Kültür mü? Zaten Somut Değil, Yok Edelim Gitsin



Somut Olmayan Miras yalnızca bir akademik araştırma alanı, ya da Türkiye’nin barındırdığı zengin kültür mozaiği içerisinde tek bir kültüre odaklı ve yalnızca bazı geleneksel sanat dallarının canlandırılmasından, yeni tür bir “müzecilikten”, öteki kültürleri dışlayan bir yeniden tarih icadından, turistik bir tarihselcilikten ibaret sayılamaz, sayılmamalıdır.

UNESCO Türkiye Komisyonu'na Açık Mektup 

UNESCO Türkiye Komisyonu’nun Değerli Üyelerine,

İstanbul’da önemli bir toplantı, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras 3. Hükümetlerarası Komite Toplantısı gerçekleştiriliyor. Toplantı hükümetlerarası nitelikte ancak, sivil toplum kuruluşlarının gözlemci olarak katılımı da sağlanmak zorunda. Türkiye, “Somut Olmayan Kültürel Miras Konvansiyonu”nu imzalayan ülkelerden biri ve üstelik İstanbul, 2002 yılında yine hükümetlerarası nitelikte olan “Somut Olmayan Kültürel Miras - Kültürel Çeşitliliğin Aynası” toplantısına evsahipliği yapmıştı. 2002 toplantısının sonuçları İstanbul Deklarasyonu başlığıyla tarihe kaydolmuştu. Somut Olmayan Kültürel Miras kavramı tarihsel korumacılığa yeni bir açılım getiriyor.

İstanbul Deklarasyonu, Somut Olmayan Kültürel Miras konvansiyonunun özünü oluşturan kültürel çeşitlilik, insan topluluklarının bilgi ve deneyim paylaşımı, yaşayan ve sürekli olarak yeniden yaratılan yol ve yöntemler, süreklilik, çok aktörlülük, demokratik katılım, kalkınma, ifade ortamı gibi temel kavramları vurguluyor. Oysa bu hafta İstanbul’da gerçekleştirilen toplantıya -eğer bir son dakika değişikliği olmazsa- Türkiye’den hiçbir sivil toplum örgütü katılmıyor; katılımdan yine korkulduğunu ve en kestirme yolun izlendiğini düşünüyoruz, çünkü ne STK’lar ne de medya haberdar edildi.

Türkiye'nin kültürel mirasa bakışı

Toplantıya katılan sivil toplum kuruluşları aslında hükümetlerin bu konuyu nasıl ele aldıklarının da bir göstergesi. Türkiye’den hiç katılımcı yok ama katılmak isteyen, ancak UNESCO tarafından STK olarak kabul edilmedikleri için başvuruları reddedilen üç kuruluş var (olasılıkla bakanlıkça uygun görüldükleri için haberdar edilen): Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TURKSOY). Ne kadar ilginç... Somut Olmayan Kültürel Miras konusu yalnızca Türk dünyası araştırmaları yapanların konusu mu? Kültürel çeşitliliği ile evrensel bir zenginliğe sahip olan Türkiye’de bu alanda çalışan STK’larla iletişimi sağlayacak, diğer bazı STK’ları bu alana yönlendirecek, güçlendirecek bir bilgi ve iletişim ağı oluşturmak görevleriniz arasında değil mi?

Bir yıla yaklaşan bir süredir, “Sulukule Yenileme Projesi”nin gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçlar üzerine sizlerle temas halindeyiz. Bu görüşmelerimizde ve yazdığımız çeşitli mektuplarda, Sulukule’de yaşayan Roman topluluğun dağılma tehlikesinden söz etmiş, bu topluluğun kültürünün Somut Olmayan Kültürel Miras kavramı çerçevesinde değerlendirilmesi yönünde görüşlerimizi tartışmış, sizler de bu görüşümüze katılmıştınız.

12 Haziran 2008 tarihinde Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği UNESCO Türkiye Komisyonu’na bu yönde bir dilekçe ile başvuruda bulundu. Verdiğiniz 8 eylül tarihli yanıtta ise konunun UNESCO Dünya Miras Merkezi raporunda yer aldığı, sizlerin de gelişmeleri beklediğiniz belirtiliyor. Geçen mayıs ayında İstanbul’a gelen UNESCO Dünya Miras Komitesi Heyeti “somut miras” konusunda uzman bir heyetti ve incelemelerini esasen bu yönde yaptı. Mekân sürekliliği, topluluğun topluluk olma özelliğini koruması için en önemli faktörlerden biri elbette ve Dünya Miras Komitesi bu anlamda üstüne düşen sorumluluğu yerine getirdi. Hatta ötesine geçerek Fatih Belediyesi’nin projesinin sosyal boyutuyla tartışılması gerektiğini vurguladı.

Ne var ki “Somut Olmayan Kültürel Miras” kavramı insan topluluklarının kültürel eylemlerini ve bunların ürünlerini içeriyor. Biz de Sulukule kültürünün bu yanıyla korunması, gerekli araştırmaların yapılması, topluluğun kalkındırılması yönünde yapılması gerekenler olduğunu düşünerek size başvurmuştuk. Dolayısıyla, başvurumuza aldığımız yanıt, gerek kavramın ele alınışı açısından gerekse UNESCO kriterlerini yorumlama, bu kriterlerin yaşamın hızlı akışı içinde gereğinde çok acil adımlar atılmasını da içeren temel mantığı açısından ne yazık ki üzücü ve umut kırıcı. UNESCO Dünya Miras Komitesi raporu ancak sizin desteğinizle bölge halkının yerinden edilmesini, geçmişi yüzyıllara uzanan bir kültürün dağılmasını engelleyebilirdi. Eğer, “evet, burada yaşayan halkın kültürel kimliğinin korunması, müzik ve dans geleneğinin sürdürülmesi için yerlerinden edilmemesi iyi olur, durun biraz düşünelim” bile demiş olsaydınız, bu bile, gidişatı bir nebze olsun etkilerdi.

Tüm dünya korumacı yaklaşıyor

Size en son “gelelim ve projenin içeriğini size aktaralım, sizi bilgilendirelim” diye yazdık. Ne yazık ki olumsuz bile olsa bir yanıt alamadık bu önerimize. Ve geçen hafta yaptığımız son telefon görüşmemizde hâlâ Fatih Belediyesi tarafından yapılan, “projeyle, Sulukule’de yaşayanların kötü yaşam koşullarının değiştirilmesinin amaçlandığı” demagojisine inanıldığını duymaktan tarif edilmez bir üzüntü duydum. UNESCO DMK raporu bile bunun bir soylulaştıma projesi olduğunu söylerken, projeyi bunca zamanda görme, inceleme gereğini duymamış bu bürokratik yaklaşımı kabul edebilmek mümkün değil. Size yine son mektuplarımızın birinde BM Habitat Uluslararası Danışmanlar Kurulu’nun (AGFE) üyesi olan, International Alliance of Inhabitants (IAI) Başkanı Cesare Ottolini’nin bağlı bulunduğu kurullar adına, TC yöneticileri ve yerel yöneticilere gönderdiği mektubu iletmiştik. Tıpkı Bay Ottolini gibi bir başka AGFE üyesi ve UNESCO Tarihî Bölgelerin Sosyal Canlandırılması Komitesi üyesi Prof. Yves Cabannes da Sulukule’ye geldi, rapor yazdı, öğrencileriyle atölye çalışması yaptı. AGIT kurallarının uygulanmasını izlemekle sorumlu ABD Helsinki Komisyonu üyeleri de Sulukule’ye geldiler ve yazdıkları raporda 1999 İstanbul Zirvesi kararlarını hatırlatarak, Roman topluluğun dağılması tehlikesine dikkat çektiler.

Biz onları çağırmadık, onlar duydular ve geldiler. Sizinle ise görüştük, bütün gelişmeler konusunda sizleri anında bilgilendirdik, masanıza somut bir dilekçe bıraktık, “gelelim ve anlatalım” dedik. Ne acı; iki satırlık bir e-posta yanıtı bile alamadık.

İstanbul’da düzenlenen Somut Olmayan Kültürel Miras Toplantısından zamanında haberimiz olamadığı için de üzgünüz. Sulukule Platformunda yer alan, başta Sulukule Roman Derneği olmak üzere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının deneyimleri gerek toplantının geneli, gerekse Türkiye’de bundan sonra izlenecek süreç açısından çok değerli katkılar sağlayabilirdi.

"Esmer vatandaşlar" gafı affedilemez

Sulukule örneğinde olduğu gibi politikacılar tarihin affetmeyeceği gaflar yapabiliyorlar; “buralarda bazı yasadışı işlerle uğraşan esmer vatandaşlar yaşıyor” diyebiliyorlar. UNESCO belgelerinin hepsinin değişmez ilkelerinden birinin ırkçılığa taviz verilmemesi, çok kültürlülük ve azınlıkların haklarının korunması olduğunu politikacılara hatırlatmak sizin göreviniz. Size güvenmek zorundayız.

Sulukule Platformu, sanıyorum Türkiye’de Somut Olmayan Kültürel Miras kavramını bilinçli olarak telaffuz eden, ciddi bir sorun olarak ele alan ilk sivil toplum kuruluşu, sizlerle iletişim halinde olma çabası gösteren tek sivil inisiyatif. Bizzat benim yazılarım, mayıs ayında UNESCO DMK’ne yaptığım sunumda odaklandığım konu Somut Olmayan Kültürel Miras olmasına karşın bu durumun dikkatinizden kaçmasını anlayamıyorum. Kültür Bakanlığı’na sunabileceğiniz STK portföyünüzde neden yokuz, anlayamıyorum.

Bilim insanı kimliğinize de sesleniyorum: Neden Sulukule’yi bir laboratuar olarak kullanmadınız, kullanmıyorsunuz?

Yapıcı yaklaşım bu denli zor mu

Sulukule büyük ölçüde boşaltıldı. Ancak insanlar yine de o çevreden ayrılmamak için çaba gösteriyorlar ve dönüp dolaşıp yine harabe halindeki mahallelerinde biraraya geliyorlar. Şehir Planlamacı bir grup akademisyen belediyenin projesinin tek seçenek olmadığını ifade eden, başka seçeneklerin de bulunabileceğini gösteren alternatif bir plan hazırladılar. Belediyenin projesi bölgeyi bütünüyle yerli halktan temizlerken bu akademisyenler, bölgeyi, var olan halkıyla sağlıklı hale getirmenin, sürdürülebilir kalkınmanın mümkün olduğuna ilişkin öneriler sunuyorlar.

Öte yandan çeşitli STK gönüllüleri açılan Çocuk Merkezi’nde çocukları yeniden okullarına döndürme yolunda çalışıyorlar, bazı gönüllü hocalar ritim, müzik vb. beceri kursları veriyorlar. Hâlâ yapılabilecek şeyler var, çünkü topluluğun kültürel ruhu henüz çözülmedi.

Sonuç olarak, bunca özel çalışma yürütülen bir konuda çalışan STK’ların ve bunun gibi daha pek çok farklı kültürel alanda çaba sarfeden tüm STK’ların, Somut Olmayan Kültürel Miras konulu, üstelik İstanbul’da yapılan bir toplantıdan haberdar bile edilmemelerinin, gerek somut gerek soyut anlamda, Kültür Bakanlığı ve UNESCO Türkiye Komisyonu’nun meseleye “kültürlü”ce bakamadığının bir göstergesi olduğunu düşünüyoruz. 

Saygılarımızla... 

 Derya Nüket Özer / Sanat Tarihçi