İstanbul'un nüfusu hakkında rivayetler muhtelif. En azından 12 milyon kadar olduğunu biliyoruz şehrin nüfusunun ama kimileri bu rakamı 14 milyona kadar çıkarıyor. Büyükşehir Belediyesi de 14 milyona yakın bir nüfustan söz ediyor.
Türkiye gerçekleri göz önüne alındığında başta İstanbul olmak üzere bütün şehirlerimize önümüzdeki dönemde ciddi bir nüfus baskısının olması kesin gibi. Türkiye'de kırsal kesimdeki nüfus çözülmesi hızlandı ve Avrupa Birliği hedefi var olduğu sürece bu çözülme daha da hızlanarak artacak. Bazılarının hesabına göre önümüzdeki 10 yıl içinde kırdan kopacak nüfus 10 milyonun üzerinde olacak. Ve elbette İstanbul da bu nüfustan payına düşeni alacak, eğer bir önlem bulunamazsa.
Tabii önlem denince İstanbul'a özel vergi koymaktan, şehre girişte vize uygulamaktan söz etmiyorum. İnsanların kırdan kopmasının ekonomik sebepleri var, alınacak önlem de ekonomik olmalı. İnsanların kırdan kopması engellenemez ama taa İstanbul'a kadar gelmelerindense bölgesel merkezlerde veya kendi illerinde kalmaları çeşitli yollarla sağlanabilir.
Her neyse derdimiz Türkiye'yi kurtarmak değil İstanbul'u kurtarmak.
Bugünlerde kentin eski ve yeni belediye başkanlarının hafif tertip bir kavgasına tanık oluyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kendisini savunurken, 'Geçmişte İstanbul'u şu kadar nüfusa göre planladılar ama varsayımları yanlış çıktı' diyor, ona cevap veren eski başkanlar da, 'Kimin tahmini tuttu ki' diyor.
Aslında herkes haklı. İstanbul'u planlamak demek, İstanbul'un geleceği hakkında bazı varsayımlarda bulunmak demek. Bu varsayımlar gerçeğe ne kadar yakın olursa planlar da o kadar geçerli olur. Geçmişte 6 milyonluk, 8 milyonluk tahminler bir işe yaramadı, kentte gecekondulaşma ve plansız-altyapısız yapılaşma devam etti. Bugün 'sorun' dediklerimizin tamamı bu plansız ve altyapısız gelişmenin sonuçları. Habibler'deki 'İstanbullu' haklı olarak 'Benim yolum niye 10 defa kazılıyor' diye soruyor.
Habibler küçük bir köyken birden İstanbul'un en hızlı büyüyen devasa semti haline gelince, doğal olarak suyundan kanalizasyonuna, doğalgazından elektriğine kadar bütün altyapının değişmesi gerekti. Tabii Habibler bu yüzden çamurdan kurtulamıyor.
Şimdi mesele şu: İstanbul'u bugün otursak ve 16 milyonluk nüfusa göre planlasak acaba nüfusu burada tutabilir miyiz?
Bence, merkezi hükümetin politikalarının da yardımıyla tutabiliriz. Ama bunun gerek şartı, merkezi hükümetin artacak nüfus baskısı konusunda bir plana sahip olması ve bu planı uygulaması.
Şimdilik Ankara'da bu yönde ne bir hazırlık görülüyor ne de bir bilinçlenme. Aynen, 1950'lerde başlayan kırdan kente hızlı göç olgusunun kontrolsuzluğu gibi bir kontrolsuzluk bizi bekliyor.
Bence önümüzdeki dönemde Türkiye'nin bütün sosyal sorunlarının anası bu kırdan kopan nüfus olacak. Şimdiden düşünüp önlem alınmalı ama diyorum ya derdim memleket kurtarmak değil İstanbul'u konuşmak.
Bu şehri eski günlerine geri döndürmek, saatleri geri almak mümkün değil. O yüzden verili durumu kabullenmek, 16 milyonluk bir şehri şimdiden planlamak, gelişme planlarını, konut alanlarını, işyerlerini, hangi çeşit sanayinin bu şehirde istendiğini, hangisinin istenmediğini şimdiden kararlaştırmak, buna göre ulaşım ve toplu taşım yatırımlarına girişmek gerek.
Yılbaşından hemen önce Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve ulaşımdan sorumlu genel sekreter yardımcısı Rafet Erdoğan, Radikal'e beş saat süren bir birifing verdi. Bu birifingde, şehrin 16 milyonluk bir nüfusa göre geleceğinin planlandığını, devasa yatırımlara girişildiğini gördük. Sadece ulaşım için ilk 10 yılda gereken 15 milyar dolar. Bunun için merkezi hükümetin bütçesinden katkı şart.
Yalnız, belediyenin hazırladığı (veya bize gösterdiği) planların Karadeniz'e paralel yapılacak bir otoyol ve üçüncü boğaz köprüsünü içermediği dikkatimizden kaçmadı. Bu yatırımın ne kadar doğru bir yatırım olacağı, uluslararası ve ulusal ağır vasıta taşımacılığı trafiğinin İstanbul üzerinden geçmeye devam etmesinin ne kadar doğru olduğu bence tartışmalı. Bu kamyonlar ve yüklerinin demiryolu ve deniz yolu ile taşınması hem daha ucuz hem daha verimli hem de İstanbul'a daha az zararsız olacaktır. Kuzeyden geçecek bir otoyol ve köprünün şehrin ormanlarını kaybetmesine yol açması tehlikesi hiç küçümsenmemeli.
İstanbul'un geleceğini kurtarmanın ve şehri 16 milyon nüfusta sabitlemenin yolları arasında, İstanbul'a yakın cazibe merkezlerini geliştirmek de var ve olmalı. Yani, bir yanda Gebze-İzmit-Adapazarı, öteki tarafta Tekirdağ-Edirne-Çanakkale'nin Trakya kıyıları, İstanbul'un doğal gelişme alanlarıdır. Bu kentlerle İstanbul, eğer bugünkü plansızlık ve kontrolsuzluk sürerse kendiliğinden birleşecek zaten. Nitekim Gebze-İzmit yönünde bu birleşme gerçekleşti, Tekirdağ yönünde birleşmeye de çok az kaldı.