Kremlin Sarayı Müzesi’nde açılan “Topkapı
Sarayı’ndan Osmanlı Sultanlarının Hazineleri” sergisi için gittiğimiz
Moskova’da, ilk gün Kızıl Meydan’a iki kez
uğrama olanağı bulduk. Kaldığımız Metropol Oteli’nin meydana çok yakın
olmasından yararlanıp hem gündüz gözüyle hem de geceleyin gezindik Kızıl
Meydan’da.
1991’de Moskova’ya ilk gidişimde Kızıl Meydan’ı gördüğümde çok
heyecanlanmıştım. Kolay mı, yıllarca okuduğum ve çevirdiğim kitaplarda
fotoğraflarına, öykülerine rastladığım Krasnaya Ploşad’a ilk
kez ayak basıyordum. 15. yüzyıl sonlarından başlayarak Moskova’nın kalbinin
attığı bu meydanda neler yaşanmamıştı ki. İdamlar, gösteriler, isyanlar, geçit
törenleri, mitingler, 1 Mayıs ve Ekim Devrimi kutlamaları. İlle de bir benzetme
yapmak gerekirse, bizim Sultanahmet Meydanı’yla Taksim Meydanı karışımı bir
alan.
Aslında her zaman bir pazar alanı olmuş Kızıl Meydan. Buraya pek çok ad
verilmiş, ama 17. yüzyıldan bu yana Kızıl Meydan diye anılıyor. Rusçada
“kızıl”ın karşılığı olan “krasnaya” sözcüğü eskiden “güzel” anlamına da
gelirmiş. Artık Lenin’in anıtmezarı dışında “kızıllığından” iz yok, ama hâlâ
“güzel”.
Yaklaşık 73 bin metrekarelik bu alan, bir bakıma, insanlığın çeşitli
halleriyle çevrili: Devrim, din, ticaret ve tarih. Batısında, Lenin’in 1930’da
tamamlanan anıtmezarı. Doğusunda, Batı’nın tüm ünlü markalarını içeren bir AVM;
eski Devlet Satış Mağazaları’nın (GUM) dev yapısı yenilenerek görkemli bir
AVM’ye dönüştürülmüş. Kuzey ucunda, Tarih Müzesi. Güney uçta ise, 16. yüzyılda
yapılmış olan Vasili Blajenni Katedrali: Çar Korkunç İvan’ın, Kazan ve Astrahan
hanlıklarına karşı kazandığı zaferin anısına yaptırdığı bu kilisenin mimarı,
halk arasındaki bir inanışa göre, bir eşini daha yaratamaması için kör
edilmiş.
Kızıl Meydan deyince, hep bir fotoğraf düşer aklıma. Daha doğrusu iki
fotoğraf. İlkinde, Lenin, Kızıl Meydan’a kurulmuş bir kürsüden
söylev veriyor. Kürsünün yanı başında Troçki; ayakta, Lenin’i
dinleyenleri izliyor. İkinci fotoğrafta, Lenin yine kürsüde, ama Troçki
“giderilmiş”. Troçki, Stalin döneminde yeniden yayımlanan
fotoğraftan kazınmış. Sanki hiç yaşamamış…
Gel de, Orwell’in “1984” romanını,
Winston Smith’in çalıştığı Arşiv Dairesi’ni anımsama! Hani şu,
uygunsuz haberleri içeren eski gazetelerin bellek deliklerine atıldığı, haberler
uygun biçimde yeniden yazıldıktan sonra eski sayıların yeniden basıldığı, eski
fotoğrafların çarpıtılarak “güncellendiği” Arşiv Dairesi’ni...
Bu kez, Kızıl Meydan’a gündüz gittiğimizde şaşkınlığa uğradık. Tüm alana
platformlar, ringler, tribünler kurulmuş, meydan bir spor alanına çevrilmişti.
Aerobik yapanlar, karateciler, voleybol oynayanlar… Bir Spor Bayramı’ydı belki
de. Gece gittiğimizde ise ringler, tribünler kaldırılıyor, Kızıl Meydan uykuya
yatmaya hazırlanıyordu.
“Çağdaş” bir hızla değişime uğrayan Moskova’yı iki günde anlamak olanaksız.
Ama, “Sinan’ın Kitabı”nın yazarı, Rusya’nın genç kuşak aydınlarından
Gleb Şulpyakov’un “Rusya entelektüel komada, düşünsel bir felç
yaşıyor” sözlerini unutmak da olanaksız.