Cengiz Bektaş çok yönlü bir yaratıcı aydındır. Ulusal ve
uluslararası ödüller kazanmış olan bir mimar. Türkiye’de, Almanya’da, ABD’de, en
son Makedonya’da mimarlık alanında konuk öğretim üyesi... 20 kitaplı bir şair...
Deneme ve inceleme yazarı... Çevirmen... Çocuk kitapları yazarı...
Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği ve Yazarlar Sendikası Başkanı...
Konferansçı...
Mekân, mimarlık, estetik, çevre ve kent konularında ülkemizin en bilgili ve
duyarlı, en yetkin ve yenilikçi uzmanlarından biri... Ankara’da Etimesgut Camisi
ile Denizli Çarşısı’nı ve başka düzinelerle ilginç eser yaratmış olan Cengiz
Bektaş, mimaride gelenek ile yenilikleri üstün başarıyla bağdaştırmıştır. Modern
mimarimizde çok önemli bir yeri vardır.
Türkiye Mimarlar Odası’nın Ankara Şubesi, Cengiz Bektaş’ın
“Herkes için Kent” başlıklı yeni kitabını yayımladı. Önemli bir
çalışmadır bu. Çok uzun yıllar, devletimizin, belediyelerimizin, bilim
âlemimizin, hatta kent uzmanlarımızın ihmal ettiği bir konu üzerine eğiliyor.
“Yaşlılar”la “engelliler”in kent yaşamındaki gereksinimleri ve bunları
karşılamak üzere neler yapabileceği hakkında. Uygar ve insancıl kentler,
yaşayanlarının her türlü güvenliğini düşünen, koruyan, bu amaçla her önlemi
alan, bu uğurda hiçbir şeyi esirgemeyen kentlerdir.
Bektaş “engelliler”in nüfustaki orantısının yüzde 12 olduğunu belirliyor.
Onlar için gerekli olan güvenlik önlemlerinin çoğu, yaşlılar, çocuklar, hastalar
için de (zorunlu değilse de) yararlı olacaktır. Denebilir ki toplam nüfusumuzun
üçte biri, kendine çekidüzen veren kentlerde güvenli yaşamaktan yarar
sağlayacaktır. Nice kentimizde engelliler ve yaşlılar için güvenli yaşama
koşulları yaratılmış değildir. Kimisinde -bu arada Ankaramızda - yetersizlik
yaygın olduğu gibi, mevcut koruma, güvenlik ve bakım tedbirlerinin yarım
yamalak, bozuk, çarpık çurpuk bulunduğu da göze çarpmaktadır.
Başta Büyükşehir Belediyesi, tüm Ankara belediyeleri engellilerin ve
yaşlıların gereksinimlerini saptayıp zorunlu düzenlemeleri yapmalı ve mevcut
araç ve önlemleri denetlemek için kapsamlı projeler hazırlamalıdır. Bu, bazı
bakımlardan zor ve masraflı bir iştir ama, ihtiyaçları büyük olan milyonlarca
insanımızın sağlığı ve güvenliği uğruna mutlaka yürürlüğe konulmalı.
Cengiz Bektaş’ın “Herkes için Kent” başlıklı yeni eseri, saptadığı ilkelerle,
içerdiği özlem ve resimlerle, bu yaşamsal işin nasıl gerçekleştirilebileceğini
mükemmel belirliyor.
Bizans Sergisi/ Müzesi ve Başkaları
Bizans İmparatorluğu’nun kültürel varlıklarının en değerli hazineleri,
Yunanistan, İtalya ve Türkiyemizdedir. Mimari eserleri bakımından -hele Ayasofya
bizde olduğu için- biz çok talihliyiz. İstanbul turizminde Ayasofya’nın yaşamsal
denebilecek bir önemi vardır. İnsanlığın en görkemli şaheserlerinden biri,
İstanbulumuzda.
Bir Bizans Müzemiz bulunmayışına öteden beri üzülmüşümdür. Doğru dürüst bir
Bizans sergisi düzenleyememişizdir. Ne yurtiçinde, ne yurtdışında. 1980’li
yılların başında Batı Avrupa’da ve ABD’de geziye çıkacak bir Bizans sergisinin
planlarını yapmaya başlamıştım. O zaman Dışişleri Bakanlığımızın Kültür İşleri
Büyükelçiliği’ni yapıyordum; iyimserdim bu konuda. Temas ettiğim yabancı müzeler
de böyle bir teşhirin büyük ilgi göreceğine emin olduklarını söyleyerek tam
işbirliği yapacaklarını belirtiyorlardı. Bizim yetkililer, pek sıcak
bakmıyorlardı buna. Aşılması zor önyargılar ağır basıyordu. Hoşgörülü, hümanist
olarak bilinen bazı aydınlarımız ve resmî görevliler bile Bizans yaratıcılığını
sergilememizin Türk kültürünün imajı için yararlı değil, zararlı olabileceğine
inanır gibiydiler.
Sonra, Kumluca’dan Washington’daki Dumbarton Oaks Müzesi’ne kaçırılmış olan
Sion gümüşü adlı Bizans koleksiyonunun Türkiyemize iadesini sağladımdı ama,
bizim yetkililerimizden bazılarının itirazı yüzünden akamete uğradı.
1980’li yıllardan bu yana, yumuşamalar oldu. Keşke İstanbul’da bir Bizans
Müzemiz olsa. Ne mutlu bizlere ki İstanbul’daki mükemmel Sabancı Müzesi şimdi
Bizans sergisi açacak. Heyecan verici bir proje bu. Keşke İstanbul’da bitince bu
sergi Ankara’ya da gelse. Ne yazık ki Cumhuriyetimizin başkenti o kadar talihli
değil. Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un kavuştuğu nice nimetler, Ankara’ya
kısmet olmuyor. Gönül ister ki çeşitli İstanbul müzelerinde gerçekleşen o güzel,
bazıları görkemli sergiler Ankara’ya da uzansa, başkentlileri de mutlu etse...
Ama, olmuyor işte. Çünkü Ankara sanat ve uygarlık sergileri bakımından pek
hevesli ve becerikli gibi görünmüyor.
Niçin İstanbul’da açılan, özellikle tâ yurtdışından oraya kadar getirilen
sergiler, Ankara’da da açılamaz? Mükemmel bir Bizans sergisinin başkentte
sunulması güzel olmaz mı?