Başka İstanbul Var!



Sınırları genişledikçe İstanbul'u anlamak da zorlaşıyor. Magazinin gölgesinde yitip gidiyor pek çok olay ve insan. Sahaf İbrahim Yılmaz, mine ustası Artin Kasap, örücü Zeki Baba ve sandalcı Ali Dayı da aynı havayı soluduğumuz insanlar... Hem mesleklerini hem kendilerini anlatırken başka bir İstanbul'un varlığını mimliyorlar.

Simurg kütüphaneler kurar
Beyoğlu'nun sahaflarından biri Simurg. Sahibi İbrahim Yılmaz. Yüzlerce eski kitabın ağırbaşlılığı ve sakinliği yılların sahafının mizacına da yansımış sanki. Sakin ve ağırbaşlı anlatıyor:

-Sahaflığa nasıl başladınız?
Dokuz yaşından beri kitap tutkum var. Öğrencilik yıllarımda hep sahaflardan kitap alırdım. 1986'da Sözcükler adındaki bir sahafa gitmeye başladım. Bir gün oranın icralık olduğunu duydum. Kitaplar yediemine gidecekti. Onları kurtarmak için ne kadar gerektiğini sordum, söylediler. Ben de parayı bulup buluşturup sahafa ortak oldum. Sonra da Simurg olarak tek başıma devam ettim.

-Sahaflık için ne ve nasıl bir eğitim gerekiyor?
Sahaf müşterileri az sayıda basılmış itibar kitaplarını, imzalı kitapları, ilk baskıları, eski elyazmalarını, risaleleri, yabancı dilde yayınları arıyorlar. İnsanların talepleri sahaflık eğitimim oldu aslında. Ayrıca size kitaplarını satmak isteyenler de oluyor, kitapların değerlerini bilmeniz gerekiyor. Eski yazı bir kitabın değerini, bulunup bulunamayacağını bilmek çok farklı bir alan.

-Aranan kitapları hemen bulabiliyor musunuz?
Bazen uzun sürebilir ama istenilen kitabı mutlaka buluruz. Simurg'un böyle ünlenmesinin sebebi "Aranıp bulunamayan her kitabı buluruz" sloganıdır.

-Sorulan her kitabı biliyor musunuz?
İçerik olarak bilmem mümkün değil tabii. Bir çerçeve çizilmesi lazım. Mesela bizim uzmanlığımız Türkoloji üzerine, Türkolojinin dünyadaki adresiyiz. Ancak genel olarak hangi kitapta ne var biliriz. Çünkü biz kitapçıyız.

-Sahaflık bozuldu mu yani?
Sahaflığı sahaf olarak yapan bir elin parmaklarını geçmez. Çoğu ikinci el kitap satışı olarak görüyor bu işi, ama öyle değil. Beyazıt'taki Çınaraltı korunması gereken bir atmosferdi. Şimdi ne o sahaflar, ne de oralardan kitap alanlar kaldı.

-Kitapseverlere tavsiyeleriniz var mı?
Edebi değeri yüksek olan kitapların birinci baskıları, imzalı nüshaları, yurtdışında yayımlanmış Türkçe kitaplar değer kazanıyor. Yeni kitap çıktığı, sahafiye kitap bulunduğu zaman alınmalı.

Mine ustası Artin...
Kayseri'den İstanbul'a 1964'te geldi Artin Usta. Mine işine Kapalı Çarşı'daki Varakçı Han'da Azad Usta'nın yanında çırak olarak başladı. "Kuzenim Azad Usta'nın yanında kalfa olarak çalışıyordu. Yoksa biz mineyi nereden bilirdik. Tesadüfler hayatı çiziyor" diye özetliyor işe başlamasını. Askere gidene kadar aynı işyerinde çalışmış, ustalarının hepsi Ermeni'ymiş, sanatı iyice öğrenince de kendi dükkânını açmaya karar vermiş. "İlk dükkânımı Cuhacı Han'da açtım. Beş yıl kaldım orada. Daha sonra birkaç dükkân daha açtım. 1982'den beri de buradayım, yani Mikro Han'daki atölyemde" diyor.

Birçok ünlü ismin takıları üzerine mine yapmış Artin Kasap. Feridun Karakaya'ya alyans, Gülben Ergen'e broş, Semra Özal'a takılar... Armalar ve diplomat nişanları da var işleri arasında. "İşin özü imalatçıda" diyor "Bize takılar kuyumcudan geliyor. Yani yaptığım takıyı kimin takacağı benim için önemli değil. Ben sadece ekmeğime bakarım".

Yaptığı işi sanat olarak görüyor Artin Usta. "Takı bize kuyumcularda çalışan sadekârların elinden çıkıp geliyor. Takıyı şekle biz sokuyoruz, yani takı üzerine işçilik yapıyoruz" deyip mine işinin nasıl yapıldığını anlatıyor: "Cam tozundan yapılmış kimyasal bir madde olan mineyi takı üzerine uyguladıktan sonra sekiz yüz elli derecelik fırında pişiriyoruz. Altın, gümüş ve bakır üzerine yapılabilen mine o takının değerini de arttırıyor".

Bu işin okulu olur mu? Artin Usta'nın yanıtı "hayır". "Ben" diye ekliyor "Bu işi görerek öğrendim. Artık kapasitem yüzde elli azaldı. 60-70 yıllık insan ömründe ben 40 yıldır çalışıyorum. Haftada iki saat çalışmayla bu sanat öğrenilmez".

Kral Örücü Zeki Baba
Kapalıçarşı'nın Yağlıkçılar Yokuşu'nda "Kral Örücü Zeki Baba" tabelasını biraz dikkatli bir bakışla hemen seçebilirsiniz. Yırtılan, sigaradan yanan, güve yeniğiyle sakatlanan giysileri yeniden hayata döndürür Zeki Baba. O bir nevi giysilerin doktorudur.

-Ne zamandır örücülük yapıyorsunuz?
Altı yaşında başladım, babamın yanında. Babam da babasından öğrenmiş benim gibi. Hem okula hem işe gittim. O gün bugündür örücülük yapıyorum işte. Pantolonlar, etekler, gömlekler, kazaklar yırtılıyor, biz örüyoruz.

-Biz dediğiniz kimler?
İki örücü kaldı Kapalıçarşı'da. Örücülüğü bilmeyenler, adını bile duymayanlar var. Terzi zannedenler var. Oysa Osmanlı'dan kalma, en eski mesleklerden biri. Burhanettin Bey Osmanlı zamanının en usta örücüsü imiş. Ondan sonra yayılmaya başlamış örücülük. Mesela içinde bulunduğumuz han Örücüler Hanı olarak geçiyor. Tabii hazır giyim çoğaldıkça bizim işler durdu. Gençlerden de yapan yok bu mesleği. Bir oğlum var işte. En genç örücü o. 34 yaşında. 17 yıldır örücülük yapıyor.

-Nasıl örüyorsunuz kumaşı? Zor bir zanaat mı bu?
Elimizde, yalnızca iplik ve iğneyle örüyoruz. Valla kumaşına ipliğine göre, örülecek yerin büyüklüğüne, zorluğuna göre değişiyor. En zoru supreme kumaş, ipi ince çünkü. İpi kumaşın iç kısmındaki kenarlardan çıkarıyoruz. O iple örüyoruz.

-İşler nasıl, diye sorsam usta?
Kendi halimizde geçinip gidiyoruz işte. Burası bize yetiyor. Eski usul çalışıyoruz. Telefonum susmaz hiç. Firmalardan da müşterilerim var. Şahinler Holding, Doğuş Holding, Beymen, Örma, Erma, Damat hepsi bizim müşterimiz. Ceketlerde, pantolonlarda defolular çıkıyor, biz örüyoruz. Müşterileri, sakatlanan malı onlara getiriyor, onlar da bize. İş fazla olduğu zaman da ben fabrikaya gidiyorum, oğlum dükkâna bakıyor.

-Talep sürüyor yani...
Sürmez mi? Şehir dışından gelip, alır götürürler beni fabrikalarına. Yemem, içmem, rakı masam, yatmam onlardan. Üç dört gün kalır, defolu mallarını onarırım. Yurtdışından da talep var. Üç kişi gönderdik yurtdışına; ikisi Türk, biri İngiliz. İşi yanımızda öğrenip İngiltere'ye, Fransa'ya, Almanya'ya gittiler. Meslek sahibi oldular, İyi de kazanıyorlar. Özellikle İngiltere tekstil ülkesi olduğu için çok talep var. Beni de çağırdılar, sağlık sorunları yüzünden gidemedim. Bu meslek altın bilezik. Çok kazanmazsın, ama dünyanın neresine gidersen git aç kalmazsın.