İstanbul Garı'nın Hikayesi Demiryolu Müzesi'nde



Fotolar: Vedat Arık

İstanbul Demiryolu Müzesi, Sirkeci Garı'nın içindeki 150 metrekarelik mütevazi salonunda Trakya hattı ve İstanbul Garı'nın hikayesini kapatılan atölyelere, hastanelere, meslek liselerine ait eşyalar ve fotoğraflar eşliğinde anlatıyor.Bir demiryolu çalışanı olan Ruhan Çelebi’nin kişisel çabaları ile 2005 yılında açılan müzede, işçilerin ve çalışanların anıları yaşatılmaya devam ediyor. İki adet demiryolu müzesi bulunan Ankara’dan 1981 yılında İstanbul’a geldiğinde burada bir müze bulunmamasının sıkıntısını hep içinde yaşadığını söyleyen Çelebi, müzeyi kurmayı o günlerde düşünmeye başlıyor.

Müzenin 23 Eylül 2005’te açıldığını ancak buradaki objeleri çok daha uzun yıllar önce toplamaya başladığını dile getiren Çelebi, aile olarak 3 kuşaktır demiryolcu olduklarını belirtiyor. Demiryolu müzesi ile ilk kez 6 yaşında Ankara’da tanıştığını ifade eden Çelebi “Atatürk’ün emir eri Ali Çavuş müzenin Atatürk konutu bölümünün başındaydı. Onunla gezmiştim müzeyi. Atatürk’ün çalıştığı masayı yattığı yatağı bana o anlattı” diyor.
 
Hilmi Duman’ın ısrarı

Müze kurma çalışmaları sırasında yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle zaman zaman vazgeçme noktasına geldiğinde onu yüreklendiren Hilmi Duman’ın hikayesini şöyle anlatıyor Çelebi: “96 yaşındaki bir demiryolu çalışanı olan Hilmi Duman bir gün beni buldu. Elinde 1927-1950 yıllarını kapsayan bin 100 fotoğraflık belgesel niteliğinde bir fotoğraf arşivi vardı. Garın büyük holünde o fotoğraflardan oluşan bir sergi açtık. Benim de bu işe hevesli olduğumu görünce peşimi bırakmadı. Benim vazgeçmeye başladığım dönemlerde o ‘ne zama açıyorsunuz müzeyi’ diye yürekleniyordu beni. O göremedi bu müzenin açılışını. Ama o hayattayken açtığımız resim sergisi ile kendisini mutlu ettik.”


 
Ruhan hanımın müzesi

Çelebi, küçük bir mekana sahip oldukları için müzede sadece Trakya hattını ve İstanbul Garı’nı anlatabildiklerini belirtiyor. Müzenin envanterinde 400’e yakın obje ve belgenin 311 adedini sergilediklerini ifade eden Çelebi, çoğunun kişisel çabaları ile toplandığını anlatıyor ve “İnsanlar buraya Ruhan hanımın müzesi der o nedenle” diyor. Çelebi, müze kurmak kimsenin umrunda değilken eline geçen hemen herşeyi sakladığını, bazılarını çöplerden topladığını belirtiyor.
 
Hornby model tren

Yapılan bağışların da müzenin envanterinin oluşmasına büyük katkı sağladığını ifade eden Çelebi, sergiledikleri Hornby marka model trenin hikayesini şöyle anlatıyor: “Bu model tren ilk örneklerden biri. Birgün bana bir telefon geldi genç bir kız arıyor. Ailesini trafik kazasında kaybetmiş. Dedesine ait bir model tren kalmış elinde ve bunun en iyi demiryolu müzesinde saklanabileceğini düşünmüş. TCDD’yi arayıp müze bölümün istemiş. Müze bölümü daha yok ama bu konularla ilgilenen Ruhan hanım var deyip bana bağlamışlar. Hemen bıraktım işimi Moda’ya gittim. Kocaman kutalarda bir tren var ama ortada daha demiryolu müzesi falan yok. Aldım sakladım, müze açılınca da koydum. Bunun gibi çok obje var”

Kapatılan atölyeler, hastaneler

Çelebi, müze işi başlayınca herkesin işyerinde elinde ne varsa gönderdiğini dile getirerek, “Mesela Yedikule Yol Atölyesi kapanıyordu, hemen gidip oradaki malzemeyi aldım. Hastaneler kapanıyordu gidip demirbaşları yine aldık. Aldığım herşey hurdaya ayrılmış, depolarda çürümeye bırakılacak değerli şeylerdi” diye konuşuyor.


 
İçinden tren geçen müze

Müzenin girişinde ziyaretçileri karşılayan trenin de ayrı bir öyküsü var: “Bu, 1955 ve 1962’de alınan Fransız yapımı elektrikli ünitenin bir parça. Bu trenler artık seferden kalkacak. Ama geleceğe kalması gerek çünkü birçok tarihi olaya tanıklık ettiler. Depoya gittiğimde hurdaya ayrılan trenleri görüyordum. Önce bunun frenini alsam direksiyonunu alsam derken trenin ön bölümün tamamen alayım dedim. Baktılar almadan gitmeyeceğim Sirkeci Elektrikli Tren Bakım Atölyesi işçileri ile treni buraya kurduk. Bu müzenin açılmasına 1-2 ay vardı ama beni hiç tatmin etmiyordu. Birşey eksikti o da trendi. Bahçemiz yokki buharlı vagolar, trenler koyalım...Biraz çılgınlıktı ama içinden tren geçen müze oldu burası...Müzelerde genelde eşyalara dokunulmaz. Ama bu trene dokunabilirsiniz, kullanabilirsiniz, yetişkenler de çocuklar da oynuyor bu trende.”

Çelebi, birgün müzeyi Berlin Maket Müzesi’nden bir yetkilinin bir dahaki ziyareti sırasında maket bir trenle geldiğini ve müzeye bağışladığını ifade ediyor. Çelebi, büyük büyük dedesi Anadolu-Bağdat Demiryolu hattının yapımında mermer ustası olarak çalışan bir kişinin de o döneme ait belgesel niteliğindeki fotoğrafları göndererek müzeye katkı sunduğunu dile getiriyor. “Bu müzenin hep daha da büyüyeceğini hayal ediyorum” diyen Ruhan Çelebi, daha geniş bir mekana kavuştuklarında bir odada kapatılan TCDD hastanelerini, başka bir odada kapatılan meslek liselerine ait eşyaları, dönemin gar mobilyalarını sergilemeyi çok istediğini söylüyor.
 
Endüstriyel miras

Çelebi, Yedikule’deki cer ve yol atölyelerinin çok önemli bir endüstriyel miras olduğuna dikkat çekerek, “Oralar TOKİ’ye devredildi. Benim tüm hayalim oranın müze olarak kullanılmasıydı. Hem endüstriyel mirasımız hem de çok geniş bir alan. Orada istediğiniz gibi müze açabilirsiniz, tren bile çalıştırabilirsiniz. Tüm hikayenin anlatıldığı bir alandı orası....O atölyelerdeki tükenişi her yıl gördüm. Yaşayan alan çok kısa sürede metruk hale getirildi. Eşyalar yok olduğu gibi o eşyaların anılarını anlatacak insanlar da yok oluyor” diyor.

TCDD’nin Kurucu Genel Müdürü Behiç Erkin’in Türkiye’de daha doğru düzgün demiryolu bile yokken yayımladığı yönerge ile müze kurulması için çalışma yapılması talimatını da verdiğini anımsatıyor Çelebi. Bu yönergede, “elinizdeki her objenin bir örneğini müze için ayırın, her evrağın bir kopyasını alın, mezuniyet törenlerinin fotoğraflarının bir kısmını müzeye gönderin” talimatları bulunduğunu kaydeden Çelebi, “Bunun üzerine başka bir yönerge çıkmamış ama tam anlamıyla da uygulanmamış ve sürekliliği de olmamış” diye yakınıyor. İstanbul Demiryolu Müzesi’ni “buluşma noktası” olarak niteleyen Çelebi, “Anılar burada büyüyor. Kurucu Genel Müdürümüz Behiç Erken, İskender Sayıner gibi isimlerin unutulmaması gerek, onlara vefa borcumuz var. İsimlerini ve anılarını burada yaşatmaya çalışıyoruz” diye konuşuyor.
 
Ödenek yok sponsor yok

Demiryollarının hafızalardan silinmeye başladığını vurgulayan Çelebi, müzede yaşadıkları sıkıntıları da şöyle dile getiriyor: “Müze için ödenek yok, gelirimiz de yok. Çok acele işlerde cebimizden ödüyoruz. Daha önce yol atölyelerimiz vardı. Onlar kapandı. Buradaki aletlerin bakım tamiri orada yapılıyordu. Ama şimdi ne olacak bilmiyorum. Sponsorumuz da yok.”

Orient Express ilgisi

Çelebi, müzeyi 2009 yılında ziyaret eden 56 bin kişinin yarısının turist olduğuna dikkat çekerek bunu da Sirkeci Garı’nın Orient Express’in son istasyonu olmasına bağlıyor. Çelebi “Müzemizde de Orient Express köşesi var. Orient Ekspress’in izini arayanlar geliyor. Garı görenlerin kimi çok etkileniyor kimi hayal kırıklığına uğruyor. Çünkü Sirkeci Garı’nın eski şaşalı havası yok. Haydarpaşa gibi ön planda değil” diye konuşuyor.