'İstanbul'a ve Çevresine Odaklanacağız'



Geçen sonbahar, İstanbul Modern'in başına uluslararası sanat ortamının star yöneticilerinden David Elliott'ın geldiği duyuruldu. Ama kimse David Elliott'la görüşüp neler yapacağı hakkında bilgi almayı başaramadı. Merakımızı önceki gün İstanbul Modern'de giderebildik.

O yazmadan ben söyleyeyim; işi tetikleyen Ayşegül Sönmez oldu. Sabah'taki köşesinde Elliott'ın hâlâ röportaj vermediğini yazınca aklıma müzeyi arayıp 'n'oldu bizim randevu' demek geldi. Gidince öğrendim ki bir tek ben değilmişim, önümüzdeki günlerde her gazetede bir David Elliott okuyacaksınız...

Müzedeki odasına girerken aristokrat tavırlı tipik bir İngiliz'le karşılaşmayı umuyordum. Belki basına dağıtılan takım elbiseli fotoğrafları, belki 20 yıl Oxford Modern Sanatlar Müzesi'ni yönetmiş olması nedeniyle... Ama beni çiçekli gömleği, renkli çorapları, kot pantolonu, uzun dağınık saçları ve kalın gözlükleriyle İngiliz'den çok Alman'a benzettiğim biri karşıladı. Ölçülü ama rahat tavırları olan, düşüncelerini anlatırken politik davranmadığı izlenimi yaratan güven verici birisi Elliott. Tarzı bana yıllar önce Venedik Bienali için bir röportaj yaptığım Harold Szeeman'ı çağrıştırdı...

İstanbul'a kurucusu olduğu Tokyo'daki Mori Sanat Müzesi'nden geldi. Ondan önce de Stockholm'deki modern ve çağdaş sanat müzesi Modern Museet'nin başındaydı. Elliott, İstanbul Modern için pek çok yenilik tasarlıyor. Dikkatini Türkiye için tarihi ve kültürel yakınlık barındıran bir coğrafyaya yöneltmiş. Tabii her yıl büyük ziyaretçi çekecek, sonra dünyayı gezecek nitelikte bir sergi yapmaya da kararlı. Ama en önemlisi İstanbul'daki çağdaş sanat potansiyeline duyduğu ilgi...

Buraya Tokyo'dan geldiniz. Mori Sanat Müzesi'nde neler yaptınız?

- Çağdaş sanat için kurulmuştu ama Tokyo'da çağdaş sanatla pek ilgilenilmediği daha geleneksel şeylerin tercih edildiği söyleniyordu. Bunun nedeni insanların yeterince çağdaş sanat görme şansları olmamasıydı. Mori Müzesi, Tokyo'nun ortasında Mori Kulesi'nin 53. katında. Pek çok lokanta ve eğlence yerinin olduğu bu bölgede en az etrafınızdaki hayat kadar çekici olmalısınız. Önce ulaşılabilir olduk, gece ona kadar her gün açık kaldık. Sonra insanlara deneyimlemek isteyecekleri şeyleri sunduk. En kötü günde 2500 kişinin geldiği bir müzedir Mori.

Ne tür sergiler yaptınız?

- Çağdaş sanat müzesinin ne olduğunu düşündük. Matisler ve Picassolar'la çıkmadık yola. Etrafımıza baktık, Japonya'ya, Çin'e, Kore'ye, Tayvan'a. Pek çok iyi sanatçı bulduk. İlk sergi bir tür manifesto gibiydi, farklı 'mutluluk' kavramlarını ele alıyordu.

İstanbul Modern teklifini aldığınızda ne düşündünüz?

- Daha önce buranın yönetim kurulunda olma teklifi almıştım. O zaman çok kısa bir sürede elde edilen inanılmaz başarıdan etkilenmiştim. Burası teklif edildiğinde Tokyo'daki kontratım sona ermişti, yeniden konuşuyorduk. Her zaman pek çok projem, fikrim vardır ama 'ciddiyseniz konuşalım' dedim. Konuştuk ve yaz sonunda anlaştık.

İstanbul Modern için ilk olarak neler yapmayı düşündünüz?

- Burada yapacaklarımız iki ana yönde ilerleyecek. Mesela Tokyo, dünyanın tüm müzelerinin kendi koleksiyonlarını yolladıkları, insanların bunları görebildiği bir kent. Bunu İstanbul için söyleyemeyiz. Kente gerçekten çok yüksek kalitede sergiler sağlamak gerek. Modern ve çağdaş sanatın gelişiminde anahtar rol oynamış şaheserleri getirmeli... Tabii yılda bir büyük sergiden fazlasını organize ve finanse edemeyebiliriz ama çok özel ve bize ait bir büyük sergi yapacağız.

Politikamızın diğer yüzüyse çok daha İstanbul merkezli olmalı. Gerçekten burada, Türkiye'de ve bölgede pek çok iyi güncel sanatçı var. Biz Tate Modern'in buradaki bir yansıması olmaktan çok dünyaya kendi açımızdan bakmalıyız. Asla onlar gibi olmayı başaramayız zaten, öyle bir tarihimiz yok. Biz yeni bir kurumuz ve etrafımızda kültürel-sanatsal bakımdan yeni şeyler oluyor. Bugüne odaklanmalıyız; sadece Türkiye'de değil eski Osmanlı İmparatorluğu bölgesine yayılan ülkelerde ortaya çıkan sanatçılara odaklanmalıyız. Bir de daha doğuya, Kuzey Çin'e kadar uzanan bir bölge var... Bu ülkeler arasında önemli bir akrabalık var; sadece tarihi değil, çevredeki insanların burasıyla neredeyse genetik bir bağı, doğal bir merakı var.

Peki bu bölgeden tarihe yönelik sergiler de çıkartacak mısınız?

- Hayır sadece çağdaş sanat.

Peki ya koleksiyon. İstanbul Modern'in koleksiyonu hakkında ne düşünüyorsunuz, yeterli mi, şart mı, gereksiz mi?

- Koleksiyonun biraz daha akılcılaştırılması gerek. Bazı alanlarda güçlü, ama zayıf yanları da var. 1950 öncesine dair güçlü örnekler tutmamızın sınırı ne olmalı? Pek çok anahtar yapıt ulaşılabilir değil, Resim Heykel Müzesi koleksiyonunda harika yapıtlar var ama pek çok insan göremiyor... Bu konuda düşünmek gerek... Sonra savaş sonrası sanata bakmak (50 sonrası) neye sahip olduğumuzu görmeli, önemli sanatçıları düşünüp bu isimleri almalı mıyız sorusuna cevap vermeli, eğer almalıysak onu iyi temsil eden bir yapıtına sahip olabilmeliyiz. 'Temsiliyet' önemli, akılcı olmaktan kastettiğim bu.

Yapmamız gereken Türk sanatının tutarlı ve iyi bileşenlerden oluşan bir hikâyesini sunmak. Buradaki sanatçıların kendilerini ifade etmek için neler yaptıklarını gösteren ve sonra çevrelerine bakan, çağdaş sanatın ne olduğuna dair daha geniş bir tanımı paylaşan bir şeyler yapmalıyız...

Müzenin yapısı biraz değişecek öyleyse. Çünkü ana salon biraz daha 'daimi koleksiyon' sergisi gibi bir sergi ağırlıyor.

- Hayır, sadece Türkiye'de sanatın gelişimine dair tarihi örnekler sunmayacağız. Belki bu yapmaya çalışacağımız şeylerden biri olabilir, ama daha çok Türkiye'de çağdaş sanatın şu anda ne olduğunun üzerinde duracağız. Bu ikisini olabildiğince eşzamanlı olarak yapmaya çalışacağız.

Dünyada neler oluyor? Sanki Avrupa'daki kamusal müzelerin yerine Amerikan tarzı müzecilik son yıllarda daha gözde olmaya başladı. Louvre Müzesi bile Gugenheim'laşıyor...

- Bu duruma bakmanın iki yolu var. Benim eğilimim gerçeğin ikisi arasında bir yerlerde olduğu. Müzeler tüm insanlığa hizmet etmeli, ödünç vermeli, uzmanlık hizmeti vermeli. Meseleye bir başka bakış ise müzelerin çokuluslu bir şirket gibi davranmaları. Bunun nedeni merkezi ayakta tutmak için paraya ihtiyaçları olması. Hükümetler parayı kesiyor. Büyük müze direktörleri artık birer işadamı gibi; bence bu çok doğru değil. Esas önemli olan nasıl bir proje için uğraştığınız. Gerçekten sanatı en iyi şekilde toplamak, korumak, göstermek ve aracı olmak için mi uğraşıyorsunuz... Yoksa amacınız toplum yararına bir şeyler yapmak olduğu suretçe paranın kamudan ya da özel kaynaklardan gelmesi fark etmez...

İstanbul'daki müzeler ve aralarındaki rekabet atmosferi hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Burası 15 milyon kişinin yaşadığı bir kent. Bu kentin kültürel kumaşını zenginleştirecek her şey iyidir, bizim tüm yaptığımız da bunu geliştirmek. İzleyiciyi artırmak, Türk izleyiciyi daha talepkâr, sofistike, bilgi kılmak ve aynı zamanda uluslararası izleyiciyi de çekmek önemli. Bu işler bir başladı mı büyük bir hızla ilerler. Benim burada olmamın bir nedeni de bu. Bulunulacak en iyi yerlerden biri, çünkü müthiş bir potansiyeli var.

Yeni Alman fotoğrafının starı Andreas Gurski geliyor

- "Andreas Gurski için bir kişisel sergi açacağız. Alman bir sanatçı, şu sıralar Münih'te günde beş bin kişinin gezdiği bir sergisi var. Özellikle çok sayıda genç izleyiciyi çekecek."

- "İstanbul Bienali'nin onuncu yılını kutlayan bir sergi açacağız.
Bienalin önceki direktörlerinden izlenimlerini yazmalarını istedim, katalog için. Bir de kendi bienallerindeki Türk sanatçılardan bienalin ruhunu yansıtan üçer iş seçmelerini istedim."

- "Burada çok iyi kitaplar yayımlanmış ama yeterince dağıtılmamış, dünyada bilinmiyor."

- "Eğitim programları İstanbul Modern'in çok iyi yaptığı bir iş. Öğretmenleri de eğitmeyi, müze hakkında onları bilgilendirmeyi hedefliyoruz."

- "Paris'teki Pompidou Sanat Merkezi'yle özellikle çocukları hedefleyen bir işbirliği yapacağız. İnteraktif, farklı sanatçıların farklı yönlerini gösteren bir çalışma. Mesela Brancusi'nin stüdyosu... Sonra pek çok alt başlığıyla birlikte sürrealizm. Bunlar bahçeye kuracağımız küçük bir salonda gerçekleşecek."