten çok almanın değer atfedildiği bir toplumda sanatçının direnci söz konusu olabilir mi?..

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri'deki 'Geleceğe Esintiler' sergisi, her şeyin gelip yoğun, bilinçsiz, arsız bir tüketime dayandığı bir toplumda var olabilmenin çeşitli yönlerini irdeleyen üç genç sanatçıyı bir araya getiriyor. Belli bir konu etrafında bir araya getirilmemiş olmalarına karşın derinden derinden hisse debildiğimiz bir ortak paydada buluşan bu genç sanatçılardan Burak Bedenlier, kendi düşsel tasarımı olan distopik bir dünyaya ilişkin desenlerini sergiliyor. Gündelik yaşama karşı yoğun bir yabancılaşmanın imgeleri olarak sayfa sayfa okuyabileceğimiz bu 'iç' dünyayı izleyiciyle küçük defterler halinde paylaşan genç sanatçı, dahası bu defterlerini izleyiciye armağan da ediyor. Günümüzde 'armağan ekonomisi'nin en azından sanat alanında olanaklı olup olamayacağını araştıran Bedenlier, Kasa Galeri'nin eski bir banka kasası olmasının getirdiği ironiden de yararlanıyor! Tüketim kültürü içinde kendine yabancılaşan bireyin simgesel bir direnişini sergileyen Bedenlier, bir yandan da bugün 'armağan'ın nasıl 'bedava' kavramı gibi algılanabildiğini, karşılıksız alınabilen nesneye karşı insan psikolojisini de yansıtıyor.

Sergide manzara türündeki resim ve videolarıyla yer alan Burçak Kaygun ise, görsel bir bombardıman halinde hızla akan bir dünyada durmadan tükettiğimiz, tükettikçe de çevremizi saran imgeleri görmek yerine yalnızca bakar hale gelişimiz üzerinde duruyor. Geleneksel manzara türüne çağdaş bir yorum getiren genç sanatçının izleyiciyi bir tür görsel meditasyona çağıran resim ve videoları, bu yoğun görsel tüketim içinde yitirdiğimiz gerçeklik duygusunun bir an için peşine düşmemize yardımcı oluyor.

Yaşadığımız bu 'bilinçli eskitim' çağında çöp olarak bir kenara atılmış birtakım nesneleri işlevinden soyutlayarak resimlerinde kullanan, onlara farklı bir statü kazandıran Ece Dündaralp da, tüketim kültürünün başka bir yönüne odaklanmış. Genç sanatçı, elektronik aygıtların iç düzeneğini çağrıştıran bir görünüme sahip beyaz, monokrom resimler inde sanat ve hayat arasında ilginç bir köprü kuruyor. Her üç sanatçı da yaşadığımız dünyaya ilişkin söz söyleyebilen, yaşama ilişkin duyarlı bir kavrayışı yansıtan, dahası estetik bir tadı, hazzı olan yapıtlar üretmişler; bu örtüşme, sergiyi bütün olarak keyif alınan bir deneyime dönüştürüyor.

Gelecek vaat eden sanatçıları bir araya getiren 'Geleceğe Esintiler' sergilerini, üniversiteye bağlı bir galeri olarak Kasa'nın sanat ortamına son derece önemli bir katkısı olarak düşünmek mümkün. Gençlik cephesinde ne olup bittiğine ilişkin bir izlenimin ötesinde iyi bir sergi görmek istiyorsanız, 11 Şubat'a kadar Karaköy'de Kasa Galeri'de.