Kiliseye ‘Minare’!..



Silivri-Ortaköy’deki 1830’lara ait Aziz Dimitrios Kilisesi’nin cami yapılması, Milliyet’e manşet olunca telefon yağmuru da başladı: “Tarihte de böyleydi; neden karşısınız?” Haberi yazan Şenol Demirci’ye de söylemiştim: “Korumayı gericiliğe alet etmek isteyenler, geçmişteki örneklere sarılacaklardır...” Aynı huy yıllardır Ayasofya için de depreşmez mi? Atatürk’ün uluslararası çağdaş kültür sözleşmelerine “öncü” ve “örnek” olmuş müze kararını hâlâ hazmedemeyenler var... Nitekim Silivri’de de benzer durum yaşanıyor; kilisenin “yeni minare”yle camileşmesine Koruma Kurulu Başkanı bile diyor ki: “Diskotek mi olsaydı?”! (Milliyet-26 Ağustos 2009)

Bu mantığa göre, yarın birisi çıkıp, Trabzon’daki ya da İznik’teki Ayasofya’yı da diskotek yapmak isterse, Koruma Kurulları “hayır” demekle yetinmeyip, “kurtarmak” için “cami olsun” mu diyecekler? Yazık bu kurulların o nice “özverili yıllar”la sağlanan saygınlığına.

‘Siyaset’in uzmanları!

Ne var ki asıl üzüldüğüm, kimi uzmanların da “destekler” halleri... Örneğin Prof. Semavi Eyice diyor ki: “Bu tarih boyunca yapılmış; bir mahzuru yok... hiç değilse, dini bir bina, yine saygın bir fonksiyon alıyor.” Özellikle “Bizans” uzmanlığıyla ün yapan hocamızın, kilise için örneğin kütüphane, kültür merkezi, sanat galerisi gibi işlevleri de “saygın” bularak önermesi gerekmez mi?

Son seçimde AKP’nin Kadıköy belediye başkan adayı olan, “en az” oyu alınca da belli ki “teselli mükafatı” olarak İstanbul 2010 Kültür Başkenti Danışmanı yapılan mimar Sinan Genim de şunları söylemiş: “Cemaati olmadığı için yeniden kilise yapmanın anlamı yok...” İnsan düşünmeden edemiyor; siyaset bu kadar mı değiştirir insanı? Oysa Genim de korumada deneyimli mimarlarımızdan... Çağdaş restorasyon ilkelerine göre, tarihi anıtsal bir yapıya “geçmişte olmayan minare” eklemenin “uygunsuz”luğunu çok iyi bilir. Hele kurul kararındaki “işlevine uygun minare” sözü kadar, başta mimarların sorgulaması gereken etik ve bilim dışı bir ifade ne olabilir?

‘Bilim’in uzmanları

Böylesi “siyasi” uzmanların yanında “bilimin uzmanları” ise bakın neler söylemişler: Yine korumada ülkemizin yüz akı hocalarımızdan Prof. Dr. Cevat Erder diyor ki: “Binaların sadece fiziki yapısı değil, ruhu da vardır...” İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetenler ise sözde restore ettikleri kilisenin “ruh”una hiç aldırmıyorlar; belki de kavrayamıyorlar!..

Ya Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın haykırışı; “İbret-i âlem” için aktarıyorum: “Kiliseden cami olmaz. Bunlar 15. ve 17. asırların işi; bu asırda olmaz; Türkiye’ye yakışmaz... Git kendi camini kendin yap. İhtiyaç da vardır camiye, onu da söyleyeyim. Ama başka yere yaparsın...”

Nitekim Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da demiş ki: “Başka inançlara ait ibadet yerlerinin camiye dönüştürülmesine geçmiş yıllarda belki ihtiyacımız vardı. Şu anda yok...”

Siyasi uzmanlara bundan açık “çağdaşlık dersi” olur mu?

Çağdaşlığın ilkeleri

Türklerin özellikle “fethettikleri” yerlerdeki kiliselere minare ekleyerek cami gereksinimlerini karşılamaları; bu nedenle de çoğuna “fethiye camisi” denilmesi, akılcı ve insancıl bir anlayışın ürünüdür. Kiliseye dönüştürülmüş caminin çok az sayıda olduğunu düşündüğümüzde, “şovenizme kapılmadan” gurur duyabiliriz. Ancak günümüzün yaklaşımı, hiçbir kültürü diğerinden üstün görmeden, tümünü “eş saygınlık”ta kucaklamak ve inanç yapılarını da “siyasal egemenlik gösterisine alet etmeden” korumak değil midir? Hele buna aykırı bir “niyet” için tarihte var olmayan “uydurma” bir minareyi “kültür” adına onaylamak ise Koruma Kurullarının varlık nedenine aykırı, bilimsel kimliklerine umarsızlıktır...

Silivri’de yanlıştan dönerek, ulusal onurumuzu kurtaracağımıza inanıyorum...