Kompresörlü Restorasyon!



Antalya'nın sembolü Yivli Minare'nin bitişiğindeki eski Bizans Kilisesi, 1373'te bir camiye dönüştürülmüştü (bugünkü Yivli Minare Camii). Frossiart'ın günlüklerinde bahsedildiği gibi, bunun sebebi, liman şehri Antalya'nın, 1361-1373 arasında Kıbrıslılarca işgali esnasında, Kıbrıs Kralı I. Peter'in komutasındaki Latin istilacılar tarafından 13. yüzyılda yapılmış Selçuklu ulu camisinin yakılması ve şehrin Müslüman nüfusunun yok edilmesidir.

Cenevizlilerin yakın bir zamanda kendilerine saldıracağından endişelenen Kıbrıslılar, Katolik Papa 11. Gregory'nin emrine karşı gelerek Antalya şehrini Müslüman Hamidoğullarından Antalya Beyliği lideri Mehmet Bey'e geri verdi. Mehmed Bey, bir Cuma camisine ihtiyaç duyunca bu Bizans Kilisesi, -Antalya'nın ulu camisi yapılmak üzere- 1373 yılında camiye çevrildi. Hem duvarın kıble yönünde olmaması hem de duvardan bağımsız bir mihrabın varlığının da ortaya koyduğu gibi, kapının üzerindeki kitabe de mimar Balaban Tavşi tarafından gerçekleştirilen bu değişikliği kaydediyor. Burası Antalya surları içinde ayakta kalan en eski Cuma camisidir.

Eski kilise camiye dönüştürüldüğü zaman duvarlardaki Bizans resimlerinin üzeri kapatıldı. Yıllar içinde cami duvarları hat sanatı örnekleri ve figürsüz süslemelerle dekore edildi, altı asır boyunca tabaka üstüne tabaka eklendi. Bu camide 1929-30'da mevcut olan 19. yüzyıl süslemelerinin bir bölümü R. M. Riefstahl tarafından fotoğraflandı ve 1931 yılında "Güneybatı Anadolu'da Türk Mimarisi" isimli kitabında yayınlandı.

Tarih ve kültür kazındı!
21. yüzyılda, 2007'nin başlarında, "kentsel sit" olarak tescillenmiş Kaleiçi'ndeki (Antalya) tarihi mirası muhafaza etmesi gereken Antalya Koruma Kurulu'nun resmi izni ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün onayıyla bir grup işçi, bir haftadan az bir sürede Yivli Minare Camii'nin iç duvarlarındaki bütün sıva tabakasını ve boyamalarını temizlemek üzere kompresör ve havalı matkaplarla caminin içinde işe başladı. Bu yapılan Yivli Minare Camii'nin içerisinin restorasyonuydu. 600 yıllık boyamaları ve süsleme tabakaları üzerine kaydedilmiş tarih, çıplak taşlar ve sıvalar bırakmak üzere, birkaç gün içinde ve resmi izinle duvarlardan tamamen kazındı, Antalya Kaleiçi'ndeki tarih ve kültür silindi.

Sözde restorasyonlar
Bu yıkım ve tecavüzün dikkatsizlik, kaza ya da ihmalle kıyaslanamayacak denli sıklıkla ve restorasyon kisvesi altında gerçekleştiğini saymazsak, bu "sözde restorasyon", işin sorumluluğunu üstlenen görevliler tarafından akılsızca onaylanmış, cahilce bir vandalizm olarak ele alınabilir. Şehir duvarlarının içinde ve dışında 1884'te tespit edilen 80 kulenin -yedisi hariç- tamamı ve Hadriyanus (Üçkapılar) haricindeki tüm kapılar dahil, şehir surların büyük bir kısmı son 70 yılda yıkıldı. Osmanlı sivil mimarisi örneği olan Kaleiçi'ndeki evler de son 15 yılda sözde restorasyonlarla o kadar tahrip edildi ki, "kentsel sit" dokusu yapı bütünlüğünü kaybetti.

Bu sözde restorasyonlarda taş işçiliğinin yerini beton aldı, evlerin birinci katındaki taş ve ahşabın birlikte kullanıldığı Bağdadi duvar briket bloklarla yer değiştirdi, duvar içine yerleştirilen deprem şoklarını önleyici ahşap hatılların yerine yapısal olarak hiçbir fonksiyonu olmayan ve duvar yüzeyine monte edilen göstermelik hatıllar kondu, ahşap sütunlar betonarme olanlarıyla değiştirildi. Çatılarda kullanılan kiremitler de -Cumhuriyet Meydanı'ndan görülebileceği gibi- Osmanlı tipinde değiller. Kaleiçi'nde orijinal kiremitle kaplı az sayıdaki çatı da sözde "restorasyonlarla" yok edilmeden önce kayda alınmaya değer.

Restorasyon, yapıyı orijinal görünümüne döndürmek anlamına gelir ve bu iş kullanılan malzeme ile yapı tekniğinde tutarlılık gerektirir. Yivli Minare Camii'nin iç duvarlarında yapılan bu sözde "restorasyon", tıpkı Kaleiçi'ndeki o çok modern restorasyonlar gibi, bir kültürel kıyım değilse geçmiş mirasın yok edilmesi değil mi?

Mikail DUGGAN / İrlandalı sanat tarihçisi ve ressam, Antalya'da yaşıyor