İstanbul'da Hiçbir Şey Eskisi gibi Olmayacak



Bahçeşehir Üniversitesi'nden Yard. Doç. Dr. Çağlar Yurtseven, Radikal İki için İstanbul'un kuzeyine yapılması planlanan 3. havalimanı projesini yazdı. Geçtiğimiz günlerde açıklanan 3. Havalimanı’nın Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun yoğun gündemde yeterince yer bulamadığını kaydeden Yurtseven, oysa havalimanının, kamuoyunun ikna edildiği üzere çoklukla eski maden ocakları arazisine değil, ormana yapılacağının söz konusu raporla ortaya çıktığını yazdı. Havalimanı projesinin tablonun küçük bir parçasına karşılık geldiğine dikkat çeken Yurtseven, İstanbul’un tarihten bu yana orman ve su varlığıyla 'dokunulmaz' arazileri olan kuzey tabiat varlıklarının, 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu’nu da kapsayan projeler bütünüyle ortadan kaldırılacağına dikkat çekti.

 
Reklam Goruntulenme Bolumu


Yurtseven'in yazısı şöyle:

İstanbul ’un kuzeyini imara açan önemli projelerden 3. Havalimanı’nın Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu, geçtiğimiz günlerde açıklandı. Kamuoyunun yoğun gündeminde hak ettiği yeri almadığına inandığım ÇED raporlarının genel olarak, AB kriterlerine göre belirli büyüklüğü aşan projeler için oluşturulması, projelerin de bu raporlar ışığında değerlendirilmesi gerekiyor. Nitekim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da, çağdaş normlara uygun bir şekilde 3. Havalimanı için bu raporu bağımsız bir firmaya hazırlattı ve yine tüm saygınlığıyla internet sitesinde kamuoyuyla paylaştı. Rapora göre 3. Havalimanı proje alanının yüzde 80’i orman. Proje alanındaki ağaç sayısı 2 milyon 513 bin 341. Yüz binlerce ağacın kesilmesiyle doğal bitki örtüsü ortadan kalkacak. Bölgedeki 70 göl, gölcük ve gölet ile canlı yaşam yok olacak. Onlarca kuş türü ortadan kalkacak. Terkos Barajı ve Alibey Barajı’nı besleyen dereler de içme suyu barajlarımıza kirli su taşıyacak. Günlük yolcu kapasitesinin 411 bin olacağı öngörüldüğü için 2 bine yakın orta yüklü ticari araç, 100 bine yakın otomobil oraya gidip gelecek. Özetle orman ve su ekosisteminde geri dönüşü olmayan tahribat yaşanacak.

Buraya kadar her şey Batı normlarında ilerledi: Bir proje düşünüldü, ÇED raporları bağımsız kuruluşlara hazırlatıldı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Bundan sonra, çağdaş ülkelerde ve öykündüğümüz süper güçlerde hiç düşünülmeden atılacak adım, planlanan inşaatın çevreye, geleceğe vereceği olağanüstü zararlardan dolayı projeyi iptal etmektir. Bizde ise herkes emin ki, projenin yürütücüleri için bu rapor hiçbir anlam ifade etmiyor. Öyle ki havalimanının, kamuoyunun ikna edildiği üzere çoklukla eski maden ocakları arazisine değil, ormana yapılacağı da ancak bu raporla ortaya çıktı.

Ormanlar yok olacak

“Bitkiler ve ağaçlar O’nun buyruğuna boyun eğerler. Göğü Allah yükseltti ve dengeyi O koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (Kur’an 55:6,7,8. Rahman Suresi 6. 7. 8. ayetler.)

Daha acısı havalimanı, tablonun yalnızca küçük bir parçası. İstanbul’un tarihten bu yana orman ve su varlığıyla “dokunulmaz” arazileri olan kuzey tabiat varlıklarının, 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu’nu da kapsayan projeler bütünüyle ortadan kaldırılması kararlaştırıldı. Medeniyet tarihi gösteriyor ki, yolun gittiği yere yerleşim de gider, yeni otoyolun ve köprünün güzergâhında yerleşimin başlaması da kaçınılmaz. Bu, ülkemizde “çevre yolu” olarak yapılan karayollarının bir süre sonra “şehir içi” yola dönmesinden de, köprü ve otoyol güzergâhında şu an sit alanı olan ve normal koşullarda hiçbir inşaatın yapılamayacağı arazilerin fiyatlarındaki olağanüstü artıştan da belli. Tahribat için yalnız yukarıda sayılan projeler bile yeterliyken bir de yeni yerleşim yerlerinin kurulması da kısa vadede ortaya çıkacak. Tahribatın tam boyutları hakkında öngörümüz de olamayacak, çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, üçüncü köprüyü ÇED’den muaf tutacak bir yönetmelik çıkardı!

Üstelik bu projeler pek yasal da görünmüyor. Öyle ki 1995’te temeli atılan, 1998’de kapsamı genişletilen yasal düzenlemelerle, projelerin gerçekleştirileceği Sarıyer ve Beykoz doğal sit alanı ilan edilmişti. 21 Mayıs 1998 tarihli TBMM tutanaklarına beraber göz atalım: “...korunması gerekli doğal zenginlikleri içeren (Sarıyer ve Beykoz’u), tahribatın daha fazla sürmemesi ve bölgenin doğal ve kültürel değerlerinin korunarak gelecek kuşaklara aktarılması için ... ‘doğal sit’ olarak tespit, tescil ve ilan etmektedir... Bu kararla birlikte bölgede bundan böyle hiçbir ağacın kesilemeyeceği, kıyı dolgusu, hafriyat, (inşaat), düzenleme vb. uygulamaların yapılamayacağı ve bölgenin doğal dokusu ile tescilli ya da henüz tescili yapılmamış kültür varlığı niteliğindeki yapı ve tesislerin ... kurulumuz izni olmadan yıkılamayacağı ve onarılamayacağı koşulunun da ilgili kurumlara bildirilmesi...”

Gerçek ‘çılgın proje’

İstanbul’un gördüğü bu belki de gerçek “çılgın” proje, mutabakatın oldukça zor olduğu DSP liderliğindeki ANAP- MHP hükümeti döneminde gerçekleştirilmiş. Bu kadar büyük bir rantın karşısına böyle bir yasayı koyan, 1999 ve 2001’deki sanayi bölgelerini etkileyen büyük depremlere ve takip eden ekonomik krize rağmen gevşeterek ekonomiyi canlandırmaya çalışmayan, böylelikle, en azından bir 15 seneyi daha İstanbul’a armağan eden, tüm parlamenterlere ve özellikle dönemin kültür bakanına teşekkür etmek gerek. 1995’teki Nazım İmar Planı’na 3. Köprü ve bağlantı yollarının kuzey ormanlarına yapılmaması prensibini getiren dönemin büyükşehir belediyesinin başkanı da bizzat Recep Tayyip Erdoğan ’dı. Benim de desteklediğim şekilde 3. Köprü ve fazlası yapılabilir, ancak bu dokunulmaz bölgelerde olmadığı sürece.

Kuzey ormanları ve suları, İstanbul’a Karadeniz yüzey ve iklim özelliklerini veren, yağışının bol, yeşilinin koyu olmasını sağlayan bir ekosistemdir. İstanbul’a hakim, kuzey yönlü rüzgârlar da bu ormanlardan süzülerek şehre ulaştığı için, bol oksijen taşırlar. Her iktidar yaptıklarıyla tarihe geçmek ister. Ancak bu sistemi inşaata, yapılaşmaya açan anlayış, gelecekte, maalesef yaptığı onca güzel işle hatırlanmayacak, dünya güzeli İstanbul’un yağmurunu dindiren, havasını kirleten, yeşilini solduran hükümet olarak anılacak.