Sesin de Sergisi Olurmuş



Garanti Galeri, şu sıralar alışık olmadığımız bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Aykut Köksal'ın yaptığı, mimarlıkla güçlü bağları olan 'Ses-mekân'ın odak noktası müzik.

Garanti Galeri'deyiz. İstiklal Caddesi üzerindeki sergi salonunda, küratörlüğünü Aykut Köksal'ın yaptığı 'Ses-mekân: Çağdaş Müzikte Mekânsal Çalışmalar' başlıklı sergi, Türkiye'de görmeye alışık olmadığımız bir çehreyle duruyor karşımızda. İçinde bulunduğumuz mekân yurtdışındaki bilim müzelerini andırıyor daha çok. Öte yandan, genel olarak bilimlerle (akustik, matematik, fizik, bilişim gibi), özel olarak mimarlık sanatıyla güçlü bağları olan bu serginin odak noktasında müzik yer alıyor. Bir 'ses sergisi' mekânı burası.

Mimarlık sanatı, müziğin genellikle sessizce beslendiği bir alandır. Konser mekânının varlığına hemen her durumda gereksinim duymuş olan müziğin, dinleyicilerin ve müzikçilerin rahat edebilecekleri, bu arada sesin salonun bütün noktalarına yeterli düzeyde ulaşabildiği bir iç mekândan fazlasına gereksinimi olmamıştır çok kez. Barok dönemde kimi anıtsal yapılar, kimi ses ustalarının üretimine esin kaynağı olmuş, dahası yeni anlatım olanaklarının araştırılmasına yol açmış, birden fazla genişçe balkonu olan kiliseler, iki, üç, dört korolu yapıtların ortaya çıkışını koşullamıştır. Ancak, bestecilerin belli bir mekânın yerleşim düzenini gerçek anlamda sorgulamaları, o mekânın kendine özgü koşullarını okumaya çalışmaları ve o koşullardan geniş ölçüde beslenen yapıt ya da yapıtlar üretmeleri 20. yüzyılın ikinci yarısına özgü bir durumdur.

Mimarlık ve müzik arasındaki bağ
Sanat alanları arasındaki etkileşimin iyiden iyiye güçlendiği, belli bir sanat gerecine özgü tekniklerin bir başka alanda uygulandığı, ortaklıkların, benzerliklerin ya da karşıtlıkların bilinçli olarak üzerine gidildiği ve sonuç olarak yepyeni anlatım yollarının keşfedildiği bir dönemdir 1950 sonrası. Bu açıdan bakıldığında, teknolojik gelişimin de katkısıyla, mimarlıkla müzik arasındaki bağın bu tarihlerde derinlik kazanmaya başlaması hiç de şaşırtıcı değildir.

Bu dönemde bestecilerin, belli yapıtlar bağlamında mimarlarla ortak çalışmalar yaptığını, onlardan, giderek öngördükleri müziğin gereklerine uygun, o müziğin ortaya çıkışını en geniş ölçülerde olanaklı kılacak yapılar üretmelerini istediklerini görüyoruz. Mimar Renzo Piano'nun, Luigi Nono'nun Prometeo'su (1985) için tasarladığı, Venedik'teki San Lorenzo Kilisesi'nin içine inşa edilen konser mekânı, mimar-besteci işbirliğinin en seçkin örneklerinden birini oluşturur. Bu yapının inşa sürecine ilişkin fotoğraflardan oluşan bir video-belgesel, Nono'nun müziği eşliğinde bu ilgi çekici ve titizlikle hazırlanmış sergide izlenebilir.

Avrupalı ve Amerikalı öncü bestecilerin 1957 yılından başlayarak yaklaşık 40 yıllık bir zaman dilimine yayılan yapıtlarının yer aldığı sergi, Yaylılar Dörtlüsü ve Frekansmetre için Müzik adlı yapıtıyla Bülent Arel'in de sıra dışı yaratıcılığını selamlıyor. Varése, Cage, Schaeffer, Xenakis, Boulez, Stockhausen, Nono ve Brümmer'in mekânsal yapıtlarının yer aldığı sergi 28 Ekim tarihine dek açık kalacak. Aykut Köksal, sergi kitapçığında yer alan metniyle konuya ilişkin doyurucu bir çerçeve sunuyor. Önümüzdeki ayın ortalarında, yine bu sergi kapsamında dört besteci mimarlarla buluşarak müzik ve mekân konusu üzerine odaklanan iki günlük bir atölye çalışmasına katılacaklar. Serginin kapanış tarihi yaklaşırken, 26 Ekim'de bir de konser verilecek. İTÜ Maçka'nın G Amfisi'nde gerçekleştirilecek konserde, mekânsal olanakları değerlendirmeye yönelen yapıtlardan örnekler sunulacak.

Garanti Galeri'deki 'Ses-mekân' sergisi, Arel'inki dışında daha önce Türkiye'de seslendirilmemiş ve görünür gelecekte seslendirilme olanağı bulunmayan, meraklılarının ancak kayıtlarını edinerek dinlediği yapıtları bir biçimde kamusal alana açıyor. Sergi salonunda yer alan dinleme istasyonlarında kimi kayıtlar doğrudan konser görüntüleri eşliğinde, kimisi söz konusu yapıtlar için özel olarak hazırlanmış videolarla sunuluyor.

Sergiyi gezecekler Cage'in, ölümünden bir yıl önce bestelediği, şef gerektirmeyen ve 103 müzikçiyi bir araya getiren '103' adlı yapıtının bir tür esrime duygusu uyandıran ses lekeleri eşliğinde bakışlarını biraz yukarılara yönlendirip, karşı duvara yerleştirilmiş nefis bir metnin tadını çıkarabilirler.

Paul Valery, sesler dünyasına ilişkin şu betimlemeleri yaptırıyor Sokrates'e: "Görkemli bir şenliğe katıldığında, bir şölende yerini aldığında, orkestranın salonu sesler ve hayaletlerle doldurduğunu saptamadın mı? Önceki mekânın yerini anlaşılır ve değişken bir mekânın aldığını, daha doğrusu zamanın kendisinin seni her yandan çevrelediğini fark etmedin mi? Enginliğin ruhu olan bir ruhun dönüşümlerine tümüyle kendini vererek, hareketli ve sürekli yinelenen, kendisini yeniden inşa eden bir yapının içinde yaşamıyor muydun?.. Ve bu anlar ve onların süsleri; dansçısı olmayan bu danslar, gövdesi ve yüzleri olmayan (ama yine de özenle çizilmiş) bu heykeller seni, 'Müzik'in genel varlığının tutsağı olan seni çevreler gibi görünmüyor muydu?"

Doç. Dr. Özkan Manav: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Sanat Dalı Başkanı, Besteci