"İslamiyette Bir Cami Tipolojisi Yoktur"



İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İstanbulSMD) tarafından, Selimiye Camisi’nin yapısal özelliklerini tekrarlaması kaygısıyla kamuoyunun gündemini meşgul eden “Ataşehir Anadolu Camisi”ne ilişkin sorulara ışık tutması amacı ile düzenlenen “Cami Tasarımının Geçmişi ve Bugünü” konferansı Yapı-Endüstri Merkezi’nde gerçekleştirildi. İstanbulSMD Başkanı Doğan Hasol’un açılış konuşması ve İstanbulSMD Onur Üyesi Prof. Doğan Kuban’ın sunumu eşliğinde ilerleyen konferansta, İslam dünyasında cami geleneğinin geçirdiği değişim aktarılırken, ana sorgulama güzergahı “Neden geçmişi günümüzde yaşatmaya çalışıyoruz?” sorusu oldu.



Konferansın açılışını yapan Yapı-Endüstri Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbulSMD Başkanı Doğan Hasol, derneğin böylesi bir etkinlik düzenlemekteki hedefini açıklayarak başladığı konuşmasında, Ataşehir’de gerçekleştirilmesi planlanan “Selimiye kopyası” cami projesi hususunda konuşmak üzere, ilgili projenin sahibi mimarın da etkinliğe davet edildiğini belirtti. Mimarın çalışmasını sunmasını dilediklerini ve böylelikle katılımcılara, görüşlerini ifade edecekleri bir panel ortamı oluşturmayı istediklerini vurgulayan Hasol, mimarın davetlerini reddettiğine açıklık getirdi. Yalnızca birkaç proje görselini ve kendisinin, Taraf Gazetesi’nde yayınlanan beyanatını ilettiğini söyleyen Doğan Hasol, bu sebeple panel fikrinin de gerçekleşemediğini dile getirdi.



Bugünlerde “her şehre bir Selimiye” şeklindeki önerinin de gündemde olduğunu hatırlatan Hasol, İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’nin, Türkiye’de mimarlığı yüceltme yönünde çabaları olduğunu vurgulayarak şunları dile getirdi:

“Gerçekleştirilmesi planlanan Ataşehir Ulucami’nin mimarı, projenin bir ‘Selimiye kopyası’ olmadığını öne sürüyor. Peki taklit ne demek? Bir mimara, bir sanatçıya yakışmayan bir şeydir taklit… Örneğin Picasso, ‘Ben taklitten, öncelikle de kendimi taklitten sakınırım’ demişti. O, Sinan ki, kendi camilerini tekrarlamamıştır. Ancak biz, neredeyse 500 sene sonra onları taklit ediyoruz. Peki, kim Koca Sinan’dan böyle bir izin aldı? Ya da Selimiye’yi yaptıran II. Selim’in rızası var mı? Bu durum hangi ölçüye, hangi anlayışa sığar?”

Her dönemin kendi anlayışı ve güncel durumunu ortaya koyması gerektiğinin altını çizen Doğan Hasol, “Bizim iktidarlarımız ileriye ne bırakacaklar?” sorusunu yönelterek sözlerine şöyle devam etti:

“Bu, bizim mimarlarımıza da hakarettir. Çünkü Türkiye’de mimarların 435 yıl önce yapılmış binaları taklit ettiğini söylemek demektir. Ancak bizim yöneticilerimiz 435 yıl geride kalmışlardır. Son yıllarda bunu daha net görüyoruz. Örneğin Adalet Sarayları bugün Selçuklu, Orta Anadolu tarzı ile yapılmaktadır ve bu, totaliter bir yaklaşımdır. Oysa ki başka totaliter dönemlerden, Hitler, Mussolini döneminden geriye bir şey kalmamıştır.”



İstanbul Serbest Mimarlar Derneği olarak sıkıntılarını aktarmak üzere gerçekleştirdikleri etkinlikte, bir çözüm önerisi sunmaktan da geri durmayacaklarını belirten Doğan Hasol, camileri de kapsayacak şekilde tüm kamu yapılarının yarışma ile elde edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Hasol konuşmasını, Yapı-Endüstri Merkezi etkinlik alanında halihazırda sergilenmekte bulunan Yıldız Teknik Üniversitesi Mimari Tasarıma Giriş dersi ürünlerine dikkat çekip, “4,5 ay önce mimarlığa adım atmış olan öğrencilerimizin çalışmalarına bakarak umut kazanmamızı ümit ediyorum” sözleri ile noktaladı.

“Cami Tasarımının Geçmişi ve Bugünü” sunumunu yapmak üzere söz alan Doğan Kuban ise, “ilk cami” olarak nitelendirdiği Hz. Muhammed’in evine ilişkin bir görsel eşliğinde başladığı konuşmasında, Türkiye’de ne dinin ne de tarihinin bilinmediğini vurgulayarak “Arkada 4 aylık öğrencilere bunu yaptırıyor, sonra da Selimiye projelendiriyoruz. Böyle bir ikilem, böyle bir cehalet olabilir mi?” dedi.



“Selimiye’nin kubbesi üstte 75 santimdir, altta ise 1,5 metre kesite ulaşır. Bu yüzyılda bu kubbeyi, 1,5 santimetrelik beton plaklar ile yapıyoruz. Biz, malzeme, strüktür ve yapı arasındaki ilişkinin mesleğin temeli olduğunu bilen mimarlar ise, buna şaşkınlık ile bakıyoruz” ifadesinde bulunan Doğan Kuban, Vedat Dalokay’ın uygulanmayan Kocatepe Cami önerisine de değindi. Dalokay’ın yarışma ile seçilen projesinin, temelleri atıldıktan sonra çıkan “Bu Türk camisi değildir” spekülasyonu nedeniyle dinamitlendiğini hatırlatan Kuban, Dalokay’ın sonraki yıllarda Pakistan’da uyguladığı İslamabad Camisi ile en başarılı modern cami örneğini verdiğini belirtti.



“Caminin tipolojisi yoktur” diyen Kuban, açık havada da ibadet edilebileceğini, İslam dininin bu özgürlüğü tanıyan ibadet ritüelleri olduğunu dile getirerek, namazın sade bir merasim olduğuna ve bir mihrabın da bunun için yeterli olacağına değindi. Kuban, “Camide bir tipoloji olsa bu, ilk cami olan Hz. Muhammed’in evi olurdu” dedi.

Kuban, geçtiğimiz 50 sene içerisinde Türkiye’de 100 bin cami inşa edildiğini, ancak içlerinden bir tane bile nitelikli yapı çıkmadığını ifade ettiği sunumunu, Samarra Cami, Şah Abbas Cami gibi Arap dünyasına özgü ve Divriği Ulucami gibi Anadolu coğrafyasına ait erken dönem örneklerin biçimsel özellikleri detaylandırarak ve Osmanlı cami geleneği ile günümüz cami üretimlerini kıyaslayarak sürdürdü.



Osmanlı padişahlarının ne Selimiye’yi ne de birbirlerinin camilerini kopyalamadığını belirten Doğan Kuban; Nuruosmaniye, Nusretiye ve Dolmabahçe Cami gibi yapılar üzerinden Osmanlı cami geleneğinde barok etkileri örneklendirdi. Ardından dünyadan yakın dönem İslam ibadet mekanları görselleri paylaşan Kuban, farklı modern cami tasarımı yaklaşımları ve geleneğin yorumlanması girişimlerini özetleyerek, İslamiyet’te bir cami tipolojisinin bulunmadığını bir kez daha vurguladı.

Konferans, Kuban’a yöneltilen sorular ile sonlandı.