Herzog ve de Meuron'un 25 Yıllık Birikimi Tate Modern'de Sergileniyor














İsviçreli mimarlar Herzog ve de Meuron'un 25 yıllık mimarlık birikimini yansıtan sergi, İngiliz Kraliyet Mimarlar Enstitüsü (RIBA) tarafından düzenlenen Mimarlık Haftası etkinlikleriyle eşzamanlı olarak, Londra'daki Tate Modern Sanatlar Müzesi'nde açıldı. Sergi 29 Ağustos' a kadar ziyarete açık olacak.

Diğer mimari sergilerden farklı olarak bu sergi, mimarların çalışma sürecinde ürettiği "atık" olarak nitelenebilecek yan ürünleri açığa çıkararak mimari üretimin yaratıcı süreçlerini keşfediyor. Pek çok farklı malzeme kullanılarak üretilen bu yan ürünler, fikirlerin karmaşık deneylerden geçerek yeni bir mimari dil yaratmak üzere forma dönüşme hikayesini anlatıyor. Sergi, 250 kadar mimari maketin yanı sıra bitmiş projelerin fotoğraf ve video görüntülerini de içeren 1000'in üzerinde nesneden meydana geliyor. Bu çalışmaları yine Herzog ve de Meuron tarafından tasarlanmış olan yapıların en iyilerinden bir olarak nitelenen Tate Modern'de izleyebilmek ise farklı bir deneyim olmaya aday.

Sergi Hakkındaki Görüşler

Financial Times'ta sergiyle ilgili izlenimlerini aktaran Edwin Heathcote, Tate Modern'deki bir önceki sergi olan modern sanatın ustalarından Joseph Beuys sergisine atıfta bulunarak, Jacques Herzog ve Pierre de Meuron'un göz kamaştırıcı işlerinin, Beuys'dan derin bir esinlenmeyi içermesi nedeniyle kusursuz bir akışı devam ettirdiğini belirtiyor. Tıpkı sergilenmesi zor işleriyle tanınan Beuys'u hatırlatır bir biçimde, Herzog ve de Meuron'un da işlerini, diğer mimari sergilerde alışılagelmişin aksine belli bir sırayı takip etmeyen "fikirlerin pazaryeri" şeklinde sergilemeyi seçmişler. Heathcote; Herzog ve de Meuron'un, birbiriyle uyumsuz gibi görünen malzemeleri toplayıp yan yana sergileyerek bunlar arasında oluşacak ilişkilerin aydınlatacağı anlamları keşfetmeyi izleyiciye bıraktığını ve bu şekilde banal olanın sihirli bir karaktere büründüğünü vurguluyor. Bu özellikleriyle, Mimar Alejandro Zaero Polo, Herzog ve de Meuron'u "Simyacı Kardeşler" olarak nitelendiriyor.

Heathcote, Herzog ve de Meuron'un yaklaşımını rastlantıdan ziyade yüzey, doku, renk ve dekorasyonla bağlantılı bilinçli bir yaklaşım olarak görürken, sergide yer alan koku tüplerinin bulunduğu kutunun da, göz ardı edilen bu duyumuzun önemini vurgulamayı amaçlayan bir kanıt olduğunu belirtiyor.

Serginin açılışında Herzog'un mimari ve sanat arasındaki farklar konusundaki şu sözleri ilgi çekici: "Sanat sanattır, mimariyse mimari, ancak mimari sanattan; şehirsel ölçek gibi daha büyük ölçeklerde çalışabilmesi ve çok daha kuvvetli bir fiziksel varlık göstererek zihinde güçlü bir iz bırakabilmesiyle ayırt edilebilir"

Heathcote'un yorumuna göre, bu sergiyle birlikte ortaya atılan tüm düşünceler mimarlığın "imgesel" öğretisine bir alternatif yaratmayı hedefliyor. Bunların tümü karmaşık ve yaratıcı, bazen de aykırı fakat herbiri istisnasız ilginç olarak nitelenebilir. Heathcote, bu serginin bugüne dek Londra'da gerçekleşmiş en canlı mimari şov olduğunu ve görkemli bir ilham kaynağı olduğunu düşünüyor.

Herzog ve de Meuron'un kurucu ortağı Jacques Herzog, Mimarlık Haftası etkinliklerinden biri olarak düzenlenen "Mimarinin Ögeleri" başlıklı toplantı dizisinin ilkinde, 21 Haziran'da Tate Modern'deki Starr Oditoryumu'nda, Mimarlık Vakfı Başkanı Rowan Moore ile birlikte bir söyleşiye de katılacak. Söyleşide şu sorulara cevap aranacak: "Vitruvius'un prensipleri olan işlevsellik, sağlamlık ve güzellik hala geçerli mi?", "Duyulara hitap etmenin veya ilgi çekici formlar yaratmanın değeri nedir?", "Dijital ve görsel teknolojilerin yükselişiyle birlikte mimarinin maddesel özelliklerinin değeri nedir?"

"Tate Modern" Hakında

Herzog ve de Meuron tarafından 1994'te sonuçlanan yarışmayla tasarımına başlanan Tate Modern, 2000 yılının Mayıs ayında kullanıma açıldı. Faaliyetteki 5. yılını kutladığı döneme gelmesi açısından sergi ayrı bir önem taşıyor.

Tate Modern, fakir bir bölge olan Thames nehri kıyısındaki Southwark'un kültürel dönüşümü kapsamında, bu bölgede yer alan ve 1947 yılında Sir Giles Gilbert Scott tarafından planlanan elektrik santralinin bir modern sanat müzesi oluşturulması amacıyla elden geçirilmesiyle meydana geldi. Önerilen proje uyarınca, elektrik santralinin anıtsal iskeleti, tarihle çağdaş yaşam arasındaki birlikteliğin sembolü olmak üzere olduğu gibi korundu. Binanın dışı sadece, çatı boyunca uzanan iki cam kat ve ışıklandırmada yardımıyla değişkenlik göstermekte. Bu cam katlar sergi mekanlarına doğal ışığın ulaşmasını sağlarken gece de içten dışa aydınlatılarak yapıyı yakınındaki tüm binalardan ayırarak öne çıkaran bir özelliğe sahip. 14000 m² lik alana sahip santral bölümü, tamamen boşaltılmış ve "Turbine" Holü olarak anılan sergi mekanına dönüştürülmüş. Boş olmasına rağmen orijinal atmosferini koruyan bu hol, mimarlara malzeme seçimi ve mekanların organizasyonu konusunda mevcut doğasıyla izlenecek bir rota sunmuş. Teknoloji ise servislerin işleyişindeki sadeliği zedelememek üzere özellikle ön plana çıkarılmamış.

Sergileme sisteminin farklı bir yönü ise işlerin kronolojik ya da sanatçılarına göre değil tarih, peyzaj, nü ve natürmort olmak üzere 4 kategoriye göre düzenlenmiş olması.


Sergi ve Tate Modern'le ilgili daha detaylı bilgi için tıklayınız


Derleyen: Sena Özfiliz