Karaburun'da Çevre Mücadelesi



Radikal'den Serkan Ocak'ın haberine göre, İzmir ’e bağlı Karaburun’da bir süredir yoğun bir çevre mücadelesi yaşanıyor. Yarımadanın dört bir tarafına yayılmış balık çiflikleri, köyleri dibine yapılan ve günden güne artan rüzgar enerji santralları, mermer ve taş ocakları, kontrolsüz su ürünleri avcılığı Karaburun’da yaşayan vatandaşları hareket geçirdi. İzmir’in en küçük ilçesi olan Karaburun denizi ve doğasıyla ön plana çıkan potansiyel bir turizm merkezi. Karaburun Kent Konseyi, son dönemde ilçelerinde artan yatırımların bir çevre ve sosyal katliama dönüştüğünü belirterek önemli bir mücadeleye başladı.

Göç etmek istiyoruz

Temiz bir enerji kaynağı olmasına rağmen rüzgâr santralı yatırımları özellikle köylüleri göç etme noktasına kadar getirmiş durumda. Yaylaköyü’nden Mustafa Şenbahar anlatıyor:

“Köyümüzün 300 metre uzağına rüzgâr türbinleri dikmeye başladılar. 2007’de Tarım Bakanlığı’nın desteği ile 2 bin zeytin diktik. Bir firma 2011’de Tarım İl Müdürlüğü’nden aldığı bir raporla rüzgâr türbini dikmek için 5 yaşındaki 2 bin zeytinimizi söktü. Bununla ilgili dava açtık. Köyümüze kayıtlı 10 bin keçi var. Meralarımızı rüzgâr türbini inşaatları ile mahvediliyor. Keçiler çalılarla besleniyor. Çalılar toz içinde. Tozdan keçiler ölüyor. Sırf geçen yıl 20 bin lira keçiler için ilaç parası harcadık. Bugüne kadar böle bir şey olmuyordu. Mera kalmadı. Şu ana kadar köyümüze 50 türbin dikildi. 100 türbin için daha izin almışlar. Köyün 40 dönümlük mezarlık alanı için bile başvuru var. Karaburun Yarımadası’na toplam 1200 rüzgâr türbini dikilmesi planlanıyor. Bu bizim sonumuz demek. Köyde baş dönmesi başladı. Oruçtan diyorlar. Ancak oruç tutmayanların da başı dönüyor. Bir yer gösterseler hemen göç edeceğiz.”

Karaburun’daki sorunlardan biri de maden ocakları. Karaburun’da yılda yaklaşık 55 bin ton kapasiteli tesisin kurulmasına izin verildi. Mermer, taş ve mıcır ocakları yarımadanın endemik bitkilerine zarar veriyor.

Kent Konseyi Doğa Grubu’ndan Pamir N. Teker’in verdiği bilgilere göre, zengin flora ve biyoçeşitliliğin yanı sıra tarımsal gelir kaynakları olan zeytin, nergis, sümbül, enginar, mandalina gibi bitkiler üzerinde de yıkıcı, bozucu etkiler yaratıyor.

Foklar öldürülüyor

Doğanın tahribi organik tarım ve alternatif turizm odaklı gelişimi de baltalıyor. Kent Konseyi’nden Teker “Tüm yarımadanın etrafı balık çiftlikleri ile kaplandı. Karaburun’un bir yandan özel çevre koruma alanı olması konusunda uğraşıyoruz. Bir yandan UNESCO tarafından biyosfer rezerv alanı ilan edilmesini istiyoruz. Foça ile Karaburun arasında Akdeniz foku yaşıyor. Yunuslar var. Doğal olarak çiftliklere gidiyor ve ağları parçalıyor. Balık çiftliği sahipleri de tüfekle bunları vuruyor. Balık çiftliği her yerde olabilir ancak Akdeniz fokunun nesli dünyada tükenme noktasında. Ayrıca Karaburun’da nadir bulunan ada doğanı ve yılan kartalı gibi çok önemli kuş türleri var. Rüzgâr santralı yatırımları bu türler için bir tehdit. Rüzgâr var diye her yere santral kurmanın anlamı yok.”

Karaburun’daki deniz çayırları ve akıntılar bir çok canlı türünün üremesi için uygun ortam sağlıyor. Ancak büyük tonajlı gırgır, trol tekneleriyle yoğun avcılık balık stoklarının azalmasına neden oluyor. Karaburunlular kötü gidişata dur demek için ‘Karaburun’a iyi bak!’ adıyla büyük bir buluşma gerçekleştirecek. Kent Konseyi Doğa Grubu, 17-18 Ağustos’ta sorunları anlatmak için geniş katılımlı bir dizi etkinlik de düzenleyecek.