www.yapi.com.tr: Tuğla ve kiremit, geleneksel malzemeler ve Turgutlu'nun sektör içerisinde önemli bir yeri var. Turgutlu, nasıl bugünlere geldi?
K. Başoğlu: Tuğla kiremit sektörünü, Turgutlu ekseninde değerlendirmek gerek. Elimizde çok net veriler olmamakla birlikte tarihsel gelişimine baktığınız zaman, Turgutlu, 1960'larda Türkiye'nin tuğla ihtiyacının yaklaşık yüzde 60'ını karşılıyor. Tuğla kiremit fabrikaları, hammaddenin bolluğu ve uygunluğu gibi nedenlerle ilk olarak Eskişehir, Çorum, Turgutlu gibi bölgelerde kurulmuş. Özellikle Turgutlu kili, çok kaliteli ve çeşitliliğe sahip bir kil ve rezervleri de çok yüksek. Hammaddenin bu bölgede olmasına rağmen, üretilen ürünlerin yükte ağır ama pahada hafif olması nedeniyle süreç içerisinde uzak bölgelere gitmekte zorlanmış. Hatırlıyorum, küçüklüğümde Adana, Trabzon, Diyarbakır bayileri vardı. Ancak süreç, özellikle 1960'lardan sonra buralarda bölgesel, ara fabrikaların oluşmasına sebep olmuş. Çünkü nakliye çok ciddi bir sorun. Bugün Trabzon'a tuğla göndermeye çalışsam, nakliyesi tuğlasından çok daha pahalıya gelecek.
Tuğla ve Kiremit Sanayicileri Derneği (TUKDER) bünyesinde yaptığımız incelemeler, genel üretim içerisinde Turgutlu'nun payının yüzde 13 - 15 oranlarında olduğunu gösteriyor. Depremden önce yüzde 15 seviyelerini koruyordu, ancak depremden sonra yüzde 12 - 13'lere düştü.
Ege'ye baktığımız zaman, tuğla kiremit üretimi Manisa'da yoğunlaşıyor. Turgutlu'da 50, Salihli'de 17, Alaşehir'de 3 fabrika ve Akhisar'da 2 fabrika var. İzmir Çiğli'de çok küçük 2 kiremit fabrikası, Torbalı'da 3 - 4, Aydın'da 7 - 8 fabrika var. Afyon'u genelde İç Anadolu olarak değerlendiriyoruz, ama orada da 30 fabrika var. Afyon ile Antalya dışında pazarlarımız çakışmıyor.
Egeli üretici, aslında Ege'deki talepten daha fazla üretiyor. Ege'de Pazar nerede? İzmir büyük bir metropol, hemen yanında Çanakkale, Balıkesir, bu tarafında Manisa, Aydın, Muğla ve ilçelerinden oluşan bir interland var. Ama bu interlantın pazar sürecine baktığımızda çok önemli bir özellik karşımıza çıkıyor. Bir kere, sahil çok değişik bir yapılanmaya sahip. Turistik bölgeler olduğu için yazın üretim yapamıyorsunuz, kışın yoğunlaşıyorsunuz. Asos'tan başlayıp, Fethiye'ye kadar uzanan bir pazardan bahsediyorum ki zaman zaman Antalya'ya da mal veriyoruz. Çok geniş bir interland. Sayfiye bölgelerinde inşaatlar nisan - masıy gibi bitiyor ve eylül - ekim gibi başlıyor. Bu süre içerisinde oralara nakil gibi bir şansımız yok, ancak tadilatlar için kiremit gönderiyorsunuz. Yaz aylarında, üretimin yoğun olduğu dönemde o bölgelere mal verememek sıkıntı yaratıyor. Kışın ise, üretimin çok zor olduğu koşullarda oraya mal vermek durumunda kalmanız ise başka bir sıkıntı yaratıyor. Egeli üreticiler olarak, kendi bölgemiz, Manisa ilçeleri, Balıkesir'in sahilde olmayan ilçeleri, Aydın'ın sahilde olmayan ilçeleri, Uşak, Afyon, Denizli'ye mal gönderiyoruz. Ama yine de bir arz fazlamız oluyor, onu da Marmara'ya gönderiyoruz. Kütahya'nın bazı bölgelerine mal veriyoruz.
www.yapi.com.tr: Depremle birlikte Pazar payının küçüldüğünden bahsetmiştiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
K. Başoğlu: Turgutlu ve Salihli için şöyle bir süreç oluştu geçmişte. Daha önce de bahsetmiştim, 1960'larda sadece Turgutlu yüzde 50, Salihli ile birlikte yüzde 60 - 70'lar gibi bir pay alıyordu. Depremden önce Egeli üreticilerin üretimdeki payı yüzde 25'lerdeydi ki yine de ciddi bir oran. Fakat önce Marmara Depremi ve arkasından Düzce depremi geldi; hemen sonrasında devlet Yapı Denetim mekanizmasını getirdi. Turgutlu, üretiminin yarısını Marma'ya gönderiyordu. Burada altını çizmek istediğim birşey var. Turgutlu'da depremden bir gün önce, yani 16 Ağustos günü 85 fabrikanın bacası tütüyordu. Salihli'de ise 30 fabrikanın bacası tütüyordu. Bugün ise Salihli'de 17, Turgutlu'da 50 fabrika kaldı. Çok ciddi bir erozyon yaşadık yani. Tekrar ediyorum, deprem oldu, arkasından Marmara illerinde yapı denetim mekanizmasını çok ciddi bir şekilde uygulamaya başladılar (bunun ne demek olduğunu birazdan anlatacağım), iç göç Karadeniz ve İç Anadolu'ya doğru tersine döndü. Oysa İstanbul için çok ciddi bir yapılaşma süreciydi bu. Bir de yaşadığımız ekonomik kriz de eklenince, tuğla sektörü Ege'de çok ciddi bir değişim yaşadı. Bunun en ömeli acısını Turgutlu ve Salihli sanayicileri çekti. Bazı fabrikalar başka bir sektöre yöneldi, bazıları arazi oldu, bazıları da şu anda içine bile girilemez duruma geldiler. Geride kalan fabrikalar mevcut piyasa koşullarında çalışmaya devam ediyorlar.
Günümüze dönecek olursak, özellikle Ocaktan sonra çok ciddi bir hareketlenme, konut talebi başladı. Çünkü bekleyen bir potansiyel vardı. Bu süreçte biz Turgutlulu ve Salihlili üreticiler, Şubat Mart Nisan Mayıs aylarında ürün yetiştiremedik. Fakat sanırım Mayıs ayının başlarıydı, dövizde minimal bir hareketlenme oldu. Bu da konut sektörünü etkiledi, konut talebi durdu. 2006'nın başındaki talep patlamasıyla birkaç atıl fabrika da yeniden devreye girdi.
www.yapi.com.tr: Bölgenin yıllık üretim kapasitesi nedir?
K. Başoğlu: Afyon bölgesini de dahil edersek, tahmini olarak, değişik ebatlarda yıllık 1,5 milyar adet tuğla üretiminden bahsedebiliriz. Bu da Türkiye'nin üretiminin yüzde 25'ine karşılık geliyor. Şu anki koşullarda eritebiliyoruz.
Egeli sanayici buna öncü olur mu olmaz mı bilmiyorum, ama öncelikle bilimsel çalışmaya alışmak gerekiyor. Biz Turgutlulu üreticiler olarak daha bilimsel, araştırmaya dönük çalışmalar yapıyoruz.
www.yapi.com.tr: Pazar kaybında gelişen ve değişen taleplere yönelik bir ürün çeşitliliğinin oluşturulamaması, yeni malzemelerle rekabet edilememesinin de payının olduğunu söylemek mümkün mü?
K. Başoğlu: Tuğla ve kiremitin geleneksel bir malzeme olmasına çok güvendik, geleneksel bir malzemeden vazgeçilmez diye düşündük. Çok iyi hatırlıyorum, yabancı bir malzemenin Türkiye'de fabrikası açıldığı zaman, bizim sanayicimiz "ne olacak ki, bizi yıkar mı" dedi. Ama aradan 15 yıl geçti, hiç de düşündükleri gibi gelişmedi.
Bu doğru bir tespit, evet bunun da payı var. Gerçi, geleneksel bir malzeme olduğu için çok ciddi değişiklikler yapamıyorsunuz. Evet, bizim bıraktığımız boşluğu başka malzemeler doldurdu. Çatıda ve duvarda, son 10 yıl içerisinde çok fazla rakip ürettik. Çok temel bir sorun. Sektör olarak bu rakiplerin üremesinde çok ciddi bir payımız var. Rakipler bizden çok ciddi pay aldılar, bunun farkındayız. Bunları ancak yeni trendler oluşturarak, kaliteyi yükselterek ve ürünlerimizin artı yönlerini daha da ön plana çıkararak karşılayabiliriz.
Bir örnek vereyim, Almanya'da gaz beton, daha ucuz, trendi daha düşük bir malzeme. Orada tuğla kullanmak bir ayrıcalık. Ama oradaki tesis sayısı da az. Bildiğim kadarıyla Almanya'da 85 civarında tuğla fabrikası var, Türkiye'de ise 4000. Kapasite olarak belki bizdeki 4000 fabrikanın karşılığı Almanya için 200 olabilir, yine de bizdeki fabrika sayısı ve üretimi fazla.
Şunu söylemek istiyorum, oradaki teknolojik yatırımları Türkiye tuğla kiremit sanayisi yapamadı. Çünkü yoğun bir rekabet kısırdöngüsüne girdi ve bunun içinden çıkamadı. Teknolojik yatırımlar yapamadığı için de yeni ürünler üretemedi ve bu anlamda piyasada da rekabet edemedi. Bundan sonra bunu yapmak durumunda, bunu yapacağına inanıyorum. Bütün firmalar değil ama. Bir eleme olacağını düşünüyorum. Sektörün durumu bu.
www.yapi.com.tr: AB süreci ile birlikte standartlar yeniden tanımlanıyor. Bunun sizin sektöre yansımaları nasıl oldu?
K. Başoğlu: Öncelikle, AB süreci ile birlikte bütün standartlarımız değişti, şu an tamamen Avrupa normlarında. Süreçle birlikte, her fabrika kalite yönetim sistemini kurmak durumunda kalacak. Avrupa'dan üretime dönük malzeme, makine alışları var, bunlar güzel gelişmeler. Bunun da önümüzdeki süreçte hızlanacağını düşünüyorum.
Diğer taraftan, pek çok bölgemizde Avrupa ile entegrasyon başladı. Bizim sektörde henüz Avrupa ile ortaklıklar yok, ama genel süreç bu biliyorsunuz. Bizim bu süreci yaşamamamızın sebebi, fiyatımızın Avrupa'dan 4 kat daha ucuz olması.
Biz Yüksel Tuğla Kiremit olarak, 3 yeni ürünle geldik fuara. Avrupa'ya daha yakın detaylarda, 25 santim kalınlığında bir tuğla yaptık. Kiremitte yedek parçalar ürettik. Daha da önemlisi, tuğla kiremit kırığı dönüştürülebilir bir malzeme olduğu için, biz firma olarak öncülük yapıyoruz, değerlendiriyoruz. Kırıkları atmak yerine irmik haline getiriyoruz ve çeşitli yerlerde değerlendiriyoruz.
www.yapi.com.tr: Profesyonellerin yaklaşımı nasıl sizce malzeme tercihinde?
K. Başoğlu: Çok iyi mimarlarımız ve mühendislerimiz var. Ancak bir 'usta' faktörünü gözardı etmemek gerek. İnşaat ustaları, bir şekilde mimarları ya da mühendisleri etkileyebiliyorlar. Hangi malzeme olursa olsun, uygulaması kötü olunca o malzeme de kötü oluyor. Ustaların eğitimli olmamasından kaynaklanan bazı sorunlar var. Biz Turgutlu Tuğla Kiremit Sanayicileri Derneği olarak yakında usta eğitimi programlarına başlamayı düşünüyoruz, buna bazı özel firmaları da dahil edeceğiz.
Avrupa'da farklı birşey var, orada tüketiciler projeyi hazırlayanlar yani mimarlar ve mühendisler. Bir süre sonra Türkiye de böyle olacak. Çünkü, ustanın rahatına, kolayına hangi malzeme geliyorsa onu kullanıyor. İstanbul'da bunu yaşadık örneğin. Geçmiş dönemde başka bir çatı malzemesi ustalara çok rahat geldi, o malzeme yetiştirilemiyor. Kiremitte büyük sıkıntı yaşadık o yüzden. Ustalar örgütlü değil. Oysa inşaat mühendislerinin ve mimarların çok kaliteli örgütleri var, eğitim süreçlerini tamamlıyorlar. Bir mühendis en kötü ihtimalle 3-4 ayda bir odasına uğruyor, oradan bazı bilgiler alıyor. Ustalar da örgütlenirlerse, sağlıklı bir süreç başlayacak.
www.yapi.com.tr: Hem Turgutlu Tuğla Kiremit Sanayicileri Derneği'nin yönetim kurulu üyesisiniz, hem de Türkiye Tuğla Kiremit Sanayicileri Derneği'nin (TUKDER) yönetim kurulu başkanısınız. Dernek olarak bugünlerde gündeminizde ne var? Sektörü kucaklamak ve yönlendirmek adına doğru adımlar atıldığını düşünüyor musunuz?
K. Başoğlu: Bunu uzun bir yol olarak değerlendirmek gerek ve biz daha yolun başındayız. Dernek olarak da ikili bir ayrım yapmalıyız. Türkiye çapında Türkiye Tuğla Kiremit Sanayicileri Derneği, bölgesel bir örgütlenme olarak da Turgutlu Tuğla Kiremit Sanayicileri Derneği var. Turgutlu'daki sanayicileri topladık ve bir organizasyon yapmak istediğimizi, usta eğitim programları düzenlemek, mimar ve mühendislere ürünlerimizi tanıtmak, seminerler düzenlemek, broşürler ve bültenler hazırlamak, daha da önemlisi ileride teknik bir araştırma merkezi istediğimizi söyledik ve kimler katılır diye sorduk. Şu anda onlarla altıncı ya da yedinci eğitimimizi yapacağız. Bursa'da, İzmir'de, Salihli'de, Turgutlu'da... Bu eğitim süreci fuar sonrasında Çanakkale'de, sonrasında Denizli'de devam edecek. Yani belirli illeri ve ilçeleri pilot olarak seçtik ve oralarda sürüyor.
www.yapi.com.tr: Biraz da Yüksel Tuğla ve Kiremit Fabrikası'ndan bahsedebilir miyiz?
K. Başoğlu: Üretim kapasitesi olarak Türkiye'deki ilk 10 fabrika içerisindeyiz, bu çok önemli. Ciddi bir üretim kapasitemiz var. Biraz daha yeniliğe açık bir teknolojimiz var. Üretimimizin yüzde 75'ini tünel fırında yapıyoruz. İki farklı ürün grubumuz var, tuğla ve kiremit.
Ürün çeşitliliğimizi artırmak gibi bir hedefimiz var. Zaten fuar için bir hazırlığımız vardı. 3 yeni ürünle geldik fuara. Avrupa'ya daha yakın detaylarda bir tuğla, 25 santim kalınlığında bir tuğla yaptık. Kiremitte, yedek parçalar ürettik. Daha da önemlisi, tuğla kiremit kırığı dönüştürülebilir bir malzeme olduğu için, biz firma olarak öncülük yapıyoruz, değerlendiriyoruz. Kırıkları atmak yerine irmik haline getiriyoruz ve çeşitli yerlerde değerlendiriyoruz.
Ayrıca çatıda kullanıcıya ve ustaya her türlü ürünü vermek istiyoruz. Sadece tuğla kiremitini değil, yalıtımını, yan, orta, üst detaylarını, anteninin detaylarını, havalandırmasının detayını... Tuğlada da çeşitlerimizi olabildiğince fazlalaştırmayı hedefliyoruz. Kalite yönetim sistemini kurmak, Avrupa standartlarında bir laboratuara sahip olmak, kalitemizi de olabildiğince üst seviyelere çıkarmak gayretimiz var.