Kıyamete Yazılı Bir Sergi

Vasıf Kortun'un bir küratörden çok Garanti Platform Güncel Sanat Merkezi direktörü olarak kavramsal çerçevesini oluşturduğu 'Son Şeyler' sergisine, Bashir Borlakov, Leyla Gediz, Ha Za Vu Zu, İnci Eviner, Nevin Aladağ, Hale Tenger, Ömer Ali Kazma ve Emre Hüner katılıyor. Sergi, 'Son Şeyler' diyerek Kıyamet gününün çoktan geldiğine vurgu yapıyor. Adeta 1970'lere egemen olan 'Gelecek yok' sloganına da selam veriyor.

Münster diğer Alman kentlerinin içinde, düzenliliği ve muhafazakar vatandaşlarıyla tanınıyor. "Bir Münster'li her zaman bir başka Münster'liyle evlenir ve Münster'li çocuklar yapar..." diye egemen bir Münster'li kenti deyişi bile söz konusuymuş. Buradaki Westfallischer Kunstverein Müzesi'ndeki Türk çıkartması, bu açıdan bakıldığında, Münster'lilere ister istemez yabancı bir soluk getiriyor.

Nevin Aladağ'ın sergi mekanının girişinde yer alan öpüşen uçakları, 'Son Şeyler'e ait en ironik işlerin başında geliyor. Almanya'da yaşayan Nevin Aladağ'ın işlerini en son Halil Altındere'nin küratörlüğünü yaptığı 'Gerçekçi Ol, İmkansızı İste' sergisinde izlemiştik. Hale Tenger'in Beyrut'ta çektiği filmi, Serdar Ateşer'in bestesiyle Kunstverein müzesinin duvarına Beyrut'a açılan pencereler inşa ediyor. İçeriye perdeleri uçuşturan rüzgar, keder ve hiçbir şey yapamamaktan doğan suçluluk duygusu doluyor. Leyla Gediz'in daha önce Miami'de açtığı sergisinde sergilenen bize arkası dönük pardesülü figürü de, izleyiciyi sergi mekanının ötesine, bakışımızı, bakışımızın yetişmediği istikamete yöneltmesi açısından anlamlı... İnci Eviner'in Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergilenen 2000 tarihli 'Hiçbir Yer Gövde' adlı sergisinden fotoğrafları, sanatçının İstanbul'un Gaziosmanpaşa semtinde dolaşırken bir evde rastladığı ışığı yansıtan Albino'lu çocukları içeriyor. Bu seriye ait fotoğraflar İstanbul'dan Münster'e taşındıklarında, otantik bir göçer perspektifi sunuyorlar. Eviner'in manzaraları, tıpkı Bashir Borlakov'un psiko-politik manzaraları gibi sergide, bağlarından koparılan şehrin sürüklenmeye ve başka anlatılara girmeye başladığı ana tekabül ediyor. Tıpkı Emre Hüner'in hünerli filminde olduğu gibi...

Sergiye katılan Ömer Ali Kazma ve Emre Hüner, 10. İstanbul Bienali'ne katıldıkları video işleriyle sergide yer alıyor. Ömer Ali Kazma'nın saatçi, mezbaha çalışanı ve beyin cerrahı video portreleriyle Emre Hüner'in sıradışı bir işçilikle ve poetik bir dille çektiği filmini, İstanbul'dan sonra farklı bir kentte tecrübe etmek işlere yeni boyutlar eklemenizi sağlıyor. Aslında bu duygu, daha önce İstanbul'da izleme şansını bulduğumuz sergide yer alan çoğu iş için geçerli. Ama en çok açılış günü Ha Za Vu Zu'nun yaptığı performansla, bu işlerin kazandığı yeni anlamlar çeşitleniyor, çoğalıyor.

Ressam Güçlü Öztekin'in de aralarında bulunduğu Ha Za Vu Zu deneysel performanslarında ses ve görselliği, çok irrasyonel ve kesinlikle neo-dada bir (stratejiyle değil) zihniyetle buluşturuyor. Performansları, kimi zaman okullardaki ön sırada olma korkusu yaşanılan resmi bayram törenlerini, kimi zaman 1950'li yılların Fluxus gösterilerini ya da modernler öncesi Bakhanalia şenliklerini andırabiliyor. 'Son Şeyler', sonluluğa, dünyanın sonuna yaptığı vurguyla Münster'de, Kuzey Almanya'da, bu küçük ve düzenli, son duygusundan uzak kente Türkiye'den, ilginçtir Doğu'dan, "Dünya kıyamete yazgılı, onu düzeltemeyiz" diyen adeta bir 1970'ler David Bowie baladı götürüyor.

Asıl dönüştürücü olan...
Dinletebiliyor mu bilinmez. O şarkının bu aralar Almanya pop listelerinde bir numara olan Alman grup 2 Raumwohnung'un hit parçası "Biz ötekiyiz, öteki biziz" nakaratlı şarkısıyla nasıl bir alışverişi olur? Bir alıp veremediği olabilir mi? Yanıtlamak zor... Lakin İstanbul'dan Münster gibi Avrupa kentlerine yolculuk eden ve ve kısa bir süreliğine misafir olan sergilerin, vardıkları şehrin çıplak sokakları, binaları, köprüleri, anıtları, meydanları ve yolları aynı zamanda tarihsel hafızanın tartışmalı uzamlarına nasıl sızdıkları, o uzamları nasıl dönüştürdüklerinden çok, oraya varan sanatçıların, o şehrin bedeninin damarlarında akan bağlamları, kültürleri, hikayeleri, dilleri, yaşantıları, arzuları, umutları o şehrin birasını içerken nasıl yudumladıkları daha önemli ve gerçek, asıl dönüştürücü olan gibi görünüyor...