Korsanlar Karaya Çıkıyor

''Kıyı Yasası'nda değişiklik" <br> taslağı eleştiri topluyor.

Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, ''Kıyı Yasası'ndaki değişiklik taslağının'' Türkiye'yi 40 yıl geri götürdüğünü, kıyılarımızdaki tüm hukuksal ve kamusal hakların da tehlikede olduğunu belirtti.

Mimarlar Odası'nca yapılan yazılı açıklamada, taslağın, ülkemizdeki kıyı politikasının, bu zenginliğin korunması yerine ''tahrip edilerek kullanılması'' yönünde devam ettiği vurgulandı. Açıklamada, kıyılarımız için şimdiye dek, ''deniz taşımacılığının yaygınlaşması'' , ''balıkçılığın teşviki ve düzenlenmesi'' , ''kentlerde deniz yaşamı ve kültürü'' , ''plajların geliştirilmesi'' , ''rekreasyon amaçlı kullanımlar'' gibi işlevler için yeni yasaların gündeme bile gelmediğine dikkat çekildi.

Öncelik rant hırsının
Yıllardır hep ''ilave imar hakları''nı içeren düzenlemeler yapıldığına, egemen siyasetin kıyılarımıza bakışında yalnızca ''imar rantı hırsı''nın öncelik taşıdığına işaret edildi. Anayasal ilkelere aykırı yasal düzenleme geleneğinin, son tasarıda da sürdürüldüğü, üstelik bu kez, geçmişten kalan, uygunsuz ve çağdaş kıyı hukukuna aykırı yapılaşmaların bile ''yeni ve benzer yapılaşmalara'' yasal dayanak tutulmak üzere olduğuna vurgu yapıldı.

Odanın saptama ve kaygıları özetle şöyle sıralandı:

- Kıyılar ve Hatta Deniz, ''İmar Arsası'' Yapılıyor: Kıyı hukukumuzun temel ilkesi, deniz kenarında ancak ''iskele'' , ''balıkçı barınağı'' , ''plaj'' vb. gibi, işlevi gereği kıyıda yer almaları zorunlu tesislerin yapılabileceğidir. Bunlar dışında sadece park ve dinlence alanları düzenlenebilir.

Tasarıda ise yasanın bu en önemli kuralı değiştirilerek yine öteden beri kesin imar yasağı getirilen dolgu alanları, hatta ''su alanı'' bile, kıyıda bulunmaları asla zorunlu olmayan yapılaşma arsalarına dönüştürülmektedir.

Dolgu özendiriliyor

- Kıyı Dolguları Özendiriliyor: Bu yaklaşım, deniz kenarının tümüyle ve ''uygunsuz yapılaşmayla işgali'' ni getireceği gibi, esasen ekolojik açıdan da sakıncalı olan ve zorunlu olmadıkça kesinlikle başvurulmaması gereken ''kıyı dolgularını'' daha da özendirecek, yatırımlar için uygun olmayan ya da yer bulunamayan kıyılarda ''rant ve spekülatif amaçlı yeni dolgu alanları yaratılması'' nı teşvik edecektir.

Denize bile otel yapılabilecek

- Oteller 'Denize' Bile Yapılacak: Aynı anlayışın tasarıda ''doruğa çıkan'' rant hırsı ise ''kruvaziyer limanları'' (yolcu gemileri) ile bağlantılı ''ticari yapılar'' la birlikte (çarşılar, ofisler) ''konaklama tesisleri'' nin bile kıyı kuşaklarında gerçekleştirilmesini öngörmektedir.

Yani topluma açık ve herkesin özgürce kullanımına ayrılması anayasal kural olan deniz kenarları, ''liman tesisi'' gerekçesi altında turistik tesislerle işgal edilebilecektir. Dahası, bu oteller ''su alanında'' , yani denizin üstünde bile yükselebilecektir.

- Yatırımcıya, ''Tapulu Arazilere El Koyma'' Desteği: Yine yıllardır hemen hiçbir ranta dönük kıyı yasası düzenlemesinde ''akla bile gelmeyen'' en vahim kurallardan biri de ''özel mülkiyetteki kıyı arazilerinin yatırımcıdan alınacak paralarla kamulaştırılıp sonra da aynı yatırımcıya tahsisi'' dir.

Her şey yatırımcı için

Kıyılardaki özel arazilerini satmayan ya da kendisi değerlendirmek isteyen vatandaşlarımızı ''yatırımcı çıkarları adına devlet aracılığıyla cezalandırmak'' anlamına gelen bu kuralın nasıl bir hukuk devleti anlayışıyla tasarıya yansıdığını tanımlamakta bile güçlük çekmekteyiz.

- 40 Yıl Geriye Gidilecek: İşte böylesine bir ''devlet'' anlayışına sahip olanlarca kaleme alınan tasarının, kıyı düzeninde ülkeyi 40 yıl geriye götürecek önermesi ise ''kıyıya imar yaklaşma sınırlarının eskiden kalma yapılar esas alınarak'' belirlenmesi.

Oysa söz konusu eski yapılar, vaktiyle ve o dönemin yasalarına göre izinli uygulamalar olsalar bile, kıyı yaklaşma sınırlarını 50 ve 100 metreye çıkaran çağdaş düzenlemelerde bunların ''tekrar edilmemesi'' esas alınmıştı.

Tasarı ise bu kuralı kaldırırken ''çağdışı kalmış'' uygulamaları temel alan bir kıyı düzenini, ''40 yıl geriye gidilerek'' Türkiye'ye yeniden getirmek niyetindedir.

- İmar Planlarını Bile Yatırımcı Yapacak: Bütün bu talana ve tahribata dönük uygulamalar, hiç değilse ''çevreye ve topluma karşı sorumlu mimarlık ve şehircilik kuralları'' yla bir ölçüde bile olsa önlenebilecekken tasarı bu olanağı bile yok ediyor. Öngörülen talan kurallarını esas alacak imar planlarının yapımını da ''girişimcilere'' bırakarak kamusal ve mesleki denetimin gerçekleşmemesini sağlıyor.

Engelsiz pazarlama politikası

- Yerel Yönetimler Devre Dışında: Tasarının, çağdaş çevre ve imar anlayışının temel kuralı olan ''yerel ve demokratik karar hakları'' nı da yok etmesi, tüm kıyılarda bu kanuna göre başlayacak yağma uygulamaları için belediyelerin, il özel idarelerinin ve diğer ilgili kurumların denetim, müdahale ve engelleme olanaklarını geçersiz kılması, bunu sağlamak için de tüm kıyılarda tek söz ve karar sahibinin ''merkezi hükümet'' olması, ülkedeki tüm değerlerin ''engelsiz pazarlanması'' politikalarında hangi düzeylere gelindiğinin de açık göstergesi.

Sonuç olarak; Mimarlar Odası da diğer duyarlı kurum ve kuruluşların bu tasarıya tepkilerine katılmakta ve kamu yararı ile ulusal hak ve çıkarlarımızı savunan tüm kurumlarla birlikte herkesi, tasarının yasalaşmaması yönünde etkin tutum almaya davet etmektedir.