Tünel Meydanı'nda Eksik Olan Ne?



Karaköy'den tramvaya binip Tünel'den kafanızı uzattığınızda küçücük meydanda sizi selamlayan bir heykel vardı. İki hafta öncesine kadar. Ayşe Erkmen'in 12 yıldır meydanın simgesi haline gelen "Tünel Heykeli", "Yaya Sergileri" kapsamındaki bir çalışmayla straforla kaplanmıştı. Kemal Önsoy'un eserin daha çok dikkat çekmesi için yaptığı bu müdahale, straforun yakılmasıyla heykelin tahrip olmasına sebep oldu. "Tünel Heykeli" artık yerinde yok, ama Ayşe Erkmen üzerine afişlerin asıldığı, çocukların tırmandığı, elektrik tellerinin geçtiği heykeli yine aynı şekilde, orada görebilmeyi umuyor. Erkmen'le, heykelin 12 yılını ve bundan sonraki akıbetini konuştuk.

"Tünel Heykeli"nin 1993 yılında belediyenin düzenlediği bir yarışma sonucunda Tünel Meydanı'na yerleştirildiğini biliyoruz. Heykelin yapılma sürecini, ortaya çıkış hikâyesini, o süreçte biriktirdiğiniz anıları, meydanla nasıl bir bütünlük kurmaya çalıştığınızı anlatır mısınız?

Tünel Meydanı'nı özellikle ben istedim, orası benim en iyi tanıdığım, büyüdüğüm, okula gittiğim yerdi. O zamanki düşüncem çevrenin dar, kalabalık ve sıkışık yapısının içinde o yapıyı da içine alan şeffaf bir heykel yapmaktı. Heykelin üzerinde bulunan desen bölümlerini çevre binaların ferforje desenlerinden aldım, boyutu ve oranları için ise Tünel'in karşısındaki bacadan esinlendim. Bu heykelin, meydanda hep oradaymış gibi duran ve çevrenin yoğun yapısı içinde çevre ile birlikte yaşayan bir yapıt olmasını istedim.

12 yıldır Tünel Meydanı'nı tamamlayan, meydanın simgesi haline gelen heykel, sizce bugüne kadar İstanbullularla nasıl bir ilişki kuruyordu, kurmalıydı?

Heykelin İstanbullularla kurduğu ilişki benim düşündüğüme ve istediğime çok yakın oldu. Gerçekten oranın bir parçası oldu, çevresiyle, insanlarıyla birlikte yaşadı, kullanıldı, üzerine afişler, politik mesajlar asıldı, çocuklar üzerine tırmandı, deliklerinden ipler, elektrik telleri geçirildi. Ben heykelin bu şekilde yaşamasından memnundum.

Kemal Önsoy'un heykeliniz üzerinde gerçekleştirdiği çalışması, herkesin kanıksadığı heykeli gizleyerek, sergi sonunda yeniden insanlara hatırlatmak amacını taşıyordu. Amaçla tezat bir sonucun ortaya çıkması size neler düşündürttü?

Bence Kemal Önsoy'un fikri iyiydi, ama uygulama, düşünce kadar iyi olmayınca fikri yeterince görünür kılamıyordu. Strafor gibi hafif ve günlük bir malzeme, izleyiciden saklanmaya çalışılan ahşap ve büyük metal çivilerle ayakta tutulmaya çalışılıyordu. Yandıktan sonraki acıklı görüntüde straforların arkasında ne kadar çok ve gereksiz malzemenin "saklandığı" açıkça görülüyordu. Amaç benim heykelimi gizlemek ise straforla heykel arasındaki malzemeler olmamalıydı, ki bu "ağır" uygulama heykelin boğulup yok edilmesine neden oldu. Ayrıca heykelin benim açımdan "gizlenmesi" veya "hatırlanması" gibi istekleri de yoktu!

"Tünel Heykeli"nin bundan sonraki akıbeti ne olacak? Yeniden yapılması söz konusu ise heykelin yeni anlatacakları neler olacak?

Umarım heykel yeniden orada aynı şekilde yapılabilir. Heykelin yeni anlatacakları bugüne kadar anlattıklarına yakın olacak sanırım. Yeni heykelin, başına gelenlerden yakınmasını istemem.

Türkiye'de heykelin yerinden edilmesi ya da yok edilmesi örneklerine sıkça rastlıyoruz. Sizce Türkiye'de neden heykele toplumsal talep yok?

Heykele/sanata toplumsal talep olmaz. Toplumsal talep anıtlara olabilir ancak, bir şeyin kutlanması ya da hatırlanması için. Bu yüzden Türkiye'de ya da herhangi başka bir yerde böyle bir talep beklenmemeli. Sanatçı ya da sanat, kültürle ilgili kurumlar talep beklemeden çalışırlar.

Güncel sanatla uğraşan bir sanatçı olarak interaktif işlere de imza atıyorsunuz. Bugün sokağa taşınan işlerle Türkiyeli izleyici sizce nasıl ilişki kuruyor?

Bu ilgi coğrafyaya göre değil, yapılan işe göre değişir. Eğer kendini gösteren, bağıran, eğlenceli bir işse izleyici daha çok ilişki kurar. İzleyiciyi aktif olarak işin içine sokarsanız yine çok ilgilenir. Ama fısıldayan, kendini göstermeyen, mesajını doğrudan söylemeyen işler bazen hiç fark edilmez bile. Bu hiç de kötü bir şey değil. İzleyiciden hep şefkat beklemek doğru değil.