'Tüm Evler Oyuncaktır, Kullanışsızsa Kenara Atılır'



Dündar, Dumankaya, Taşyapı, Kayı İnşaat gibi pekçok şirketin projesinde imzası bulunan mimar Tatsuya Yamamoto, 'Tüm evler oyuncaktır, kullanışsızsa hisse senedi gibi değer kaybedip bir kenara atılır' diyor.

O'nu 'Japon mimar' olarak tanımlamak, Türkiye'de geçirdiği yıllara haksızlık olur. Kendisinin de dediği gibi, İstanbul'un tek köprülü, yüksek binasız hallerini hatırlayan 'Türk mimar' Tatsuya Yamamoto, 1986 yılından bu yana Türkiye'de yaşıyor. Kısa bir süre tekrar Japonya'da yaşamayı deneyen Yamamoto, yine kendi deyimiyle 'çok fazla Türkleştiği için' yapamamış, İstanbul'a geri dönmüş. Aslında, Yamamoto'nun tam 20 yıl önce Türkiye'ye yerleşmesi ve zaman içinde 'Türkleşmesinin' de ilginç bir hikayesi var. Yamamoto'yla hem kendi hikayesini hem de konut projeleri üzerine konuştuk.

Türkiye'ye ilk gelişiniz nasıl oldu?
Japonya'da mimarlık okudum. 1983 yılında UNESCO'dan bir görev alarak, 3 yıl boyunca 40 ülke gezdik. Gezdiğimiz ülkelerden biri de Türkiye idi. O zaman Türk mimarisine ilgi duymaya başladım. Türk mimarisi dünyada eşi zor bulunan bir mirastı, etkilendim ve ben de Türkiye'ye gelip, Mimar Sinan ile Anadolu Üniversitesi'nde okudum ve çalıştım. 1991 yılında Türk bir bayanla evlendim. 1992'de Kyoto Üniversitesi çağırdı, gittik, ama bakım ki ben Türkleşmişim, geri döndük.

20 yıl öncesinin İstanbul'uyla bugünkü İstanbul arasında mimari açıdan nasıl farklar gözlemlediniz?
İstanbul'a ilk geldiğimde çevre yolu ya da yüksek binalar yoktu, banliyöler vardı. Bence, son 20 yıla bakıldığında 1999 depremini milat olarak almak gerek. Depremden önce, bütün inşaatlar 'köşe dönmece' işi olarak algılanıyordu. Ne kadar çok ve hızlı inşaat yapılırsa o kadar para kazanılıyordu. Depremden sonra, hesap kitap işinin önemi fark edildi.

Japon olmanız size bir avantaj sağladı mı?
Evet, bu biraz benim şansım oldu. Özellikle depremden sonra Japon olduğum için sağlam binaların formülü konusunda bana daha çok güven duyuldu.

Yeni konut projelerini eskilerinden ayıran özellikler neler?
Biz son 10 yıldır konut yapıyoruz. Son zamanlarda, küçük ve lüks konutlar tercih ediliyor. Uydu kent modelinde kendi kendine yeten siteler yatırımcılar tarafından rağbet görüyor. Artık 'şehir yaşamı' kavramı öne çıkıyor. Yani, sadece apartman değil, geniş mekan ve az eşya kavramından yola çıkan, içinde yaşayanın her ihtiyacını karşılayabileceği tarzda konutlar tercih ediliyor. Ancak, bir noktaya dikkat etmek gerek: evler oyuncak gibidir, kullanışsızsa, fonksiyonel değilse bir kenara atılır.

Yeni projelerde böyle bir risk olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, bazı projeler için böyle bir risk var. Bu projeler, hisse senedi gibi olacak. Yani, çok yüksek fiyatlara satılacaklar, sonra fonksiyonel olmadıkları için boşalacak ve değerlerini yitirecekler. Bugün konut piyasasında yaşanan patlama bir noktada mutlaka sona erecek, o zaman bu projelerin bazıları hayalet projelere dönüşecek.

Önümüzdeki dönemde konut piyasasının nereye doğru evrileceğini düşünüyorsunuz?
2006 yılında lüks konutların dışında sosyal konutların da yapılmaya başlanacağını düşünüyorum. Bunun yanı sıra, mortgage sistemi de gündemdeki yerini koruyacak. Dünyadaki diğer örneklere bakıldığında, mortgage sisteminin devreye girmesinden itibaren 1 yıl içinde ev fiyatlarının yüzde 30 oranında düştüğünü görüyoruz. Bu, Türkiye'de de böyle olur.

Konut projeleri dışında nerelerde imzanız var?
Beni aslında kentleşmeyle ve kentsel dönüşümle ilgili projeler daha çok heyecanlandırıyor. Örneğin, Adapazarı'nda metro ve istasyonların yenileştirilmesiyle ilgili bir projede 1'inci kısımın inşaatına başladık. İstanbul'da da benzer şekilde bazı projelerin içindeyiz. Kentin çehresine artı katan projelerde yer almayı çok seviyorum.

Sizi Türkiye'ye bağlayan ne oldu?
Türkler, yapılan iyiliği unutmuyor. Vefa anlayışı beni burada tutuyor. Örneğin, 1999 depreminde Adapazarı'nda gönüllü olarak çalıştım ve o zaman orda tanıştığım insanlar beni hala arayıp soruyor. Adapazarı'nda proje yapılacaksa, önce bana gelip soruyorlar. Deyim yerindeyse, beni 'gaza getiriyorlar.' Yoksa, para için Türkiye'de kalınmaz. Ben gönüllü olarak çalışırken yuttuğum tozlar nedeniyle, bugün nefes sorunu çekiyorum, alkol, sigara kullanmıyorum. Ama, insan yaşadıkça hayat anlam kazanıyor.