Kimin Malı Kime Satılıyor? İstanbul Hilton Satıldı... Sıra Ötekilerde...



Emekli Sandığı Otelleri Özelleştiriliyor, Emekli Sandığı Devletleştiriliyor

İstanbul Hilton Oteli ve arazisi satıldı. Sıra, Emekli Sandığı'nın öteki otellerinde: Tarabya, Maçka, İzmir Büyük Efes, Büyük Ankara Oteli ve Bursa Çelik Palas'ta.

Hükümet, benimsediği ekonomik politika gereği her şeyi satıyor. Oteller, lojmanlar, fabrikalar...

Aslında, satılan oteller devletin malı değil, Emekli Sandığı'nın. Emekli Sandığı özerk bütçeli bir kuruluştur. Bu nedenle de malı, mülkü Hazine'nin değil, kendisinindir. Hal böyle olunca, Emekli Sandığı'nın, kamu çalışanlarının prim havuzundan sağlanan paralarla, yani üye primlerinin oluşturduğu birikimle edinmiş olduğu bu taşınmazları satanlara sorulması gerekmez mi: "Kimin malını kime satıyorsunuz?"

Hükümet, Emekli Sandığı taşınmazlarını satabilmek için çıkardığı özel bir yasaya dayanıyor. Özelleştirme İdaresi de bu yasaya dayanarak satıyor.

Oysa üç yıl kadar önce Emekli Sandığı, İstanbul Hilton dışındaki otellerinin yeniden ele alınıp, günün koşullarına göre iyileştirilmesi amacıyla uluslararası otel işleticisi kuruluşlarla sözleşmeler imzalamış, sonra da mimarlık-mühendislik projeleri hazırlatmıştı.

Benimsenen ilkeye göre artık, Emekli Sandığı bu otelleri doğrudan kendisi işletmeyecek, bu işi otel işletmeciliğinde uzmanlaşmış zincirlere bırakarak, Hilton örneğinde olduğu gibi, işletmeden pay alacaktı. Seçilen yol doğruydu. Bu yöntem sayesinde, Sandığın mülkü olan oteller kuruluşlarından beri karşı karşıya kaldıkları parlamenter ve üst bürokrat istismarından kurtulmuş olacaklar ve profesyonel bir işletme düzeni içinde kâr eder hale geleceklerdi.

Projeler, çok düzgün bir yöntemle hazırlatıldı. Belki de Türkiye'de bugüne değin uygulanmış en iyi proje yaptırma yöntemiyle... İlkin, uluslararası bir proje yönetim firması olan Turner-Pro^ge devreye sokuldu ve projeleri hazırlayacak büroların seçiminde önyeterlilik sistemi uygulandı. Seçilen bürolar iş ortakları ve danışmanlarıyla birlikte projeleri tamamlayarak Emekli Sandığı'na sundular. Tarih: Ağustos 2003. O tarihteki durum: yapım için finansman kredileri ve işleticilerin parasal katkıları hazır, projeler hazır, işleticiler hazır...

Bütün adımlar başlangıçta belirlenen takvime uygun olarak atılmış, sıra artık müteahhitlerin belirlenmesine, otellerin yenilenmesi için inşaatın başlatılmasına gelmişti. İşte tam bu sırada Hükümet'in satma tutkusu, Emekli Sandığı otellerini de kapsamına alıverdi. Gerekçe hazırdı: "Otel işletmek Emekli Sandığına'mı kalmıştı? Bu oteller bir an önce satılmalıydı." Böylece, işler durduruldu.

Satma düşüncesinden bugüne iki yıl geçti. İstanbul'un, Ankara'nın, İzmir'in otellere gereksinimi var. Buna karşılık, Tarabya, İzmir Büyük Efes ve Büyük Ankara Oteli yolunmuş durumda (Bu arada neyse ki Tarabya'nın deprem güçlendirilmesi yapıldı). Çelik Palas'ın eski bölümü aksak-topal işletiliyor, yeni bölümü yıllar önce başlatılıp bitirilemeyen bir inşaat halinde. Maçka Oteli ise tümüyle yıkılmış, temelleri ve arazi güçlendirilmesi yapılmış olarak tahtaperdeyle çevrilmiş durumda. Şehirlerin en önemli noktalarındaki bütün bu oteller, iki yıldan beri zavallı bir halde kaderlerini bekliyorlar.

Emekli Sandığı Otel İşletir mi?

Emekli Sandığı bir sosyal güvenlik kurumudur. Dünyanın her yerindeki sosyal güvenlik kurumları gibi Emekli Sandığı da üyelerinden ve -işveren olarak- devletten aldığı primleri iyi işleterek yeni gelirler sağlamak zorundadır. Gelir sağlamanın yollarından biri de otel vb. türünden kira ya da kâr getirici taşınmazlar edinmektir. Yıllar önce İstanbul Hilton'la başlatılan girişim herhalde doğru bir adımdı. Sandık, Hilton'da işletici değil malsahibiydi. Sonraki otellerde uygulama farklı oldu, Emekli Sandığı hem malsahibi, hem işletmeci olmaya soyununca, kamu yetkililerinin istismarı -en masumu çok ucuz konaklama olmak üzere- gelmekte gecikmedi. Oteller iyi işletilemediler ve kâr edemediler.

Ne var ki bu kez, yeni girişimde durum farklıydı. Emekli Sandığı işletmecilikten sıyrılmış malsahibi olarak imzaladığı sözleşmelerle sağlam gelirler sağlayacaktı... Olmadı... Bu kez taşınmazları da elinden gitti. Şimdi gelirleri hiç yetmeyeceği için, Devletin eline bakacak.
"Özelleştirme, özelleştirme" derken, taşınmazlar özelleştirilirken, Emekli Sandığı devletleştirilmiş oluyor.

İstanbul Hilton'un Satışına İlişkin Düşünceler

İstanbul Hilton Oteli ve arazisi, ihale sonucunda 225 milyon 500 bin dolara, Aydın Doğan ve ailesinin sahibi olduğu Ortadoğu Otomotiv'in üzerinde kaldı. Satış işlemleri tamamlandığında özelleştirme kesinleşmiş olacak.
Hilton Oteli İstanbul'un en seçkin noktalarından birinde yer alır. Burası, Henri Prost planına göre belirlenen 2 No.lu Park'ın içinde, İnönü Gezisi olarak anılan yeşil alandan koparılarak üzerine bina yapılmış bir alandır. Yıllar önce, şöyle yazmışsız (1): "Yapıldığında İnönü Gezisi Taksim'den başlar Nişantaşı'nda biterdi; bugünse yine Taksim'den başlar ama Hilton Oteli'nin tel örgüsünde biter.

Bilindiği gibi, her yeni turistik otel nedense İstanbul için bir lütuf olarak kabul edilir ve yatırımcılarına akla gelmedik kolaylıklar sağlanır. Örneğin, İnönü Gezisi alınır, Hilton'un otoparkına verilir. Aynı işlem, aynı ayrıcalık İstanbul'da hemen bütün oteller için uygulanmıştır. Gezinin bir başka bölümü küçücük Taksim Belediye gazinosu yerine dikilen devasa Vakıflar (Sheraton) (2) oteline tahsis edilmiştir..."
"...Kentlerimizde yeşil alanların -hangi amaçla olursa olsun- kemirilmesine karşıyız. Bu nedenle böyle davranışlara ödün verilmemesini ve ilk girişim olarak İnönü Gezisinde halktan alınanların halka geri verilmesini diliyoruz."

Biz böyle düşüneduralım, Hilton Oteli ve arazisi yani İnönü Gezisi'nin bir bölümü özelleştirilmiş oldu. Kamusal yeşil alanın kemirilmesi sonuçta özel kişilere yaradı. Otelin arsası 62.337 m2, inşaat alanı 80.000 m2. İhalenin koşulları arasında binanın ve çevresinin olduğu gibi korunması yer alıyor. Ancak, bu koşullara ne kadar uyulacak acaba? Bunlar zamanla, örneğin Hilton'la mevcut işletme sözleşmesi süresinin 2015'te bitmesinden sonra ne olacak? Başka örnekleri sıkça görüldüğü gibi, imar durumunun değiştirilmesi yoluyla yapılaşma yoğunluğunun artırılması gündeme gelmeyecek mi dersiniz? Örneğin "3" emsalle, 80.000 m2 arsada 240.000 m2 inşaat... Ve gökdelenler...

İhaleden önce, 10 Ağustos 2005 günü Aydın Doğan'ın gazetesi Hürriyet'te yayımlanan, "Hilton Özelleştirilmiyor, Arsası Satılıyor" başlıklı yazısında Ege Cansen de bu duyarlı noktaya değinerek şunları söylüyordu: "Bu otel binasını ve arsasını alacak olanların verecekleri 'çok yüksek' bir fiyatın gerekçesi o emsalsiz arazi parçasının 'imar durumunu' değiştirmek olabilir..."

Yine ihaleden önce, yine Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Milliyet gazetesinin 30 Temmuz 2005 günlü Emlak ekindeki, "Hilton'un Değeri Ne Kadar?" başlıklı yazıda söylenenler ilginçti: "Şimdi gelelim ihaleyi kazanacak firmaya. Piyasada yaygın olan kanaate göre yabancılar bu ihaleye teklif verecekler. Ama yüksek teklifler genelde yerlilerden gelecek. Çünkü 62 bin 337 metrekarelik arsaya sahip olan İstanbul Hilton, siyasi bağlantıları güçlü yatırımcılara, alışveriş merkezi, dev otopark ve residence sitesi gibi farklı alternatif proje olanakları sunuyor. Bu açıdan bakıldığında hiçbir yabancı kurumsal gayrımenkul şirketinin bu işlere girmeyeceği belirtiliyor. Neyin doğru neyin doğru olmadığını bekleyip, göreceğiz."

Milliyet'teki bu yazıdan yola çıkarak sorabiliriz: Acaba, Aydın Doğan "siyasi bağlantıları güçlü bir yatırımcı" sayılır mı? İstanbul Hilton'un arazisini bu gücünden yararlanıp, yine kendi gazetesindeki yazıda belirtildiği gibi, "alışveriş merkezi, dev otopark ve residence sitesi gibi farklı alternatif proje olanakları" ile değerlendirmeye kalkar mı? Biz de bekleyip göreceğiz.

Sıra Ötekilerde...
Hükümet satıyor...

o Sümerbank satıldı. Maliye Bakanının Sümerbank'ın satışına ilişkin olarak söyledikleri basında yer aldı: "Yakında Sümerbank tarihten siliniyor artık, bitirdik. Elinde bir şey kalmadığı gibi ismini de kaldırıyoruz. İsim hakkını satarız o başka..." Bakanın, 1933 yılında Atatürk tarafından sanayileşmeyi başlatmak, özel sektörü yaratmak, personel yetiştirmek gibi amaçlarla kurulmuş olan Sümerbank konusundaki yorumu ilginç. Tıpkı bir düşmandan söz eder gibi...

o Haydarpaşa Garı ve çevresi. Bayındırlık Bakanlığı'nın İstanbul Belediyesi'ni bile dışlayan Hükümet destekli Haydarpaşa projesine tepkiler sürüyor. Projenin gelecekteki sahipleri belli: Çalık Grubunun da yer aldığı Gap İnşaat Yatırım ve Dış Ticaret A.Ş. ortak girişimi ile Türkiye Devlet Demiryolları (TCDD)'nin kuracakları bir anonim şirket. Projenin Hazine arazisi statüsünde olan alanı 5234 sayılı yasaya eklenen geçici madde ile Maliye Bakanı yetkisiyle TCDD'ye bedelsiz olarak devredilecek. Haydarpaşa Garı'nın arkasındaki 1000 dönümlük alanın yaşam ve ticaret bölgesine dönüştürülmesi ve buraya gökdelenler dikilmesi tasarlanıyor. Bu amaçla Belçika'da bir proje bile hazırlatılmış. Gökdelenlerin sayısı 7 olacakmış. Sayı, eski İstanbul'un tepelerinden esinlenerek saptanmış. İyi ki eski İstanbul'un yalnızca 7 tepesi varmış, 27 ya da 37 olsaydı büsbütün yanmıştık.

Demiryollarını içeren alanın, işlevini yitirmesinden sonra yeniden düzenlenecek olması doğaldır. Ancak düzenleme işlerinin gözlerden kaçırılarak kapalı kapılar ardında değil, İstanbulluların ve uzmanların görüşleri alınarak yapılmasının demokratik yönetimin bir gereği olduğu açıktır.

o Yalova Çiftliği. Atatürk'ün Hazineye Bağışladığı Yalova Çiftliği Başbakan'ın emriyle tasfiye edildi. Hürriyet gazetesinin 13 Temmuz 2005 günlü haberi şöyle: "Atatürk'ün kendi parasıyla kurarak, tarım yapılması ve hilesiz meyve yetiştirilmesi için Hazine'ye bağışladığı Yalova Çiftliği, AKP'li Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu'nun Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından tasfiye edildi. Dubai İslam Bankası, çiftliği turistik tesise dönüştürecek. Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararıyla gerçekleştirilen operasyon sonucunda, arazide kurulacak turistik tesisler için Dubai İslam Bankası ile ön protokol imzalandı. İslam Bankası ile Çalık Holding'in kuracakları tesisler için atılan bu ilk imzada Devlet Bakanı Ali Babacan da bulundu..."

"...Yalova'nın AKP'li Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu, belediyenin yayın organında yazdığı
"Teşekkürler Sayın Başbakanım" başlıklı yazıda, "Başbakanımız sözünde durdu. 3000 dönümlük araziyi Yalovalılara hediye etti" dedi. Alana deniz ve termal turizmine yönelik tesisler yaptıracak olan belediye, Tarım Bakanlığı'nın YPK kararına koydurduğu, "tarımsal amaçlı kullanım" şartına uyma görüntüsü vermek için projeye "organik tarıma dönük eko-turizm" gibi başlıklar ekledi."

Haber bu. Yorum sizlerin...

o Milletvekili Lojmanları. Hükümetin Ankara'daki milletvekili lojmanlarının satışına ilişkin girişimleri karmakarışık. TBMM Başkanlığı 15 Ocak 2003 günü lojmanları Maliye Bakanlığı'na devretti. 400 villa ile çok katlı iki blokta bulunan dairelerden ve alışveriş alanındaki dükkânlardan oluşan sitenin satılması kararlaştırılmıştı. Bakan Unakıtan, 15 Nisan 2003 günü düzenlediği basın toplantısında, satışlardan 300 trilyon liranın üzerinde bir gelir elde edileceğini belirtti. Satış başladı, beklenen sonuç alınamadı: sağlanan gelir 13,5 trilyon TL düzeyinde kaldı.

Bu kez konutlar yıkılarak, arsanın imar durumunun yeniden değiştirilmesi ve yapılaşma yoğunluğu artırılarak Çinici'nin konutlarının yerine gökdelenler dikilmesi tasarlanıyor. Ne var ki konut ve işyeri satın almış olanlar haklarını korumakta direniyorlar.

Aradan iki buçuk yıl geçti, ortada kargaşadan başka bir şey yok.

o Atatürk Kültür Merkezi. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nin yıkılıp yeniden yapılacağını belirterek, "İnşallah engel olanlar çıkmaz" demiş.

Binanın yenilenip günün teknolojik olanaklarıyla donatılması çok iyi olur. Ancak, durup dururken yıkma fikri nereden çıktı? Fikir, nereden bakılsa tutarsız. Nedenlerini sıralayalım:

- Ekonomik ömrünü tamamlamamış bir bina niçin yıkılır? Ülke ekonomisi böyle savurganlıkları kaldıracak durumda değil. Ayrıca, mevcut bina hatasıyla sevabıyla mimarlık tarihimiz içinde bir yere sahiptir. Bu tür yapılar öyle, bakan istedi diye yıkılmaz.
- Binanın yapımı 23 yıl gibi rekor sayılacak bir sürede tamamlanmış, sonra yanmış ve 8 yılda yeniden yapılmıştı. Aynı süre rekorları, yeni bina için de söz konusu olabilir.
- Bir de Melih Aşık'ın görüşü var: "... bu iktidarın Atatürk'e ve kültüre hangi gözle baktığı çok açık. Atatürk Kültür Merkezi'ni büyük bir zevk ve hevesle yıkarlar. Ona kuşku yok. Ancak iş yerine yenisini yapmaya gelince bir bakarsınız aksilikler peşpeşe gelir. Bakan istifa etmiş olur. Projeler üstünde tartışma başlar. Tartışmalar kilitlenir. Sonunda bir de bakarsınız oraya koskoca bir cami yapılmış. Çünkü akıllarda ve gönüllerde olan yeni bir AKM değil, Taksim'de camidir. O yüzden bırakın AKM yerinde dursun" (3).

Evet, yukarıdaki bütün olaylar durumu özetliyor... Örnekler çoğaltılabilir. Zaten Hükümet de çoğaltıyor.

NOTLAR

1. - D. Hasol; "Üç Sorun Üç Öneri", Yapı dergisi, S. 55, s.25, Mart 1984.
- D. Hasol; "Yağma Var", s.151, YEM Yayın, İstanbul, 1997.
2. Bugün Ceylan Intercontinental.
3. Melih Aşık, Milliyet, 21.8.2005.



Yapı Dergisi, 286