İstanbul’un Karşı Karşıya Olduğu Beş Afet



Ege Denizi'nde İzmir'in Karaburun açıklarında 6.3 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bu sabaha kadar bölgede ikisi 4.9 büyüklüğünde olmak üzere toplam 280 artçı sarsıntı daha oldu.

Yaşanan ilk deprem, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye'de İzmir’den İstanbul’a dek pek çok yerde hissedildi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, İzmir açıklarında yaşanan depremden İstanbul’un neden bu denli etkilendiğini anlatan bir açıklama yaptı.

Bianet'ten Tansu Pişkin'in haberine göre, Gökçe açıklamasında 1999 Gölcük depreminden sonra İstanbul’un daha da sorunlu bir kent haline geldiğini ve bugün bir afetle değil beş afetle karşı karşıya olunduğunu söyledi.

Beş afet

Açıklamada “Kentlerimizi depreme hazırlayın demekten korkuyoruz” diyen Gökçe İstanbul’un karşı karşıya kaldığı beş afeti, deprem sonrası toplanma alanlarının son durumunu anlattı.

Depremin kendisi

Gökçe’nin ifade ettiği beş afetten ilki depremin kendisi. Gökçe, aradaki 120 kilometreye rağmen 1999’da yaşanan Gölcük merkezli depremde İstanbul’daki yapıların da zarar gördüğünü söylüyor:

“Kuzey Anadolu Fay Hattı İstanbul’un 20 kilometre yakınından geçiyor. Mutlaka bir deprem üretecektir. 120 kilometre de bu kadar etkili olan bir deprem varsa dibinden geçen bir fay hattı neler yaratır.”

1999 depreminden sonra bu düşüncelerle İstanbul Valiliği başkanlığında Gökçe’nin de içinde bulunduğu 14 üyeden oluşan İl Afet Merkezi kuruluyor. Gökçe, kurulun o dönemki tespitlerini aktarıyor:

“Bu kurul, depremde yapıların güvenlikli olmadığını, yapı stokunun güçlendirilmesi gerektiğini, insanların deprem sonrasında evlerine girmekten kaçındıklarını gördü. O nedenle dedik ki boş alana ihtiyaç var. 493 alan belirlendi ancak bunlar bile İstanbul için yeterli değildi.

“O boş alanların yerine yenilerini ilave etmek yerine dörtte üçünü alışveriş merkezlerine (AVM) dönüştürdüler. Bayrampaşa’da, Bakırköy Osmaniye’de Karaköy 17. Bölge Müdürlüğü’nün arsası olan boş arazilerin hepsinde şimdi AVM’ler yükseliyor.

“İstanbul 99’dan daha güvenli değildir şu anda. O zaman var olan yapı stokunun hiçbir güvenliği yoktu ve bugün hala bunları güçlendirmek için hiçbir şey yapılmış değil.”

Su baskınları ve yapılaşma

Gökçe afetlerden ikincisinin su baskınları olduğunu 2009’da taşan ve 31 kişinin ölümüne neden olan Ayamama Deresi’nin taşmasıyla açıklıyor:

“Her yer betonlaşmış vaziyette. Yağan yağmuru alacak toprak kalmadı. Yağmur yağınca içine gireceği bir alan olmadığı için ya beton çukurlarda birikiyor ya da betonun üstünden akıp bir yerde birikerek sele neden oluyor.”

Bir diğer afet ise hava koridorlarının, orman havzalarının yapılaşmaya açılmasıyla havanın ve suyun kesilmesi. Gökçe İstanbul’un “hava almaz, rüzgar almaz sorunlu bir şehir” haline getirildiğini söylüyor.

Hava kirliliği

Dördüncü afet, artan yapıların doğurduğu göç ve onun neticesinde oluşan hava kirliliği. Göçle beraber otomobillerin arttığını söyleyen Gökçe, bu etkinin sanayi gibi diğer sebeplerle birleşince hava kirliliğinin ciddi oranda arttığını söylüyor.

Kentsel dönüşüm

Gökçe’nin saydığı İstanbul’un karşı karşıya olduğu beş afetten sonuncusu kentsel dönüşüm:

“Kentsel dönüşümlerle insanlar bulundukları çevrelerden başka yerlere gönderildiler. Komşuluk ilişkileri yok oldu ve toplumsal bağları çökerttiler.”

“İstanbul deprem açısından 1999’dan daha kötü durumda”

İstanbul’da yapı stokunun güçlendirilmediğini vurgulayan Gökçe, olası bir depremde olabilecekleri ve ne yapılması gerektiğini şöyle özetliyor:

“99’dan sonra İstanbul’da 10 katlı binalar yıkılarak yerlerine 15 katlı binalar yapıldı. Alt yapı değiştirilmeden daha da tehlikeli olanı yaptılar. Daire sayısı aileleri, aileler insanları, onlar da otomobili arttırdı.

“Dolayısıyla kentsel dönüşüme bir de ulaşım ve trafik sorunu eklendi. Bir deprem anında trafik duracak işlemeyecek. Yol üzerlerinde duran yapılar, hastaneler çökecek, yangınlar çıkacak. Bunlar çok büyük riskler.

“Sahra hastaneleri oluşturacağımız boş arazi kalmadı. İnsanların böyle bir durumda nerede tedavi edileceğinin cevabı yok. Rant anlayışı içerisinde yapılar yapmak yerine İstanbul’u yaşanabilir hale getirecek uygulamalar yapılmalı.”