‘Gezi Parkı için Mücadele Sert Olacak’



Taksim Dayanışması çatısı altında kurulan Taksim Gezi Parkı ve Güzelleştirme Derneği, Taksim Yayalaştırma Projesi’nin durdurulması için yürüttüğü çalışmaların yanı sıra, Gezi Parkı’nı sanatsal ve kültürel etkinliklerin yapıldığı herkesin yaşayan bir park haline getirmeyi hedefliyor. Derneğin ilk etkinliği ise 13 Nisan’da yapılacak olan Taksim Gezi Parkı Festivali.

Derneğin kurucuları Kağan İşmen, Tarkan Konar, Nogay Kesim, Birkan Işın, Nahide Ilgın ve Haluk Akyan, Birgün gazetesinden Olgun Kundakçı’ya verdikleri röportajda, düzenlenecek olan Festivali ve dernek hedeflerini anlattı.

Gezi Parkı'nın yok edilip yerine Topçu Kışlası'nın kurma projesine karşı Taksim Dayanışması uzunca bir süredir mücadele ediyordu. Dernekleşme fikri nasıl doğdu?

Kağan İşmen (K.İ.): Taksim Yayalaştırma Projesine ve Gezi Parkı'nın yok edilmesine karşı bir seneden beri mücadele devam ediyordu. Dernek, Taksim Dayanışması içinde nöbetleri devam ettiren ekibin içinden doğdu denebilir. Bu mücadelenin aslında Taksim Dayanışması'ndan önce de bir altyapısı var. Beyoğlu'nda kentsel dönüşüm çok uzun zamandan beri çok kirli bir şekilde devam ediyor. Emek Sineması'nın, İnci Pastanesi'nin, Tarlabaşı'nın, Beyoğlu'ndaki tarihi pasajların durumu ortada. Bu mücadele nereden başladı dersen masa ve sandalye yasağı getirildiğinde başladı. O günden bugüne Beyoğlu'nda yapılan pek çok eylemle mücadele sürüyor. Taksim Yayalaştırma Projesi ve Gezi Parkı'na yapılması düşünülen Topçu Kışlası mücadeleyi Beyoğlu'ndan Taksim'e kaydırdı.

Peki, dernek olarak nasıl bir mücadele vermeyi planlıyorsunuz?

Nogay Kesim (N.K): Biz inisiyatifi artık ele alıyoruz. İnsanlar buranın nasıl bir park olmasını istiyorsa burayı öyle bir park, yaşayan bir park haline getirmek istiyoruz. Bu dernek aslında mücadelenin kurumsal bir kalesi, tüzel bir kişiliği olsun diye kuruldu. İlk hedefimiz parkı korumak, ikinci hedefimiz parkı güzelleştirerek yaşatmak. Nasıl doğada analar evlatlarının başına bir şey geleceği zaman tırnaklarını çıkarır ve en vahşi hallerini takınır, bizi de biraz öyle görmelerini, doğanın yırtıcı tırnakları gibi görmelerini tavsiye ederim. Tırnaklarımız çizer, kanatır. Burada mücadele hiç öyle yumuşak olmayacak. Bugüne kadar Anadolu insanı nasıl kendi yaşam alanlarına müdahalelerde neyin ne olduğunu HES direnişleriyle gösterdiyse, bunun İstanbul ayağını Taksim Gezi Parkı noktasında düşünebilirler.
Tarkan Konar (T.K.): Bizim bu derneğin kuruluşuna önem vermemizin bir nedeni de bundan on yıl sonra, on beş yıl sonra bu parkın veya buraya dikmeye çalıştıkları o kazulet yapının tarihiyle ilgili kurumsal bir arşiv yaratmak. Burada çalışmalar nasıl gitti, kazı yapılırken ne gibi tarihi eserler çıktı, buna rağmen neler yapıldı, burada esnaf nasıl apar topar sürgün edildi, kiracı olan adamın önüne nasıl setler çekildi, ama iktidar, ama İBB tarafından ne gibi beyanatlar verildi, projeye karşı çıkanlar neye karşı çıktı... Tüm bunların kayıt altına alınıp fotoğraflanıp her şeyiyle bir yerlerde durması gerekiyor.
K.İ.: 13 Nisan'daki eylem bizim ilk etkinliğimiz olacak. Koruma Kurulu'na 50 bin imza teslim etmiştik. 13 Nisan'da buraya o imzaların sahiplerini, yani 50 bin kişiyi davet ediyoruz. Bilim insanları 'hayır' dedi, dikkate almadılar. Koruma Kurulu 'hayır' dedi, dikkate almadılar. Taksim yayalaştırma projesine karşı açılan davalar devam ederken inşaatı devam ettiriyorlar. Bize tek seçenek kalıyor, kitlenin Gezi Parkı'na gelmesi ve güçlü bir şekilde sesini haykırması, Gezi Parkı'nı vermeyeceğimizi dillendirmesi. Süreci ancak bu durdurabilir ve biz de bunu yapacağız.

Festival'den sonra Gezi Parkı için hedefte neler var?

N.K.:Bu konser aslında bu etkinlikler silsilesinin ilk adımı diye düşünülmeli. Burada sinema festivalleri, tiyatro festivalleri, kukla festivalleri yapmayı düşünüyoruz. Buranın kendi iki sahnesi var, o sahneleri sürekli aktif hale getirecek çözümler arıyoruz. Sanatın içinden insanların destekleriyle burayı hepimizin parkı olarak yaşatmak bu derneğin amacı.
Birkan Işın (B.I.): Projeye karşı biz de alternatif bir projeyle ortaya çıktık. Kurduğumuz dernek üzerinden, kültür sanat etkinlikleri yapalım, bilimsel toplantılar yapalım, parkı canlandıralım istedik. Gezi Parkı'na sanatçılar gelsin, eserlerini halkla paylaşsınlar; edebiyatçılar gelsinler paneller, şiir dinletileri düzenlesinler. Bilim insanları gelsinler, seminerler düzenlesinler. Bir açık hava kütüphanesi kuralım, spor müsabakaları yapalım. Gezi Parkı'nı kendi bahçemiz gibi yaşatmayı, herkes için yaşanabilir bir park haline getirmeyi istiyoruz.

Koruma Kurulu Gezi Parkı'nın korunması gerektiğine karar verip projeyi reddetti. Ardından Başbakan'ın "Reddi reddediyoruz" açıklaması üzerine Yüksek Kurul projeyi onayladı. Kararı yargıya taşıyacak mısınız?

N.K.: Yargıya başvuracağız, ama bizim hukuktan yana bir beklentimiz kalmadı. Yaşanan tecrübe gösteriyor ki hukukun hiçbir anlamı yok. Bir Yüksek Kurul kuruyorlar ve istedikleri kararı kafalarına göre geçiriyorlar. Çevre mücadelesinde geldiğimiz noktada da mahkemelerin yürütmeyi durdurduğu projeler bile devam ediyor bugün. Onlar hukuku kendi oyuncakları haline dönüştürdüler ve hukukla oynayıp duruyorlar. Buradaki mücadelenin o anlamda bir sembol olduğunu düşünüyorum ben. Bu mevcut düzene karşı bir başkaldırıdır aslında.
K.İ.: Bu kararı veren hükümetin maaşlı bürokratlarıdır. Eminim araştırılsa hayatında Taksim Gezi Parkı'na adım atmamış insanlar vardır onların arasında. Bu ağaçların gölgesinde oturup iki dakika soluklanmamış insanlar bu parkın geleceği ile ilgili karar veremezler. Koruma Kurulu en yetkili kurumdur ve onun kararının üstüne bürokratlardan oluşan Yüksek Kurul'un söz söyleme hakkı yok aslında. Bu karar hukuka uygunmuş gibi gözükse de aslında hukukun arkasından dolanıyorlar.

Tüm muhalefete rağmen Taksim Meydanı'nı meydan olmaktan çıkarıp, Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı dikme ısrarı sizce niye?

Nahide Ilgın (N.I.): Bütün dünyada şehir merkezinde yeşil alanlar olabildiğince korunurken İstanbul'un merkezinde tek yeşil alanın betonlaştırılması akıl alır bir şey değil. Şu ağaçları görünce içim acıyor. Nasıl kıyacaklar bilmiyorum. Hepimiz için yaşam alanı olan bir mekânın betonlaştırılmasına vicdanları nasıl el verecek bilmiyorum.
Haluk Aykan (H.A.): Buraya çok pahalı bir yerde arsamız var gözüyle bakıyorlar. Şurayı bir müteahhide verelim de para kazanalım gözüyle bakıyorlar. Bir miras yedi durumu var. Topçu Kışlası bir ihya projesi olarak sunuluyor. Topçu Kışlası'nın adi bir kopyasını yaparlarken belki Kışla'nın kazılarda çıkan temelleri yok ediliyor. Eğer bir yer ihya edilecekse Gezi Parkı ihya edilsin. Gezi Parkı'nın arazisine dikilen oteller yıkılsın önce.
N.K.: Meydanlar ve parklar tarihten bu yana toplumun yönetici sınıfının değil, halkın bir araya geldiği yerlerdir. Bu yerlerde toplumsal muhalefet şekillenir, dillenir, vücut bulur. Meydanlar bunun için vardır. Aslında bu proje kamusal muhalefetin önüne geçmek için meydanları ve parkları, bir araya gelme mekânlarını ortadan kaldırma projesidir. Çatışmanın kökü burada yatıyor. Burada hem birlikte eğlenir, birlikte söz dillendirir ve varsa bir muhalefet onu ortaya koyarız. Bu alanları da bu görevleri yapacak yerler olarak yaşatacağız, diyoruz.

Taksim Yayalaştırma Projesi ve Topçu Kışlası Beyoğlu'ndaki dönüşümün bir parçası. Genel tabloya baktığınızda ne görüyorsunuz?

T.K.: Taksim öyle bir noktaya geldi ki, burayı dönüştürmek isteyenler o kadar çok diretti ki burası bütün ülke genelinde yürüyen hikâyenin sembolize olduğu yer haline geldi. Beyoğlu belki de bu tür projelerin en çok olduğu ilçedir Türkiye genelinde. Bir yandan Galataport projesi yürüyor; Cihangir'de parkından bahçesine sürekli bir müdahale var; Tarlabaşı'nda Beyoğlu Belediyesi ve GAP İnşaat logoları altında kentsel dönüşüm sürüyor; Talimhane' de saçmasapan steril bir alan yarattılar, ne esnafı ne turisti kimse memnun değil; Okmeydanı'nda hazırladıkları projeyle dünya kadar mağduriyet yaratılacak; Kasımpaşa, Piyalepaşa'da projeler sürüyor; İstiklal'de Demirören, Emek Sineması kartonpiyer şehircilik örneği; eğlence sektörü dediğimizde tek masa sandalye yasağı olan ilçe Beyoğlu... Aslında bütün belediyelere baktığınızda hepsinin dilinde aynı söylem, ihya etme soylulaştırma, kentsel dönüşüm... Her yer Etiler, her yer Nişantaşı olsun istiyorlar. Buralarda yaşayan insan ne olacak kimse düşünmüyor. İnsanları nereye sürdükleri önemli değil; insanoğlunun pisliğini denize atıp ondan kurtulduğunu zannetmesi gibi. Bu adaletsizliğin önüne geçmek bizim derdimiz.

Taksim için tutulan nöbetlerde, imzalar toplanırken halkın tepkisi nasıldı?

K.İ.: Dört aydır Taksim Nöbetlerini devam ettiriyoruz ve aslında yaptığımıza bir kamuoyu araştırması olarak da bakılabilir. Bu süreçte 80 bin civarında imza, 40 bin civarında ise ıslak imza topladık. Taksim Nöbetlerinde yaptığımız anonslarda buradaki sıkıntıyı her şeyiyle anlattık insanlara. Bu anonslar içinde en fazla tepkinin parka dair geldiğini gözlemledik. Bu projeyi ilk sunduklarında o kadar kafa karıştırdılar ve kentsel dönüşümü o kadar güzel bir şeymiş gibi sundular ki insanlar ilk etapta ne olup ne bittiğini anlayamadı. İlk nöbet tutmaya başladığımızda ilk ay her gün üçer saat nöbet tuttuk ve 18 bin imza topladık. Ancak ne zaman Başbakan "Reddi reddediyoruz" açıklaması yaptı, o hafta sadece üç saatte ki bin beş yüz imza toplandı. Ne zaman Yüksek Kurul, "Bu parkı yıkın" dedi, o zaman üç saatte üç bin beş yüz imza toplandı. Bunlar çok önemli rakamlar. Biz bu projeyi halka anlattık ve halk bunu kabullenmiyor, bu çok açık.