Hüseyin Alptekin Gitmiş. Gitti.


Truque Truck























Yeni Yılın İlk Yazısı için çok güzel havadislerim vardı.
Günlerdir hastayım: İyileşmek nedir, bilmiyorum.
Gazeteden gelen paketten Sahrap Soysal'ın 'Mevlevi Yemekleri' çıktı. İki de kurabiye koymuş Sahrap hanım yanına. Hakiki.
Odama çıktım elimde Bitmeyen Bitki Çaylarından biriyle. Sabahtan beri doğru dürüst yememiştim.
Zira karnım acıkmıyor.
Birden kurabiyeleri fark ettim. O bitki çayıyla, o denli iyi gittiler ki. EHLİBİLİR KURABİYE yazıyor yanlarında.
'Ehlibilir oldu, kurabiyeler' yazacaktım. Bitmeyen bitki çaylarının biriyle, o kadar iyi gitti ki. EHLİ oldum ve BİLDİM işte- yazacaktım.
Hüseyin ölmüş. Yoldan Fulya söyledi.
Biz önce hiçbir ölümü anlamadığımız gibi anlamadık Fulya'yla. Pinokyo'daki Tilki'yle Kedi'ye benzetiyoruz yan yana gelince. Yani başkalarının bizi onlara benzettiğini varsayıyoruz. Onlar adına kabulleniyoruz.
Bebek'e yürüdük. Otelin barında içmeye başladık. Neşelendik filan hatta.
Her ölümde bi de neşeleniyoruz filan.
Sonra bütün Ölülerin ve Ölümlerin Annesi Tülay Tuna geldi tabii aklımıza. Tülay Tuna'dan da bahsettik döne döne. Hüseyin'den de.
Arada gözlerimiz doluyor. Sonra yine neşeleniyoruz Helter Skelter. Ordaki garsonlar 35 yıldır aynı garsonlar. Lise bir'den beri gidiyorum oraya. Lise bir'den beri aynı müzikler çalıyor.
En İyi Yer böyle bir zamanda olmak için.
Zira Hüseyin birden ölmüş.
Oğlu çok komikmiş. Aynı Hüseyin'miş gözleri. Çok cin cins bakıyormuş.
İnsanın gülmesi geliyormuş, içi açılıyormuş.
Ben Hüseyin'i en son Santralİstanbul'un zımbırtısında gördüm. Açılıştan önceki açılış zımbırtısıydı galiba.
Venedik Bienali'ndeki DONT COMPLAİN işi üstüne bikaç satır karalamıştım.
Çayırlıkta uzaktan gördüm onu. Yanına seğirttim. "Okudun mu?" dedim.
"Okudum, okudum" dedi.
Haber vermişler, ismini yazımda görünce korkmuş önce. "Çakmışsındır diye korktum" dedi.
"Çakmadım, iltifat bile ettim" dedim.
"Çakmamışsın" dedi.
Camilla belirdi. Biraz kızgındı. Bi yerlere yetişeceklerdi. "Hep beğenirim işlerini" dedim.
Hüseyin'in işlerini hep beğenirim.
Hüseyin, kavramsal sanatçılarımızın en 'whimsical'ıdır. Tek 'whimsical'ıdır.
Kamyona yükledikleri plastik topları da beğendim o eski bienalde Amerikalı ahbabıyla. Her bir işini de.
Galeri Nev'deki 'Winter Depression'ı üstüne yazı yazmıştım. Sonra o kadar beğenip o kadar bağlantılanmıştım ki o işiyle, serisini yapmıştım.
Bahar Depresyonu. Yaz Depresyonu. Bok Depresyonu. Püsür Depresyonu.
Her işini beğendim ulan Hüseyin.
Hem ben Hüseyin'den korkardım. Hüseyin de benden korkardı.
Nasıl deli deliyi görünce balık desenli pijamasını saklarsa-
Nasıl Çinli Dövüşçü Gürcü Savaşçıyı görünce, iki taraf da ellerini cebine sokarsa-
Sulh içinde yaşardık: Korkardık, çekinirdik birbirimizden.
Yanlış tanınıyor olabiliriz. Hüseyin ziyadesiyle iyi aile çocuğuydu. Çok mahcup, terbiyeli bir adamdı. (Ben de öyleyim demeye utanıyorum şimdi.)
Haza hanımefendi/beyefendi konuşurduk birkaç yılda bir karşılaştıkça.
Yeni Yılın İlk Yazısı için süper iyi havadislerim vardı. Fem Güçlütürk kendisi için alıp sakladığı Louise Bourgeois kartpostalını bana yollamış.
Elifçiğim de Bourgeois'nın BE CALM çay havlusu işini almıştı Tate'ten. Onu yolladı bana yeni yıl hediyesi.
Ben çok memnun olmuştum. Yazacaktım yeni yıl şerefine, yazıyorum da.
5 kiloluk lahos almış o gün Hüseyin. Eve bırakmış.
Akşam Cem'ler onlara yemeğe gideceklermiş.
Çok neşeliymiş telefonda.
"Bikaç şey daha alacam" diye, gibi, filan çıkmış evden.
"Turp almaya çıkmıştır" diyorum ben. Aklıma habire Çiçek Pazarı'nda satılan küçük kırmızı top top turplar geliyor. Onları unutmuştur almayı- gibi oluyorum.
Karısını çok seviyordu. Oğlunu çok seviyordu. Çok da parlamaya başlamıştı işinde. Hep fevkâlâde parlaktı da, yavaştan yavaştan karşılığını görmeye başlamıştı.
Güney Amerika'ya gideceklermiş sergi açılışına haftaya. Güney Afrika'ya mı?
Felsefe okumuştu Hüseyin. Saçları da bembeyazdı.
Bi nevi Alternatif Noel Baba gibiydi tipi- şimdi düşünüyorum da.
Tabii gıcıklanabilir ya da komik bulabilir bu benzetmemi.
Ben Benzetmede (Teşbih! İstiare!) Özgürlük tanınmasından yanayım bana ve herkese. Bana bütün davaları benzetmelerim yüzünden açıyorlar.
Oysa insanlar hayatlarını da istedikleri gibi benzetebilirler. Nitekim.
Durumun vahametine ertesi gün (bugün: çarşamba galiba) uyandık. Hüseyin gitmiş. Gitti. Ve bir daha hiç gelmeyecek.
'Onun gibisini de bir daha bok buluruz' yazacaktım.
'Zor' buluruz yazıyorum.
Çok kibar, ağzı düzgün bir yazar var karşınızda. Ve artık kalemi elinden kayıyor.