Kapitalist Mimariye Karşı Emeğin Mimarisi



Geride kalan IMF-Dünya Bankası zirvelerinden sonra sorulan, İstanbul buluşmasından ne çıktı, ne mesaj verildi sorusunun yanıtı muhtelif. Herkes, durduğu yerden, baktığı optikten gördüğünü ifade ediyor. IMF ve Dünya Bankası başkanlarının her fırsatta ifade ettikleri, toparlanmanın başladığı ama risklerin sürdüğü vurgusu, algılardan en önde geleniydi. Ama bunun yanında krizin çok büyük eşitsizlikler taşıdığı, işsizliği tırmandırdığı, ihtiyatlı, tedbirli olunmaması halinde önemli gerilimler yaşanacağı, yine zirveden çıkan, akıllarda kalan uyarılar arasındaydı.

***

Küresel krizin patlak vermesinde kendi sorumluluklarına hiç değinmeyip, sütten çıkmış ak kaşık gibi üst perdeden konuşan IMF/DB yetkililerini, daha çok gelecek ilgilendiriyordu. Oysa, 1980’lerden başlayarak tüm dünyaya, dışa açılmalarını, sınırlarını her tür mal ve sermaye hareketlerine, sıcak para olsun, doğrudan yatırım olsun, yabancı yatırımlara açmayı öneren onlardı. Özelleştirin, devleti küçültün diyen onlardı. Merkez Bankası’nı özerkleştirin, tek işi fiyat istikrarı olsun, başka şeye karışmasın diyen onlardı. Çevre-bağımlı ülkelere, yüksek faiz-düşük kur ile sıcak para çekin, bu kaynakla büyürsünüz deyip borç yüklerini ağırlaştıran, ülke ekonomilerinin üretim eşiğini aşındıran, tarımlarını çökerten, iç göçlerinin hızlanarak devasa kentleşme sorunlarına, doğal felaketlere dayanıksız dokulara dönüşmelerine sebep olanlar da onlardı. Sosyal devleti boşlayıp eğitimi, sağlığı bile metalaştırın, piyasalaştırın diyen onlardı. Finans kapitalin türev piyasalar üstünden likidite bollukları yaratmasını alkışlayan, bu yapay likidite bollukları ile geçici lale devirleri yaşanmasını her fırsatta yücelten de onlardı. Bu tarz köpükleşmelerin doludizgin balonlar yaptıktan sonra patlayacağı ve krizler yaratacağı açıkken, bunlara seyirci kalan da onlardı. IMF/DB ikilisi, son 30 yılda Meksika’da, Asya’da, Rusya’da, Latin Amerika’da, Türkiye’de patlak veren bölgesel krizlerin, bir büyük krizin işaret fişeği olduğunu da anlamazlıktan geldiler. O kadar öngörüsüzlerdi ki, 2007-2008 süresince, dünya ekonomisi ile ilgili büyüme öngörülerini 5 kez yenilemek zorunda kaldılar.

***

Bütün bunlar, bu küresel para baronlarına göre geride kaldı. Artık yapacak şey yok. Şimdi, çukura düşen küresel, piyasacı kapitalizmi, yeniden nasıl doğrultup, kâr ve sermaye birikimi sürecini nasıl yeniden işler kılmak mümkün olacak.. bu sorular ilgilendiriyor. Dolayısıyla, bazı saf yorumcuların beklediği IMF/DB üstünden, onların müdahaleleri ile şekillenecek “yeni bir düzen”, son tahlilde yeni bir kapitalizm yaratmak için... Ama bu operasyon da hiç kolay değil.

***

Dandik bonolarla aktifleri kalitesizleşmiş küresel banka sistemi, henüz rehabilite edilmiş değil. Aktarılan trilyonlarca dolara rağmen finans sistemi defolu. Devletlerin aktardıkları kaynaklarla büyük açık veren bütçeler, enflasyon belasını da davet edebilir. Açıkların faturasını hangi sınıflar ödeyecek? Arttırılacak vergiler kime yüklenecek, kısılacak sosyal harcamalar sosyal dengeleri nasıl etkileyecek? Emeğin üstüne ne tür antidemokratik tasarruflarla gidilecek?

Açık olan bir şey var; IMF ve Dünya Bankası, hem merkez hem çevre ülkelerin yönetimlerine, onlara yön veren finans kapitallere, egemen tekellere sistemi restore edebilmek için kaynaklarının daha çok arttırılmasını, değişen güç dengelerine göre davranmaları gerektiğini telkin edecekler. Krizle birlikte iyice bozulan dünya gelir dağılımındaki eşitsizliklere bazı pansuman harcamaları için “fedakârlık” isteyecekler. ABD-Çin başta olmak üzere belli güçler arasında uzlaşı sağlamaya çalışacak, yeniden kâr ve sermaye birikimi çarkının harekete geçirilmesini sağlamaya çalışacaklar. Bunların tümüne yeni bir “küresel mimari” çabası diyebiliriz. Ama, son tahlilde bütün bunlar emeğin sermayece sömürülmesi üzerinde yükselen kapitalist bir restorasyondur ve emeğe son tahlilde ücretli köleliğin devamından başka bir şey vaat etmez.

Dönem, kapitalistlerin yeni bir mimari arayışlarına karşılık emeğin kendi geleceği ile ilgili bir mimari oluşturma, kapitalizmi aşan yeni bir dünya mimarisi oluşturma dönemidir. Emek, gezegeni ve insanlığı kendine kurban eden kapitalizmin, çürüyen kapitalizmin sağlığına kavuşmasına duacı olamaz. Emek cephesi, küresel kapitalizmin hasta yatağından kalkmasını beklemek yerine, sermaye ile bunun için işbirliği yapmayı reddedip, kapitalizmi tarihe gömecek yeni bir geleceğin tahayyülüne yönelmelidir.