“Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir”i Nasıl Planlamalı?



İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İstanbulSMD) tarafından Kalebodur desteği ile Kaleseramik Binası, İbrahim Bodur konferans salonunda yıl boyunca düzenlenmesi planlanan “Mimarlar Bu Ay Neyi Konuşuyor” başlıklı toplantıların bu ayki konuğu Prof. Dr. İlhan Tekeli oldu.  

Kent planlamanın merkezi siyasetle ilişkisini tarihi bir süreçte dinleyicilerle paylaşan Tekeli, 1960’lardan günümüze değişen kentleşme sürecini toplumsal bileşenleriyle ele almak gerektiğine dikkat çekti.

“Süreklilik kazanan hatalar, topluma demokrasi olarak sunuluyor” diyen Tekeli; “Plancılar kararlarını katılımcı ve demokratik süreçlerle vermeye çalışıyor. Kentlerle ilgili bize sıkıntı veren yalnızca merkezi siyasetin tutumu değil. Kentlerin büyüme biçimleri ve bu biçimlerin kontrol edilebilirliğiyle ilgili gelişmeleri de bilmek gerekiyor” şeklinde konuştu. 

Eskinin çözümü, yeninin çıkmazı: Kat mülkiyeti

1960’lı yıllarda kentlerin büyümesini tanımlarken “yağ lekesi” ifadesinin kullanıldığını belirten Tekeli, kentin büyümesinin tek tek binaların eklenmesiyle gerçekleştiğini aktardı:

“60’larda böyle bir kentleşmenin ortaya çıkması bizim sermaye biçimimizle yakından ilgiliydi. Bir proje söz konusu olduğu zaman sistem kapitali büyük miktarda harekete geçiremiyordu. O zaman sistemin sorunlarını çözmesi küçük sermayenin birikimine uygun bir şekilde gerçekleşiyordu. Örneğin yeni yerleşim yerlerine yerel yönetim ulaşım götüremediği noktada alanı dolmuşlara bıraktık. 30’larda oluşan yasal düzenlememizle kente yeni gelenlerin konut sorununu çözemedik, böylelikle gecekondu oldu. Modern kısmı ise daha farklı bir şekilde dönüştü. Bizim 30’lardaki yasal düzenlememiz kat mülkiyetine izin vermiyordu. Hızlı kentleşmeyle arazi değerleri arttığında orta sınıflar konutlarının arsa fiyatını ödeyemez hale geldiler. Bunu bölüşmek için de bir arsada apartmanlaşmak ortaya çıktı. Apartmanlaşmanın mülkiyet sorununu çözmek için de kat mülkiyeti ortaya çıktı. Bugün ise kentsel dönüşümcüler için en büyük bela kat mülkiyeti olarak görülüyor”.

“Parselasyon işletmeci için ziyan demek”

60’larda kentlerin ağırlıklı olarak yapsatçılar ve gecekonducular tarafından dönüştürüldüğünü ifade eden Tekeli, o zamanların sloganlaşmış tanımının “Gecekondulu, dolmuşlu, işportalı şehir” olduğunu söyledi. Tekeli; “Bugün küresel sermaye içinde kentlere büyümenin temel aktörü olarak yaklaşılmaya başlandı. Kenti dönüştüren aktörler artık büyük sermaye aktörleri. Kent artık binaların eklemlenmesi şeklinde büyümüyor. Büyük kent parçalarının koordineli olmayan bir şekilde  sıçramalarıyla büyüyor. Böyle kent parçalarının kent merkezinden kopması mümkün olur. Büyük sermaye önce kent merkeziyle arasına boşluk bırakarak sıçrıyor. Küçük sermaye daha sonra o arayı dolduruyor. Biz eski planlama anlayışımızda araziyi küçük küçük parçalara bölüyorduk. Halbuki bugün işletmeci için toprağı parsellemek demek o toprağı ziyan etmek demek. TOKİ’ye verilen aşırı yetkilerin bir kısmı küçük mülkiyeti dönüştürerek, büyük mülkiyet haline getirebilmek üzerine” ifadelerini kullandı.



“10 yılda 250 bin istihdam kaybı”

60’larda olmayan organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, büyük şehir hastaneleri gibi fonksiyonların kente yeni bir büyüme dinamiği kazandırdığının altını çizen Tekeli, sorulması gerekenin bu yapıya plancıların nasıl müdahale etmesi gerektiği olduğunu söyledi: “Sözünü ettiğimiz bu sıçrama büyük çoğunlukla eski kent merkezindeki işlevlerin bir kısmını dışarı atıyor. Kentin merkezinde büyük bir işlev kaybı oluyor. Murat Güvenç bir hesap yaptı; son 10 yılda İzmir’in ilk beş kilometrelik halkasında 250 bin istihdam kaybı olmuş. Bunlar çok büyük rakamlar”.  

“Öteki”lerin kentlerinde planlama

Konuşmasının son kısmını planlamanın siyasetle kurduğu ilişkiye ve plancının rolüne ayıran Tekeli, “Demokrasi bizde ötekileştirme üzerine kurulu” dedi: “Böyle bir sistem kurduğunuz zaman toplumun bütün sosyal sermayesini yok ediyorsunuz. Siyaset sorunları çözen değil biriktiren hale geliyor. İktidarın ötekileştirmelerinin ortaya koyduğu çerçeve üstünden toplum bir gerçek inşa ediyor. Gezi Parkı meselesinde de bu gerçeğin paylaşımı üzerinden kamu alanın anlamı değişti”.

Dünyada kentler üzerinde bir dönüşümün söz konusu olduğunu söyleyen İlhan Tekeli,  bu dönüşümün bizim gündemimizde olan kentsel dönüşüm olmadığını, kentsel bölgeye geçişi ifade ettiğini vurguladı. Türkiye’de deneyimlenmekte olan kentsel dönüşümün, deprem riskine ve gecekonduları dönüştürmeye dayanan, oldukça yükseltilmiş bir siyasal dile merkezi siyasetin gündemine oturan ve esas dönüşümle ilişkisi kurulmamış bir yapıya sahip olduğunun altını çizen Tekeli, bu dönüşüm aktörlerinin TOKİ, gayrimenkul yatırım ortakları, büyük kent belediyeleri gibi güçlü aktörler olduğunu belirtti. Bu aktörler toplumla müzakere etmediklerini kaydeden Tekeli, “Bütün yetki konsantrasyonunun nedeni toplumda müzakere etme lüzumu kalmasın diye. Bu süreç demokratik bir süreç değil” dedi.

Yeni bir planlama sistemi ve yaklaşımı geliştirmek gerektiğine dikkat çeken Tekeli, büyük ölçeklerde stratejik plan geliştirmeyi bilmek gerektiğini vurguladı. Planların katılıma açıklığının da konuşulması gerektiğini söyleyen Tekeli, “hesabı verilebilir” planlar yapmanın önemine değinerek konuşmasını tamamladı.