Kazlardan Özür Diliyorum

Evet, bu yazıya kazlardan özür dileyerek başlıyorum. Geçen yazımda Kazdağı'nda altın arayarak o güzelim doğa servetini mahvetmenin kaz kafalılık olacağını ima etmiştim. Çevreci bir gruptan hemen itiraz geldi, "Yazınız çok güzel, ama kaz kafalılardan söz eden başlığınız çok kötü" diye.

Tabii, yerden göğe kadar haklılar. Ben ki, dilimizde hayvan adlarına olumsuz anlamlar yüklenmesini eleştiren en güzel yazıyı yazan Yalçın Yusufoğlu'nun kadim dostuyum (http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa_yazar.php?KartNo=15257&Yazar=Yalçın+Yusufoğlu). Böyle bir gafı nasıl yaparım!
Çok akıllı ve sevimli olan kazlar böyle bir hataya asla düşmezler. İçinde yaşadıkları, her şeylerini borçlu oldukları ortamı asla yok etmezler.
Kazdağı'na yapılmak istenen kötülüğü yapabilmek için insan kafalı olmak lazım!

Bir okurum "Evet, ben kaz kafalıyım" diye yazmış. "Madenleri çıkarmasaydık bindiğiniz otomobil nasıl yapılırdı? Cahillik etmeyin, madenciliğe karşı çıkmayın."
Klasik taktik: İlk fırsatta karşılarındakini gericilikle ve teknoloji düşmanlığıyla suçlayacaklar. Ne ilgisi var. Burada itiraz edilen maden çıkarılması değil, dünyanın en özel doğal mekânlarından birisinin maden çıkaracağım diye örselenmesi, tahrip edilmesi, en azından rizikoya atılmasıdır.

Bir de, altın madenciliği konusunda kendilerinden başka kimsenin bir şey bilmiyormuş gibi konuşmuyorlar mı? Neymiş efendim, altın çıkarırken kullanılan siyanürden insana zarar gelmezmiş! Bu çağda bunu nasıl söyleyebilirsiniz? İnternette üç tuşa basıyorum, yüzlerce vak'a çıkıyor karşıma.
Dahasını söyleyeyim: Benim, Kazdağı'nın madenciler tarafından delik deşik edilmesine itirazım ekonomik değil, felsefi ve ahlakidir. İsterlerse burada kurulacak maden ocağının dünyanın en kârlı işletmesi olacağını kanıtlasınlar, fikrimi değiştirmem. Kazdağı'ndan vazgeçmem!

Dünyayı bir arsa, doğayı ise tüketilecek bir kaynak olarak gören tamahkâr takımı bunu anlayamaz: Yeryüzünde insanın asla yapmaması gereken bazı şeyler vardır. (Heeey, İslamcılar neredesiniz?) Benim için Kazdağı'nın yok edilmemesi bunlardan biridir. Bazı madenler de çıkmayıversin. Bazı topraklara da beton binalar kurulmayıversin. Bazı şirketlerin Toronto, New York ve Zürih borsalarındaki hisse senetleri de yükselmeyiversin!

Dünyada eşi menendi olmayan Kazdağı ardıçlarında henüz doğmamış, ana rahmine bile düşmemiş çocukların hakkı var!

Karşımızdaki asıl sorun önce zihniyet, sonra da o zihniyetin ürettiği yasa sorunudur. 2004 yılında değiştirilen Maden Yasası ile ülkenin en dokunulmaması gereken toprakları bile korumasız kalmıştır.

Bakın, dünkü Hürriyet gazetesinde çıkan 'Bu kanunla Kaz Dağları kurtulamaz' başlıklı haberde eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe ne demiş:
"Bu kanunla Türkiye'de doğayı, tabiatı korumak mümkün değil. Anasına kızan, evden çıkıp taş ocağı ruhsatı alıp şehrin, ormanın en güzel yerinde arama yapıyor... Bu kanunla yola devam edilirse, arama yapan işletmeler mantar gibi biter. İş çığırından çıkmadan bu kanun değiştirilmeli."
Kazdağı'nda olanlar bu işin çığırından çıktığını gösteriyor. Çığlığımız bundandır!
Kazlara daha fazla rezil olmayalım!