Kaz Dağı'ndaki Altınlar N'olacak?

PİŞMANLIK!
İnsan niye pişman olur?
Söylediği bir sözün, yaptığı bir davranışın olumsuz sonucu görünce üzülür, keşke söylemeseydim, keşke yapmasaydım, der...
İşte pişmanlık budur...

BİZİM başımıza da gelir, çok sık olmasa bile, pişman olduğumuz yazılar da vardır, keşke yazmasaydık, ya da ince eleyip sık dokumadan yazmasaydık dediğimiz yazılar.
Son pişmanlık fayda etmez, diye bir deyim bile vardır.
Ama bazen de ilk pişmanlık acele oluyor.
Tepkiyle ilk karşılaştığınız zaman pişman oluyorsunuz da, sonra düşününce, kendinize haksızlık ettiğinizi anlıyor, ama bir kere pişman olduğunuz için, vazgeçmiyorsunuz.

ŞU örnek... Kaz Dağı'nda altın arayacaklar, ağaçlar kesiliyor, toprak kazılıyor, yollar açılıyor, doğa tahrip ediliyor.
Siz de ülkesini seven herkes gibi buna karşı çıkıyorsunuz.
Şunun da altını hemen çizelim ki, biz ülkemizi, vatanımızı seviyorsak, altın arayanlar da, onlara izin verenler de "haindir" demiyoruz, bu yaştan, bunca deneyimden sonra, kimseye "hain" sıfatını yakıştırmayı uygun bulmuyoruz. Çünkü, dün "hain" denilenlerin, yarın nasıl "kahraman" ilan edildiklerini gördükçe...
Onun için "Herkesin vatan sevgisi başkadır" deyip geçmekten başka çare kalmadı...

EVET, Kaz Dağı'nda kalmıştık...
Biz altın aramak için Kaz Dağı'nın tahrip edilmesine razı değildik, bizim gibi olanlar da vardı.

"KAZ Dağı'ndaki kazlar ve vatan" yazımıza ertesi gün tepkiler gelmeye başladı, çoğu yazımızın yanındaydı, altın aramaya karşıydı...
Lakin bizim oralarda, Kaz Dağı'nda evimiz olduğunu söyleyenler vardı ya, işte onlar bizim pişman etti.
Kaz Dağı'nda bir dalımız bile olmadığını ispat etmek zor değildi, hem olsa ne olurdu, çalıp çırpmamış, Hazine arazisinin üzerine oturmamıştık, kendi evimizi değil, koskoca Kaz Dağı'nı korumaya çalışıyorduk.
İşte bu tepkileri görür görmez, ilk anda pişman olduk, "Şuyu vukuundan beter" bir durumdu, keşke yazmasaydık dediğimde oldu...
Lakin tepkilerden birini dikkatle okuyunca...

GÜNAY Özgen, konuya bir başka açıdan da bakmanın gerekli olduğunu söylüyor, "Hele Güngör Uras'ı oku da, sonra yaz!" diye uyarınca da:
"Bugünkü yazınızı herhalde Güngör Uras'ı okumadan yazdınız.
yani Türkiye fakir ,Türkiye'nin üretmesi gerekli. Ama ne üretecek? Yani tabiat pek petrol vermemiş ama üretebilmesi için altın başta olmak üzere bir sürü maden vermiş. İşte bunları çıkarın, zenginleşin diye. Biz de üzerine oturup çıkarmayacağız.
Bu Arapların çöller bozuluyor diye petrol çıkarmamaları gibi bir şey!
Evet, ortalıkta bir kazlık var ama nerede? Yok Kaz Dağı'nda değil, çünkü oranın ismi İDA.
Yani Ovacık'ta, Uşak'ta, Gümüşhane'de altın üzerinde oturulup, bunları çıkarmayalım. Mesela Almanya'da bir yerde linyit çıkarılıyor (Braunkohle), orada 2400 megavatlık iki elektrik üretimi sağlanmış, ortalık tarumar edilmiş, ama tarumar edilen yerler, yeniden ağaçlandırılıyor. Çözüm bu kadar basit.
Evet, bir yerde bir kazlık var ama nerede?"
HAYIR, asla, altın aramak için Kaz Dağı'nın tahrip edilmesine razı değiliz, böyle bir yazı yazdık diye de pişman değiliz.
Yalnız, toprak altındaki bu madenler ne olacak, tabii varsa...
Bu sizi düşündürmez mi?
Düşünün bakalım...Bize de söyleyin!