Julien de Smedt, Rimini Yarışma Projesi 'Seascape'i İlk Kez UIA'da Sundu

“Canlı bir pop-kültür tarihi olan bir şehir nasıl yüksek kültür ve refah enjekte edilerek çağdaş bir kente dönüştürülür? İtalyan kültürünün kültleşmiş şartları içinde ve dünya kültürüne etkilerinin bilincinde bir kent ile nasıl iletişime geçilir? Amarcord, 8 ½, I Vitelloni ve La Citta delle done’de karşımıza çıkan tarihi anların ortaya koyduğu manzara nasıl değiştirilir?”

Avrupa’nın gelecek vaadeden genç mimarlarından olan Julien de Smedt kuruculuğundaki Belçika menşeli mimarlık ofisi JDS Architects, İtalya’nın Rimini şehri için sahil şeridi düzenlemesini öngören Seascape projesini böyle dillendiriyor. İtalyan Kültür Bakanlığı tarafından yarışmaya açılan ve Jean Nouvel, Foster + Partners, Massimo Totti, Elisabetta Mariotti, Michele Iannantuoni, Marino Bonizzato gibi isimlerin yaratıcılığa davet edildiği proje alanı, Rimini’nin şehir merkezinden ve yerel kullanıcıdan kopuk üç parçalı sahil şeridini kapsıyor. Boscovich, Fellini ve Kennedy olarak adlandırılan ve toplamda 1.3 kilometrelik bir şerit tanımlayan bu kıyıların, yıl boyunca turist çekecek genel rekreasyon alanlarına dönüştürülmesi ise, projede aranan bir başka kriter.

JDS Architects’in bu yarışma için önerisi ise ‘kentsel bir film şeridi’ olarak tahayyül ediliyor. “Açık ve kapalı mekan aktivitelerinin yapıldığı bir yürüme yolu tarafından bağlanan, hepsi birbiriyle ilişkili bir dizi doğrusal kentsel durum karesi” olarak nitelendirilen öneri, konsept şemasını da tarihten alıyor. Plan kontürlerinin, Burle Marx’ın meşhur ‘Copacabana’sındaki ahşap kaldırım şemasını izlediği yapı önerisi, bunu üç boyutlu olarak yeniden yorumluyor.



Güçlü ve tanıdık şablonun
kum üzerindeki izleri ve denizin dalgalarını çağrıştırdığı proje, bu geometrik seçim sayesinde hedeflenen çok önemli ve gerekli bir özelliğe de kavuşuyor: Dolambaçların sürekli yayalarla dolmasını ve şehirden gelen cadde birleşimleriyle bu yaya kaldırımlarının entegre olmasını sağlayacak boyuna ve çaprazlamasına bağlantılar, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Proje böylelikle kendi biçimsel metodlarını işlevsel bir alt yapı ile meşrulaştırıyor.

Projenin tüm kamusal konsepti, park alanlarının yerin yarım kat altına yapılmasını gerektirmiş. Bu sayede, yukarı çıkma hissiyatı ya da ihtiyacı yaratmadan, ufuk ve denizle görsel ilişki kurulabiliyor. Çözüm ise, plaj boyunca yer alan ve manzarayı kesen kulübeler ile çeşitli fasilitelerin zenginleşmesini sağlayacak bir ‘ara kesit’ üretmek olarak karşımıza çıkıyor.

Proje Şeması:

Rio de Janeiro’nun ‘trademark’larından olan, Brezilyalı ünlü peyzaj mimarı Burle Marx’ın eseri, Copacabana Sahili boyunca ilerleyen bir yaya şeridi, de Smedt’in projesinin ana ilham kaynağı olmuş. ‘Kamusal’ anlamına eş değer hale gelen bu meşhur ve kuvvetli şema, Rimini’de tüm plaj alanını ve onun canlı atmosferini tanımlayan bir başka şemaya dönüştürülmüş. Patinanın üç boyutlu ve kentsel strateji olarak kullanıldığı projede Copacabana’dan gelen eğrisel hatlar yarılıyor; yükseltilen hatlar ise proje programına uygun hacimler haline geliyor. ‘Dalga benzeri’ kontürler akıcı mekanlar ortaya çıkarırken, açık kamusal merkezi sıcak ve cana yakın alışveriş caddesine doğru ‘izini belli etmeden’ yönlendiriyor.



De Smedt ve ekibi tarafından yaratılan yeni ‘deniz manzarası’ (Seascape), yürünebilir bir peyzaj ve %100 kamusal alandan meydana gelmiş. Piknikler ve güneşlenme ihtiyaçları butiklerin üst döşemesinde giderilmek üzere planlanırken, voleybol oyunlarının oynanacağı, kafelerde dedikoduların yapılacağı mekanlar ise ‘dalga’ların arasında kalacak.

Şehri ve plajı tek bir akıcı bölgede kesiştirmeyi amaçlayan ‘Rimini Seascape’ projesinin temel geometrisini, iyi düşünülmüş köprüler ve yükseltilmiş döşemelerin oluşturduğu söylenebilir. Söz konusu üç sahil yerleşimi ile sahilin kendisi arasında konumlanan ve yoğun araç trafiği ile sahil-kullanıcı ilişkisini kestiği düşünülen Luongomare Tintori Caddesi’nin de kaldırılması ile, bölge ve çevresi projenin belirlediği yeni ‘kesişme noktaları’ndan algılanabilecek. Araç sirkülasyonundan soyutlanan ve eski kurgusu korunan mevcut yaya sirkülasyonunun yanı sıra oluşturulan plaj promenadı, deniz ve manzaranın ortaya çıkmasına kaynaklık ediyor.

Yeni Yapılar:

Rimini sahilinin Boscovich kıyısında konumlanacak 4/5 yıldızlı bir otel olan ‘The Wave Hotel’, JDS’nin önerilerinden yalnızca bir tanesi. Projenin tamamına hakim olan patinadan sapmayan, yalnızca dikkat çekici boyutlarda yükselerek geometrisi oluşturulacak turistik konaklama yapısının, tepelikli sahil şeridinde yeni bir zirve, bir ‘landmark’ tanımlaması isteniyor. Buna elbette dalga temasını sürdüren yapı cephesi de dahil!



Terasları ve kamusal yürüme alanlarıyla yeni otel binasının, sahil ile kent arasında kurduğu görsel iletişim açısından JDS Seascape projesinin en can alıcı noktalarından biri olduğu söylenebilir. Cam ve traverten olmak üzere iki ana malzemenin egemen olduğu ve bu sayede yumuşak-sert malzeme ikilemesinin kotarılmaya çalışıldığı Boscovich’te, Wave Hotel’e ulaşan ‘dalga’ dizgisi boyunca gerilimin sürekli yükselmesine dikkat edilmiş. Otel yapısı ile zirveye ulaşan bu mekansal gerilim, kimi zaman tek veya iki katlı ‘dalga’ strüktürleri ile onların açık-kapalı mekan dengeleri aracılığıyla desteklenmiş.

Amacı Rimini sahili ziyaretçilerini konaklatmak olan otelin, aynı zamanda yan işlevleri ile bölge ziyaretçilerine de hizmet vermesi planlanmış. İçinde bir kafe, butikler ve bir sağlık merkezinin bulunacağı kompleksin, otel programı ile birleşerek alana yeni bir merkez sunması hedeflenmiş. Sağlık merkezi zemin katta konumlanırken, otel lobisi deniz manzaralı giriş katı, kafe ile restaurantlar ise ikinci katı betimliyor. Otel odaları ile eşit yükseklikteki birleşik dalga strüktürlerinin her bir üç katına serpiştirilmiş. Buna paralel olarak da, Boscovich’in yine JDS tarafından önerilen yaya bulvarının otelin çatısında daha küçük bir ölçekle devam etmesine karar verilmiş. Dolayısıyla daha kamusal işlevli noktalar, bu yaya bulvarını da canlandıracak şekilde otelin çeşitli katlarına serpiştirilecek.

JDS’nin bir diğer yapı önerisi ise Arena/Etkinlik Mekanı. Konserler, spor faaliyetleri ve festivaller aracılığı ile yaklaşık olarak 5 bin kişiyi ağırlayabilecek yapı, mevcut araç yolu dönemecinin olduğu noktaya yerleştirilmiş. Fellini bölgesinde konumlanacak yapının spesifik lokasyonuna dair alınan kritik kararı mimarlar şöyle anlatıyorlar: “Fellini dramasının kararlılığı ile Burle Marx’ın peyzaj mirasının hassasiyeti arasında, iki büyük zihnin kesişim anını kristalleştirmek istedik.” Bu nokta, aynı zamanda mevcut Fellini Parkı ile JDS tasarımı ahşap yürüme yollarının da kesişimi.



Yapının biçimsel kararlarını en çok etkileyen, bölgenin zamansız simgelerinden Federico Fellini’nin favori mekanı The Grand Hotel’e nasıl yaklaşılacağı olmuş. Şehrin park boyunca görülebilecek perspektifinin sonlandığı bu noktada, arenanın yumuşak eğimli çatısı sayesinde ses kirliliğine karşı Grand Hotel’e bir tür paravan oluşturulmuş. Sahile doğru eğimli bu çatı örtüsü, arenanın da ufka doğru açılan bir arka sahne dekoruna sahip olmasını sağlamış. Tüm bunlara ek olarak bu üst döşeme, sahil kenarı için düşünülen tüm yapılaşmaya uygun bir bağlam içinde, bölgenin farklı noktalarını bağlayan köprüler ve panaromik platformlar olarak kullanılabiliyor.

Unutulmadan belirtilmeli ki, gösteri yapısının 6 metre toprak altına giren ve hemen zemin üstünde tamamlanan çatı kesiti, strüktürün ünlü otelle kurduğu ilişkiye zarar vermesini ve manzarasının kesilmesini engelliyor.

Kennedy sahiline gelindiğinde ise, Seascape projesinin ticari ağırlıklı üniteleri ile karşılaşılacak. Şehir ve plaj yaşantısının gerilimli buluşmasını tanımlayan Kennedy bölgesi, otellerden yeni strüktürler üzerinden ‘akarak’ gelen insan kalabalıklarının son durağı olarak ele alınmış. Kanyon (bir doğa yaratısı olarak kanyon) benzeri yarı açık alışveriş merkezi, eğimli çevre topoğrafyası ile bir füzyon yaratsın istenmiş. Tasarımcı butikleri, İtalyan Gastronomi Merkezi, Michelin yıldızlı restaurantlar, bu füzyonun katalizörleri olarak görülebilir. İki katlı yapılaşma içinde devingen eğrisel formların yönlendirdiği dükkan vitrinlerinin, çeşitli yönelimleri sayesinde sürekli değişen mekansal kaliteler tanımlaması hedefleniyor. JDS bu kurguyu, eski kasabaların ticari bölgelerinde rastlanan atmosfere benzetiyor.