İstanbul Avrupa Kültür Başkenti ve Arkasındakiler!



Yunanistan’ın ünlü Kültür Bakanı Melina Mercouri’nin önerisi ile 1985 yılında başlatılan ve aynı yıl ilk olarak Atina’yı Avrupa Kültür Başkenti yapan Avrupa Birliği, her yıl bu ödülü değişik ülkelerin şehirlerine vermekteydi. Bu yıl ise, nedense uygulamada yapılan değişiklik ile İstanbul, Essen (Almanya) ve Peç (Macaristan) ile birlikte Avrupa Kültür Başkenti olarak gösterildi. Milyonlarca TL’lik havai fişeklerle kutlanan Avrupa Kültür Başkenti olmak bakın bizlere neler kazandıracak.

Kentsel dönüşüm projeleri kentin çehresini değiştirecek!

İstanbul 2010 web sitesinde yazılanlara göre (www.istanbul2010.org) yeni müzeler kurmak dışında dikkati çeken konulardan birisi yerleşim alanlarının kentsel dönüşüm projeleri altında rantlaştırılması. Bir başka deyişle Sulukule, Maltepe Başıbüyük, Tarlabaşı, İkitelli-Ayazma gibi birçok yerleşim alanının gökdelenleşmesi ve bu geçişte birilerinin rant gelirleri elde etmesi kolaylaşacak.

Rant firmaları, fiyatların düşmesini de önleyerek, kentteki rant alanlarını satın aldı. Yerel yönetim ise asıl işini bir kenara bırakarak, kentleşme projelerinin önündeki yasal engelleri kaldırmak için çaba harcadı. Sonuçta, sit alanı olmasına ve imparatorlukların kalıntılarını taşımasına rağmen Sulukule’nin neredeyse yarıya yakınının satılışı şimdiden gerçekleşti. Kentsel Dönüşüm Projesi adı altında bu ve benzeri bölgelerde gerçekleşen el değiştirmeler de başta “vizyon sahibi” AKP yandaşları tarafından gerçekleşti.

İstanbullular böyle bir kentte yaşadıkları için gurur duyacak!

“Arkalara doğru ilerleyelim, boşlukları dolduralım beyler” diye sabah ve akşam bindiğimiz; ön kapıdan artık yolcu alamayınca, orta kapı ve arka kapıdan araca yolcu almaya devam ederek insanları birbirlerinin nefeslerini soluyarak seyahat ettiren; ve bunun çağdaş ulaşım olduğunu sanan ve müdahele etmeyen, çözüm üretemeyen İstanbul’u yönetenleri düşünün;

En küçük yağmurda sular altında kalan evleri, yağmurun artan şiddeti ile yüzme bilmeyenlerin ve kendisine sandal bulamayanların ölüme mahkûm olduğu İstanbul’u düşünün;

Seçimlerde oylarını alabilmek için kömürle ve bazen de beyaz eşya ile dilenciliğe özendirilen İstanbul halkını düşünün;

Sabahın beşinde eşi ve bebeleri ile çöp karıştırarak ekmeğini kazanmak zorunda olan on binleri düşünün;

Söz alan köylüsüne “ananı da al git” diyen, demokratik hakkını kullanan işçisine dayak atan, ama buna rağmen sürekli demokrasiden bahseden yöneticilerin yaşattığı demokrasi çelişkilerini düşünün;

2002 yılında Japon JİCA (Japan International Corparation Agency) kurumunun hazırladığı İstanbul Deprem Raporu’na göre, İstanbul’un büyük kısmının yok olacağını ancak 2010 yılında gören ve vahlamak dışında çözüm üretemeyen devlet yöneticilerini düşünün;

...ve Avrupa’nın kültür başkentinde yaşamaktan gurur duyun!

nedim@akay.org