İstanbul Sorgulanıyor



İstanbul’u donatan “dünya lideri”yiz afişlerine rağmen, Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) ile Uluslararası Af Örgütü, insan yerine rantı gözeten projeleri açıkça sorgulamaya başladılar. UNESCO’nun eleştirilerine eklemlenen bu uyarılarda dünya mirası kentin çıkar uğruna tahrip edildiği yineleniyor; Sulukule’den sonra Tarlabaşı’nda da “semti sakinlerinden zorla boşaltan” uygulamalar, “kültür ve insanlık suçu” olarak tanımlanıyor..

Dünya mimarlarından

Türkiye’nin de 1940’larda kurucu üyeleri arasında yer aldığı UIA, örgütlenmesini dünya coğrafyasının 5 bölgesinde sürdürüyor. Bunlardan Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini kapsayan 2’nci bölgede Afganistan, Azerbaycan, Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya ve Litvanya), Belarus, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Ermenistan, Filistin, Gürcistan, Hırvatistan, İsrail, Kıbrıs, Lübnan, Macaristan, Özbekistan, Polonya, Romanya, Rusya, Slovakya, Slovenya, Yunanistan ve Türkiye bulunuyor.

Bu ülkelerdeki mimarlık örgütleri, 18 Haziran’da İstanbul’da yaptıkları bölge toplantılarında bir de bildiri yayımladılar. Öncelikle “demokratik hakların savunulması ve afetlere karşı önlem alınması, savaşlara ve siyasi çatışmalara karşı barışın sağlanması amacıyla bölgede dayanışma, diyalog ve işbirliği içinde hareket edilmesinin hayati öneme sahip olduğu” belirtilen İstanbul Bildirisi’nde, barışçıl bir gelecek ve sürdürülebilir çevre için UIA ve politikalarının büyük önemi olduğu vurgulandı.

İstanbul’daki Sulukule ve Tarlabaşı örneklerinde olduğu gibi “çevreye, kente, mimarlığa, somut ve somut olmayan kültürel miras değerlerine duyarlılık ve saygı göstermeyen” kentsel dönüşüm projelerinin yarattığı kayıplar ve sorunların tehlikeli boyutlara ulaştığı belirtilerek bu konudaki kaygılar dile getirildi.

Yoksulluğun ve demokrasi karşıtı yaklaşımların göz ardı edilerek kentsel mekânı bir “yatırım ve özel rant aracı” olarak gören küresel pazar politikalarına karşı dayanışma çağrısı yapıldı.

Tarlabaşı uyarısı

UIA’nın bu bildirisine koşut olarak yine ‘Tarlabaşı’ örneğiyle uyarılarda bulunan Uluslararası Af Örgütü’nün 18 Temmuz 2011 tarihli basın açıklamasında ise deniyor ki, “Kentsel dönüşüm adına Tarlabaşı’ndaki birçok ailenin zorla tahliyeleri onaylanamaz. Türkiye yetkilileri, korunmasız ailelerin evsiz kalmasına yol açan acımasız tahliyelerini durdurmalıdırlar.”

Tarlabaşı’daki onlarca ailenin, Beyoğlu Belediyesi zabıtasınca tehdit edildikleri açıklanan bildiride, sakinlerin tahliye tebliğlerini okumadan imzalamaya zorlandıkları açıklanıyor.

Bu konuda pek çok kişiye yeterli zamanın verilmediğini savunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, aynı bildiride “kendisi evde yokken kapısı kırılıp evi boşaltılan” semt sakinlerinden örnekler vererek şunları vurguluyor:

“Bu insanlara danışılmamış, yasal hakları konusunda bilgilendirilmemiş veya uygun alternatif barınma olanağı ya da zararlarının tazmini bile teklif edilmemiştir. Bu, insanların yaşama ve barınma haklarının açıkça ihlalidir. Ayrıca taciz iddiaları ile ilgili olarak da kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılmalıdır.”

Gardner’in açıklamasında, “Beyoğlu Belediyesi yetkilileri yürürlükteki zorla tahliyeleri derhal askıya almalı ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca korunmaları sağlanana kadar tahliyeleri durdurmalıdırlar” denerek özetle şunlar yer alıyor:

“Tarlabaşı sakinlerine önerilen tek alternatif barınma olanağı, İstanbul’un 2 saatte ulaşılabilen en dış mahallelerindeki sosyal konutlar… Bu bile çözüm değildir; çünkü semt halkı çok düşük maaşlarla çalışmaktadır; önerilen konutlar ise gelirlerine göre çok pahalıdır.”

Uluslararası Af Örgütü temsilcileri, haziran ayında Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile görüşmüşler. Zorla tahliyelerdeki kaygılarını iletmişler; Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ndeki belediyelerin yükümlülüklerini anımsatmışlar.

Andrew Gardner, bu görüşmede de yinelemiş: “Beyoğlu Belediyesi yetkilileri, uluslararası insan hakları standartlarına uygun yerleşimler sağlanana dek tahliyeleri derhal askıya almalıdır.”

Talebi, İstanbul’u ve Beyoğlu’nu yönetenlerin nasıl yanıtladıklarını ise hâlâ öğrenebilmiş değiliz. Sakın şu kenti donattıkları “Dünya lideriyiz” afişleri, “tarihi dokuyu insanlarından boşaltarak pazarlamak” alanında olmasın?