Cumhuriyet döneminin simge yapıları birer birer yok
ediliyor. Şimdi sıra Dolmabahçe’deki İnönü
Stadı’na gelmiş; İnönü Stadı yıkılarak yerine çok daha büyük, görkemli
bir stat yapılacakmış! Konunun ayrıntılarına girmeden önce hemen şunu
belirtelim: O stat yıkılamaz!
Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, yazılı ve görsel
medyanın genel yayın yönetmenleri, spor müdürleri ve yazarlarıyla bir araya
gelerek bu konuda bilgi vermiş, girişimlerin son aşamaya geldiğini söyleyerek
medyanın desteğine gereksinme duyduklarını belirtmiş.
Bu toplantı ve sözlerin, ilgili kurumları, örneğin ilgili Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nu, ilgili belediyeleri etkileyip
baskı altına almak amacını taşıdığı açık. Yoksa aklı başında hiçbir kurul,
hiçbir belediye, hiçbir şehirci, hiçbir mimar İnönü Stadı’nın yıkılmasına,
yerine başka bir stat yapılmasına onay veremez. Veremez, çünkü stat Cumhuriyet
döneminin önemli mimarlık yapıtlarından biridir ve üzerinde anıtlar kurulunca
alınmış koruma kararı vardır.
Stadın tarihçesine bakalım… İstanbul’da futbol karşılaşmaları 1910’lu
yıllardan başlayarak 1928’e kadar eski Union Club ve
Fenerbahçe sahasında, 1929-47 arasında da Fenerbahçe
Stadyumu ile Taksim Topçu Kışlası avlusundaki
Taksim Stadyumu’nda oynanmaktaydı. Bunlara ek olarak bir de
Beşiktaş’taki mütevazı Şeref Stadı vardı.
Taksim Kışlası yıkılırken ortasındaki futbol sahası da kaldırılınca,
İstanbul’a çağdaş bir stadyum yapılması gündeme geldi. 1939’da ünlü İtalyan
mimar Vietti Violi İstanbul’a çağırıldı. Stadın temeli onun projesine göre 19
Mayıs 1939’da atıldıysa da 2. Dünya Savaşı nedeniyle inşaatı sürdürülemedi. 19
Mayıs 1943’te yeniden temel atıldı. Stat 27 Kasım 1947 günü Beşiktaş-AİK
(İsveç) maçıyla açıldı. 1950’de iktidara gelen Demokrat
Parti’nin ilk işlerinden biri stadın “İnönü” olan
adını 1952’de “Mithatpaşa Stadı” şeklinde değiştirmek olacaktı.
Devran değişti; yıllar sonra stat 1973’te yeniden İnönü Stadı
oldu.
Dolmabahçe Sarayı’nın hemen arkasına, eski Hasahırların (Istabl-ı Amire)
yıkılmasıyla yapılan stadın yeri hep tartışmalı olmuştur. En tutarlı itiraz
stadın yapımından yıllar sonra Çelik Gülersoy’dan gelmiştir.
Şöyle diyordu Gülersoy: “Stadın önce kendisi yanlıştır. Dünyanın hiçbir yerinde
bir sarayın karşısında stadyuma yer verilmemiştir. (Ayrıca) Ana trafik damarının
üzerinde ulaşımı da engelleyen bir kalabalık fabrikasıdır. O yüzden stadın
kendisi bir şehircilik yanlışıdır.”
Gerçekten de stadın yeri yanlıştır. Hele bugünün koşullarında… Nüfusu 15
milyona yaklaşan bir şehrin merkezinde, en önemli saraylardan birinin dibinde
yer alan stadı yıkıp yerine çok daha büyüğünü yapmak şehircilik açısından
affedilmez bir hata olur.
Belirtildiğine göre, 42 bin kişilik yeni stat Dolmabahçe ve çevresini de
kalkındıracakmış. Metro durakları ve meydanları içinde bulunan yürüyüş
alanlarıyla kolay bir ulaşım sağlanırken statta aynı zamanda çok amaçlı sergi
alanı, otopark, yemek alanlarıyla denize bakan bölgede teraslı restoranlar
bulunacakmış. Kapalı alanın içinde de 5 bin kişilik konserler için bir arena…
Böylece “Dolmabahçe kalkınacak”mış. Tam da, şehircilik açısından orada
yapılmaması gerekenler anlatılıyor.
İstanbul, böyle bilim dışı uygulamalarla kemirile kemirile çarpıklaştı.
Hasahırların yerine stat, sarayın bahçesine dev boyutlu bir otel konduruldu.
Hemen yamaca da bunların tümünü, sarayı, camiyi, saat kulesini ezen zorba bir
gökdelen dikildi; yeşil yok edildi. Şimdi anlaşılan, o bölgede ikinci tur
başlıyor: Yıkıp daha büyüklerini yapma turu… Egemen göçebe kültürü yalnızca günü
yaşıyor, geçmişi yok etmekten çekinmiyor. Yıkılmak istenen, Cumhuriyetin simge
yapılarından biriymiş… Kimin umurunda?