İstanbul'un Kartal Uçuşu



Hep yazıyorum, İstanbul bir "proje tarlası" diye. Ama hep de uyarıyorum, bu tarlaya adabına aykırı fidan dikmeye kalkışırsanız, işler düşündüğünüz gibi gitmez diye. Böyle durumlarda işler fena karışıyor, kimse derdini anlatamıyor. İstanbul Kartal'ı bir süredir izlemeye çalışıyorum. Kartal, beynelmilel şöhretli mimar Zaha Hadid'e Büyükşehir Belediyesi'nin proje yaptırdığı yer.

Entelektüel mimarlık çevrelerinde "yumuşak ızgara" (soft grid) kavramıyla ilgili pek çok tartışmaya vesile olan bir proje yapmıştı Hadid. Proje haftalarca sergilenmiş ve herkes kendince sonuçlar çıkarmaya çalışmıştı. Bu sergilerden birinde, meraklı iki kişinin kendi aralarındaki bir konuşmasına da şahit olmuştum. Biri parmağıyla kağıdın kenarındaki bir noktayı göstererek, "Benim yerim projenin dışında, çok şanslıyım" diye konuşuyordu. Öteki de, "Maalesef bize aynı şans vurmadı, biz içinde kaldık" dedikten sonra, "artık sizin önünüz açılır ama bize çivi bile çaktırmazlar" diye hayıflanıyordu.

Kartal'ı izliyorum çünkü burası 1960'lı ve sonraki yılların Türkiye koşullarında oluşmuş bir sanayi ve yerleşim bölgesi. Önce Kartal ve ardından da Gebze çevresinin sanayi gelişmesine açılmasıyla beraber, E-5 yoluna sırtını dayamış düzensiz yapılaşmanın tarihi yazılmış buralarda. Her yönüyle incelenmeye değer bir bölge. Büyükşehir Belediyesi, Büyükdere Caddesi'ndeki sanayi alanlarının 1980'li yıllarda dönüşmesinden ilham alarak, aynı reçeteyi Kartal'daki eski sanayi alanlarına uygulamak istiyor. Bu sefer yol etrafındaki büyük parsellerin kendi başına koca binalar yapmasını seyretmek yerine, belediye olarak inisiyatif kullanmak niyetinde. "Yeni cazibe merkezi" gibi laflarla da bunu duyuruyor.

Buraya kadar her şey iyi. Fakat bu fikirlerin uygulanması için seçilen yol daha baştan kıyametleri koparıyor. Çünkü ilk iş olarak, mimar Süha Özkan'ın sevk ve idaresinde bir "jüri" oluşturmayı tercih ediyor belediye. Özkan'ın özelliği, kentlerdeki her sorunu mimarlık yarışmalarıyla çözebileceğini düşünmesi. Diğer mimarlar bu yarışma meselesine fazla takılmıyorlar ama yarışmaya sadece şöhretli yabancı mimarların davet edilmesine fena bozuluyorlar. Arkasından da büyük bir gürültü kopuyor tabi.

Bu arada, daha cılız bazı eleştiriler de yapılıyor. Bunlar da diyorlar ki, "Böyle bir mesele sadece proje yapmakla olmaz, esas çare İstanbul'un üst planlarında aranmalı." Çünkü o sırada bu üst planlar da aynı belediye ortamında hazırlanmaya çalışılıyor. Üstelik bu planlamada, İstanbul'un yeni alt merkezlere ihtiyaç duyduğu şeklinde yapılan bazı tespitler de var. Anlayacağınız, plan yaklaşımı içinde etrafıyla birlikte değerlendirilen bir alt merkez gelişmesi için proje ve uygulama aşamaları tasarlansa belki işler fazla karışmayacaktı. Ama şark usulü bir prosedür işletilip, daha ortada plan yokken şöhretli mimardan epey soyut ve hatta heykel sayılabilecek bir proje alınınca, herkesin kafası karıştı.

Bu kafa karıştırıcı soyut heykel en sonunda uygulamayla karşı karşıya kalmış durumda. Yani projeyi yaptırmakla övünen belediyenin caka satmaları da, son yılların bütün mimarlık kavramlarını yeniden hatırlayan meslek çevrelerinin entelektüel tartışmaları da geçmişte kaldı. Şimdi artık bu bölgedeki arsa sahipleri ve yaşayan insanlar, projenin kendilerine ne getirip götürdüğünü kuyumcu terazisinde tartmakla meşguller. Hadid'in soyut heykeli kimseye somut bir şey söylemiyor olmalı ki, başa dönüp belediye yeniden imar planı yapmaya çalışıyor. İstanbul semalarında belediye ve Hadid'in kartal uçuşunu kazasız belasız tamamlama işi gene plancılara kaldı.