Denizi Geçerken Derede Boğulmak



Eğer temmuza kadar Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Tarihi Yarımada'daki kültür mirasının korunması için taahhütler yerine getirilmezse, İstanbul "Tehdit Altındaki Dünya Kültür Mirası Listesi"ne girecek. Önümüzde çok kritik bir altı ay var. Birleşmiş Milletler Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (UNESCO), Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan İstanbul için 2004 yılında bir uyarı yaptı ve iki yıllık bir süre tanıdı. Bu uyarıda, eğer bu süre içinde listede yer alan Tarihi Yarımada'daki kültür mirasının korunması için taahhütler yerine getirilmezse, İstanbul'un artık bu listede yer alması mümkün olmayacak ve "Tehdit Altındaki Dünya Kültür Mirası Listesi"ne girecek.

Eğer karar İstanbul'un listeden çıkarılması biçiminde tecelli ederse, bu Türkiye için büyük bir itibar kaybı yaratacak ve yönetimlerin kentin kültür mirasına sahip çıkmadığı anlamına gelecek. Özetle karşımızdaki sorun bu.

Eğer İstanbul liste dışında kalırsa, bu Türkiye'nin AB üyeliği sürecini ve elbette ki İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasını etkileyecek. Türkiye'nin bir taraftan AB üyesi olmayı hedeflerken, diğer taraftan imzacıları arasında bulunduğu bir konvansiyon ve kendi başvurusu ile uygulanan bir BM programının dışına atılması, tamiri çok zor bir sonuç yaratacak. Temmuz ayında iki yıllık süre tamamlanmış olacak ve İstanbul'un durumu değerlendirilecek. Dolayısı ile önümüzde çok kritik bir altı ay var.

Şimdi bu iki yıllık sürecin kısa bir değerlendirmesini yapalım: UNESCO bu iki yıllık süre içinde ne yapılmasını talep etti?

Yaklaşık on yıldır yapılmayan Tarihi Yarımada koruma planlarının tamamlanmasını, uygulamalardan sorumlu olan bir muhatap kurum, kültür miraslarına yatırım için mevzuat düzenlemeleri, bir de surlarda olduğu gibi kamu eliyle yapılan özensiz restorasyon uygulamalarının düzeltilmesini istedi.

Kamu tarafı ne yaptı? 2005 yılında bir çok itirazlara konu olan ve "koruma planı" adı verilen bir çalışmayı onayladı. "Müze Kent" başlığı altında görünüşte ilgili kurumların koordinasyonunu sağlamayı amaçlayan, ancak belediye şirketleri aracılığıyla eşe dosta iş dağıtan bir organ oluşturdu. Kültür mirası için çeşitli mali destek programları geliştirdi, mevzuatta düzenlemeler yaptı. Ama bunlar ne tartışıldı, ne tanıtıldı ne de nasıl uygulanacakları konusunda yöntemler belirlendi.

Bir de her zaman olduğu gibi, 'restorasyon' adı altında yeni uygulamalara girişti. Bunlar arasında Sulukule'den Çingenelerin atılması, Süleymaniye'de el altından bina satın alınarak kamu eliyle "Türk Mahalleleri" yaratılması gibi uygulamalar var.

Bu uygulamalardan çıkarılacak sonuç şu: Sanki birileri özellikle kent yönetimini başarısız kılmak, UNESCO ve AB ile kurulan köprüleri dinamitlemek için çaba gösteriyor. Kısacası profesyonellik dışı işler yapmaya alışmış birtakım çevreler, kendi menfaatlerini korumak için İstanbul ve Türkiye için çok vahim sonuçlar doğuracak işlere girişmiş durumdalar.

Görüldüğü gibi İstanbul'un Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan bölgelerinin uluslararası standartlarda öngörülen koşullara uygun olarak korunması için karar almak, kaynak ayırmak hatta yüzlerce insana iş vermek yetmiyor.

Planlama ve yönetim modelinde çok kapsamlı sorunlar bulunuyor. Bu nedenle bugün tespit edilen sorunlar, dar bir perspektiften kamunun daha çok kaynak ayırması, daha çok uygulama yapması gibi önlemlerle çözülecek sorunlar değil. Tam tersine, bugünkü kıstaslar çerçevesinde yapılan bu tür uygulamalar -İstanbul Surları ve Türk Mahalleleri projelerinde görüldüğü gibi- daha çok kaynak israfına ve kültür mirasının daha hızlı tahrip edilmesine yol açmakta.

Bu nedenle sorun basit bir restorasyon, ya da inşaat işi sorunu değil, kent yönetiminin çok kuruluşlu programlar oluşturma, amaçlara uygun kamu işlevlerini yerine getirme konusundaki deneyim eksikliği.

Daha da açık söylemek gerekirse, karşımızdaki sorun yalnızca yönetim eksikliği de değil. Kent yönetiminin önümüzdeki süreçte bilgi üretimini teşvik edecek bir rol oynamasını sağlayacak, kamu işlevlerinin nesnel koşullara ve programlara bağlanmasını ve yönetimlerin stratejik bir vizyonla hareket etmesini sağlayacak olan profesyonel kesimlerin de sürece katılamaması.

Bu süreçteki en önemli olumlu gelişme ise STK'lerin bu sürecin başında İstanbul'un Kültür Mirasını İzleme Komitesi oluşturması. Bu izleme komitesi ilgili kurumlarla yaptığı görüşmelerle, İstanbul'un bu iki yıllık sürecin sonunda listede kalması için çaba gösteriyor. Amaç İstanbul'un yalnızca listeden çıkarılmasını engellemek değil, aynı zamanda kültür mirasının korunmasını, kentlilerin bu süreçte daha aktif hale gelmesini ve kültür alanında kalıcı gelişmelerin yaratılmasını sağlamak. Bu nedenle komite gerek planla ilgili yaptığı değerlendirme toplantıları ile, gerek uluslararası katılımlı atölye çalışmaları ile planlama sürecine ilişkin beklentilerini ve önerilerini yazılı olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne iletti.

Bu komitenin UNESCO ve belediye yetkilileri ile yaptığı değerlendirme toplantılarında kent yönetiminin yükümlü olduğu plan, program ve projeleri çok aktörlü, çok katmanlı, farklı perspektifleri davet eden ve bilgi üretimini teşvik eden bir şekilde yönetmesi istendi. Bu toplantılarda geliştirilen öneriler arasında bölge için yetkilendirilmiş bir yönlendirici kurul oluşturulması, profesyonel hizmet alımlarında kamu AB müktesebatına göre hareket edilmesi, merkezi otorite ve yerel yönetim tarafından ayrılan fonlar, gerçekleştirilecek mali desteklerin öngörülen programlar çerçevesinde ve ilgili müktesebatta yer alan nesnel koşullara göre, amacına uygunluğu denetlenerek kullandırılmasının amaçlanması, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti adaylığı için olan sürecin bu yönetim modelini desteklemek için kullanılması, Avrupa Komisyonu ve UNESCO desteği ile yürütülen Fener Balat Projesi'nin uygulama normları ile ilgili bir deneyim sağlamak için kent yönetimi tarafından örnek olarak değerlendirilmesi yer aldı.

Bu önerilerin başarıya ulaşmasının garantisinin ise proje yönetim sürecine, işin en başından, sonuna kadar, bütün ilgili aktörlerin aktif katılımlarının ve katkılarının sağlanmasının olacağının altı çizildi. Katılım konusunun daralan bir modelle erişim imkanı olan kesimlere değil, yerel kamu işlevlerinin normlara ( profesyonel hizmet alımlarını düzenleyen koşullar, bilgi paylaşma, şeffaflıkla ilgili sorumluluklar, normlara uygun program oluşturma yükümlülükleri, vb.) uygun olarak düzenlenmesi ile çözümlenmesi önerildi.

www.yapi.com.tr: Yazının tamamını okumak için lütfen kaynağa tıklayınız.