Hangi Kulede Kalıyorsunuz?

Akmerkez İstanbul'da önemli bir yenilikti, hatırlar mısınız? Gönlümdeki adı Çokkatlı olan bu yeni tip çarşıların ilki Akmerkez değil. Perdeyi Ataköy'deki Galeria açmıştı.

Galeria'yı alışveriş hevesine kapılmadan, sırf görmeye gittiğimiz günü unutmadım. İlk tepkimizin ne olduğunu da: Paris'in büyük mağazalarıyla bir karşılaştırmaydı bu. Perakende alışverişin mabetleri sayılan Lafayette, Printemps, Hôtel de Ville, Samaritaine mağazaları. Roma'nın Upim ve La Rinascente mağazalarını bilenler de vardı aramızda. Londra'da, Hamburg'da da varmış. Ben Milano'dakileri de hatırladım.

Bunlarla Galeria arasında kıyaslamalar yapıldı o gün. Ben bir daha gitmedim oraya kadar. Evimizin yakınında Akmerkez açıldı. Nurullah Gezgin ki çocukluk arkadaşım ve sevgili akıl danışmanımdı (canımdı, ciğerimdi; yıllar yılı İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı), ona sordum:
– Bu çarşılar bizde de tutar mı? Sen ne düşünüyorsun, diye...
– Osman Boyner'e de söyledim, dedi; İstanbullu henüz sandıkları kadar zengin değil. Bence bu çapta mağazalara daha sıra gelmedi.
Sonradan «Millet bizi yanılttı» diye düzeltti bu ilk tahminini. Akmerkez rağbet görmüştü.
Bu mağazaların adı zamanla «alışveriş merkezleri» oldu. Sayıları çoğalmaya devam ediyor. Ben Profilo'yu (daha çok tiyatrolarıyla), Metro City'yi, Cevahir'i, karşıda Carrefour'u, İKEA'yı (daha çok ev eşyası) biliyorum. Gene karşıda Tepe Nautilus, Bakırköy'de Carousel varmış. Burnumuzun dibindeki Kanyon'a hâlâ gidemedim ben, İstinye Park'a da öyle. Tatlıcılar'ın Towers'ı (ki bir işe girse emekliliği gelmiş olurdu) Zincirlikuyu'da öööyle duruyor. Mecidiyeköy'e doğru Astoria açıldı açılacak...
– İçinizde Kapalıçarşı'ya, Mısırçarşısı'na, hatta İstiklal veya Halaskârgazi caddelerine alışverişe giden var mı, diye sorsam; kaç kişi parmak kaldırır dersiniz?
İstanbul'da, Türkiye'nin ve dünyanın bütün büyük şehirlerinde yaşanan bir değişimin belirtileri bunlar. Toplumsal gelişmeleri gözlemlemek gibi bir alışkanlığımız, yazık ki yok. Gecekondu evlerin, sonra mahallelerinin, semtlerinin oluşumunu takip edebildik mi? Kıtadan kıtaya değil belki, ama o da köyden büyükşehire doğru millî bir göçtü halbuki. Bu gibi dönüşümlerin bilimsel değerlendirmesini yapabilmek bir yana, ekranlarda, belediye dozerlerine karşı dama çıkıp ellerindeki tuğlalarla evlerini savunmaya çalışan gecekonducuları gördükçe hâlâ «Bu insanlar ne yapsın?» diye acınmaktan, zabıtayı eleştirmekten öte bir şey yapabildiğimiz yok.

Çokkatlılar'da sinema salonları var; tiyarolar da (Profilo). Spor tesisleri başladı, yüzme havuzlu, aletli jimnastik salonlarının eklenmesi yakındır (Metro City). Düğün ve konser salonları da ihmal edilemez.
Akmerkez atağa kalkmış, yiyecek içecek mahallerinin bulunduğu son katı yenileyerek, lüks lokantalarla yarışacakmış (Akşam, 16 ocak).
Sıra okullara, hastanelere, otellere, muhtarlıklara, hatta gazetelere, radyo ve televizyon stüdyolarına da gelecektir. Durum, apartmanlaşma ertesi kuleleşme dönemine geçiyoruz, diye özetlenebilir.