Hangi İstanbul

Sıtkı Kösemen’in Brüksel’deki İstanbul Merkezi’ndeki sergisini gezerken "Hangi İstanbul" diye düşünüyorum. Hayalimizdeki İstanbul, görmek istediğimiz İstanbul, Batı’ya göstermek istediğimiz İstanbul... Bugünün İstanbul sokakları, "türbanlı kadınlar" fotoğraf karesine girmeden gerçekçi olabilir mi? İnandırıcı mı bu? Brüksel’de hafta başında açılışı yapılan "İstanbul Merkezi"nde ünlü ressam Burhan Doğançay ile sohbet ediyoruz. Doğançay, "114 ülke gezdim İstanbul kadar güzel bir şehir dünyada yok" diyor. Tabii ki onunla hemfikirim. Dünya bir yana, İstanbul bir yana. İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasına iki yıl kala kapılarını Brüksel halkına açan merkezde açılış günü müthiş bir fotoğraf sergisi var. Kuratörlüğünü Beral Madra’nın yapmış olduğu sergi fotoğraf sanatçısı Sıtkı Kösemen’nin eserlerinden oluşuyor. Ancak usta bir fotoğrafçının yakalayabileceği detaylarıyla Topkapı Sarayı, yalı ve vapurlarıyla Boğaziçi, Dolmabahçe Sarayı ve İstanbul’un diğer nadide mücevherleri bu sergide. Daha doğrusu serginin "su yolu" gibi tasarlanmış bir bölümünde. Diğer bölümünde ise Sıtkı Kösemen’in "Ben Beyoğlu" ve "Günlükler" başlıklarını taşıyan kitaplarından alınmış fotoğraflar var. İstanbul’un kozmopolit, çok kültürlü, hem geleneksel, hem modern yaşamından objektifine takılan portreler bunlar. YARA ALDINIZ MI UNUTMASI ZOR Ünlü ve ünsüz kişilere ait çarpıcı portreler: Mor peruğuyla, geçenlerde yitirdiğimiz Aysel Gürel, şarkıcı Yeliz, ressam Günseli Kato, şair Lale Müldür ve kimsenin tanımadığı çeşitli mesleklerden kadınlar. Kapıcı, hemşire, ev kadını... Portrelerin altında, yaşamlarını ele veren kısacık cümleler yazılmış. Uzun yıllar kapıcılık yapmış emekli Fatma Kocaman kapı önünde yıllarını geçirdiği yıpranmış koltuğunda. "25 yaşımdayken boşandım. Bir daha asla evlenmedim. Zira bir kere yara aldınız mı unutması çok zor" diyor. Başörtüsünün çerçevelediği yüzü iyice küçülmüş, eldivenli elleri kucağında, çekingen. Aysel Gürel onun tam zıttı. "Kağıt ve kalemi keşfettiğim günden beri yazıyorum. Yazı yazdığım zaman mutluyum." Sıtkı Kösemen’in kadınları kadar Beyoğlu’dan seçtiği kişiler de çarpıcı. Babası Sultan Albdülhamid’in baş mücevhercisi olmuş Zenon Nişastacıyan. 1955’ten beri şapkacılık yapan Madam Katia, Atatürk’ün ayakkabıcısı Athanasi Elefteriyadis. 1964 yılında Pera Palas’ta işe başlayan Cevat Bayındır. Agatha Christie’nin fotoğrafı önünde verdiği pozunda "Pera Palas bir hanımefendidir. Arada sırada makyajını tazeliyoruz" diyor. PERA PALAS VE KELAYNAKLAR Bayındır’ın Kösemen’in objektifine gülümsediği yıllardan bu yana Pera Palas kapalı. İşadamı İhsan Kalkavan devraldıktan sonra restorasyonu sürüyor. Bayındır’ın Pera Palas’ı bir rüyaydı. Yukarıda saydığım isimlerin çoğu ise nesli tükenmekte olan kelaynaklar. Kösemen’in "İstanbul Merkezi"ndeki sergisini gezerken "Hangi İstanbul" diye düşünüyorum. Hayalimizdeki İstanbul, görmek istediğimiz İstanbul, Batı’ya göstermek istediğimiz İstanbul... Bugünün İstanbul sokakları, "türbanlı kadınlar" fotoğraf karesine girmeden gerçekçi olabilir mi? Türban kriziyle ilgili hemen hemen her gün Batı basınında yazılar çıkarken, televizyon kameraları türbanlı kızlara çevrilirken İstanbul Sergisi’nde bir tek türbanlı yok. İnandırıcı mı bu? Sergi yeri ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yeri. Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın eşi türbanlı, çalışanları arasında da türbanlı var. Brüksel’de İstanbul’un imajı uğruna sergide "türbanlı kız" olmamasını tercih etmiş olabilir mi? Sorabilmeyi isterdim ona.