Avrupa Parlamentosu’nun aşırı sağcı
Britanya Ulusal Partisi’nin (BNP) lideri Nick
Griffin yasadışı göçe çare buldu: “AB, Afrikalı göçmenleri
Avrupa’ya taşıyan tekneleri batırsın!”. Ona göre Avrupa bunu “Üçüncü
Dünya tarafından batırılmaktan” kurtulmak için yapmalıydı. Ama durun, o
sandığınız gibi insanların denizde öldürülmelerini kastetmiyor: “Onlara bir
cankurtaran sandalı atılır, böylece Libya’ya geri dönebilirler”.
Nedir bu hamasetin beslendiği kaynak? Nasıl olur da insan, insan için böyle
düşünebilir? Niye bu insanlar gerçeklikleriyle, sorunlarıyla görünür kılınmıyor
da sel felaketi gibi gösterilmeye çalışılıyor? Kaçak göçmenler neden kaçak
göçmen? Bütün bunlardan önce şunu içtenlikle ifade etmeli: Avrupa şu an bir
‘bumerang sendromu’ yaşıyor: Avrupa’nın, çıkarları ve bencil
refleksleri neticesinde kimi zaman bayraktarlığını yaptığı kimi zaman da yüzüstü
bıraktığı sorun alanları dönüp kendisini buldu. Afrika’da diktatörler iktidara
gelirken 5 yıldızlı otellerde Afrika’nın sorunlarını tartışan, Asya’da etnik
gruplar zıtlaşırken Pakistan otellerinin turistlere fazla fiyat çekmesini
eleştiren, ABD Irak’a gelirken şuradan değil de buradan gitsin diyen Avrupa
bugün bunların ceremesini öder oldu.
Zorunlu ve zorlu bir kaçış
Yara bantla sarıldığı zaman iyileşmez, aksine iyileşme süresi de uzar. Avrupa
şu an yarayı bantla bile sarmıyor. Bir de üstüne sıcak su döküyor. Kaderlerine
terk edilmiş olarak toplumsal alanın dışına itilen kaçak göçmenler, haklı olarak
salt ihtiyaçlar gereği oluşan eylemleri vesilesiyle “isyan etmeyi” öğreniyorlar.
Bunun gelecek açısından okunması epey tehlikeli bir denkleme tekabül ediyor. Şu
an için “gerilimli bir durum” olmasa da bıçak kemiğe dayanmadan da Avrupa’nın
gerekeni yapması lazım.
Öncelikle Avrupa’nın kabullenmesi gereken bazı realiteler var. Bu insanları
Batı’ya getiren modern bir yaşam hayali değil. Zorunlu ve zorlu bir kaçıştır
onlarınki. İşkencelerden, ölümlerden, yasaklardan, ayrımcılıklardan kısacası
korkudan. Siz sürekli kız çocuk doğurduğu için kapı dışarı edilmek, kocası
dövdüğü için toplumda ayıplanmak, size nasıl bir his uyandırıyor?
Avrupa’da bugün bu sorunun çözümü için gelinen noktada kaçak göçmenlerin
nasıl daha fazla sınır dışı edilebileceği tartışılıyor. Avrupa bunu da
anlayamadı: Kaçak göçmenlerle yasa dışı göçle mücadele arasında çok keskin bir
ayrım var. Özellikle sorunun çözümü noktasında. Avrupa, kaçak göçmenleri sınır
dışı ederek bu sorunu çözüyor değil. Zira , kaçak göçmen avına dönüşen bu model
ile, bugüne kadar yapılanların da birkaç bin hayatı berbat etmek, kaçak göçmen
ticaretini daha organize kılmak ve yine bu ülkelere mali külfet getirmek gibi
aksi sonuçlar doğurduğu ortada. Sorunun çözümü kısa vadede yasal göç
kanallarının açılmasından, uzun vadede küresel adımlar atmaktan geçiyor.
Yoksulluk baki kalıyor
Bu insanlar için göç, her şeyden önce bir umut arayışına tekabül ediyor.
Çilesi bereketli bu yola çıkışlar ‘umuda yolculuk’ olarak adlandırılır bu
yüzden. Hayallerin dahi formatlandığı bu yolculuk esnasında umut, gelecek
beklentisi için unutturur belirsizliğe savrulan yaşamların geride
bıraktıklarını. Tek bir şey hariç: Yoksulluk. Bu insanlar için yoksulluk,
istikbal vaat eder. Bu insanlar nereye giderse gitsin yoksulluktan
kurtulamazlar. Adeta yazgılarıdır. Yine de razılar buna, modern çağın köleleri
olmaya. Göçmeden önce, göçerken, göçten sonra, yani göçten bir yoksulluk çıkıyor
bu insanların bahtına. Ve çoğu da kadınlardır umut yolcularının. Gittikçe
dişilleşen bir göç olgusu karşımızda. Yalnız, korumasız, istismara açık, elinde
bir çanta yanında evlatları. Çocuklar! Ağızlarını bıçak açmayan göç(m)en
çocukların neler döndüğünü kavramaya çalışırcasına belirsizliğe bakan gözleridir
beni en çok etkileyen. Yaşıtları okula giderken, oyun çağını doyasıya yaşarken,
feleğin çemberinden geçiyor bu çocuklar.
Kâğıtsızlar, kaçaklar, düzensizler, zorunlu göçenler, zorlu kaçanlar, sığınma
arayanlar, bulamayanlar, vs. hepsi için yaşam adeta önü de arkası da kesen bir
kılıç. 2,500 yıldır bıkmadan usanmadan bu tepkiye tercüman olan Atinalı oyun
yazarı Euripides’i hatırlayalım: “Dünyada bir kişinin vatanını kaybetmesinden
daha büyük bir keder yoktur.”
Recep Korkut / Sosyal Çalışmacı, Sığınmacılar ve Göçmenlerle
Dayanışma Derneği