Güney Afrika'dan Minik Bir Mimari Ütopya: "Güzellik de Temel Bir Haktır."



Mimarlık dünyasında dikkatlerin Güney Afrika’ya ne kadar seyrek çevrildiğini söylemeye gerek var mı?

Yerel malzemeden, yapımı mümkün olduğunca kolay ve tabii ki ucuza yapı üretimine dair kafa yorulmuyor değil ama.

Çeşitli projeler yer yer gündeme geliyor. Kapsamlı ve uzun vadeli dönüşümleri amaçlamamakla birlikte günün birinde çıkarılmak üzere, cepte ilginç fikirler ve denemeler birikiyor. Ancak toplumsal yaşamla iç içe geçmenin ötesinde siyasal programları da içeren mimari yaklaşımlara rastlamak zor olsa gerek. Hele bu günlerde...

Benzeri çalışmalardan biri, Kunstuniversitat Linz (Linz Sanat Üniversitesi) tarafından Güney Afrika’da gerçekleştirilmekte.

Çalışmanın en önemli tarafı 2004’de başlatılan projenin süreklilik içinde devam etmesi.
Mimar Roland Gnaiger’e göre, yüzeyselliğin ve şatafatın gerekli olana kıyasla çok daha fazla paraya ve zamana mal olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Paradoksal görünmekle birlikte “lüx”, tüm enerjiyi çekmekle kalmıyor, “yoksunluk”u da artırıyor. Mimarlık açısından bir “sadakatsizlik” değil midir bu?


Yeryüzünde yaşayan insanların çok büyük bir bölümün zenginliklerden ve kaynaklardan doğru düzgün pay alamadığını biliyorsak, Gnaiger’in sadakatsizlik tanımı çok da yanlış olmasa gerek.

Projenin yürütücülerinden Christoph Chorherr, dünyanın kaderinin Batı’da belirlenmeyeceğini düşünenler arasında. Yeryüzünün önemli bir bölümünün Batı tarafından ihmal edildiği gerçeği, Sarch Topluluğu’nun kurulmasına yol açmıştır denebilir. Toplumsal Sürdürülebilir Mimarlık’ın (Social Sustainible Architecture-SARCH) temel amacı üniversitelerde tıkanmış enerjinin dışarı çıkarak, kendine toplumsal yaşamda bir rol bulabilmesi olarak özetleniyor.


Öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen projelerde, katılımın beklediklerinin çok üzerinde olduğunu dile getiriyor Gnaiger. Güney Afrika’da Johannesburg’da ayrımcılığın en yoğun yaşandığı dönemden kalma ve sadece siyahların yaşadığı gettovari çevre yerleşimler, Sarch’ın geçen seneki çalışmasının gerçekleştirildiği yer.



Açlık, AIDS, işsizlik, okuma yazma oranının düşüklüğü gibi sorunların yanı sıra, gerekli kentsel altyapı da bulunmuyor. Mimarlık, evlerin yazın fırına, kışın buzdolabına dönüşmesini engelleyebilecek bir düzeyde bie değil.


Proje kapsamına sadece çeşitli yapıların tasarlanması değil, aynı zamanda inşa edilmesi de dahil. İklim koşulları, yerellikte bulunabilir malzemenin seçimi ve halkın yaşayış biçimi göz önünde bulundurulmaya çalışılarak üretilen mimarlık yoluyla, Orange Farm’da insan yaşamına birkaç tekil örnekte bile olsa çok şey katılmışa benziyor. “Toprak ana”nın tahsis ettiği hemen her malzeme denendikten sonra Afrika’nın geleneksel yapı dokusu da göz önüne alınarak birkaç ayda gerçekleştirilen yapılar, sadece yaşamsal kimi gereksinimlerin karşılanmasından ibaret değil. Ucuza ve teknolojinin bir çok olanağından yoksun olarak, öğrenciler tarafından üretilen projeler Johannesburg’a aynı zamanda güzellik götürmek iddiasında.

Bununla beraber, sponsor arayışı içinde ve gönüllük üzerine kurulu bu çalışma ne kadar keyifli gözükse de etkisinin sınırlı olduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye’de daha çok öğrenim amaçlı olmakla birlikte ODTÜ’nün yaz stajlarında benzeri bir çalışma yaptığını hatırlatırız. İyi niyetli olmanın ötesine pek de geçemeyen bu projelerin iyi niyet taşları olarak döşenmemelerini diliyor... Güzellik üzerine düşünerek kuramsal bir çerçeve oluşturmaya çalışırken, güzelin yalnızca lüx, eşitsizlik ve kibirle bağlantılandırıldığı bir denklemin geçersizliğini de göstermek için uğraşan Kunstuniversitat Linz’den daha radikal projeler bekliyoruz!


Ayrıntılı bilgi için:
http://derstandard.at/?url=/?id=2256178
http://sarch.twoday.net/