Mahallemiz ‘Site’ye Yenilmesin



Prof. Şerif Mardin’in toplum içindeki “dinci dayatmalar”a yakıştırdığı “mahalle baskısı” deyimini eleştirmiştik. Çünkü mahalle kavramı, geçmişten gelen yaşanmışlıkların kültürel kazanımlarıyla birlikte, insani ilişkileri içeren toplumsal birliktelikleri de kapsar. (17 Ekim 2007-Cumhuriyet) Bu nedenle “köktendinciliği besleyen” bir ortam olarak gösterilmesi, en azından içerdiği tüm “insani değerler”e haksızlıktır.

Benzer şekilde, yine Mardin’in, “Cumhuriyetin öğretmenleri imamlara yenildi” sözünün de “Anadolu kültürlerine yabancılaşma”yı anımsattığını belirtmiştik.

Kurtuluş Savaşı’na katılmakla kalmayıp, “Türkçe ezan”ımızın, 1950’lerdeki “yeniden Arapça” kararına kadar uygulanmasında görev alan “Anadolu imamları”nı, bugünkü “Suudi militanlar”ından ayırmak gerektiğini de vurgulamıştık... (11 Haziran-Cumhuriyet)

Nitekim köylerde, Cumhuriyetin öğretmenlerine duyulan sevginin ise “imamları kıskandıracak” düzeyde olduğunu, Tokatlı Ali Osman Yanık Usta bakın nasıl anımsattı: “ğretmene öylesine sahip çıkılırdı ki evinde yakacağı odununa kadar, köylü keser hazırlardı; hürmette kusur edilmezdi...”

Prof. Mardin’in, “öğretmen karşıtı” gösterdiği türden bilim ve aydınlanma düşmanı din bezirgânlarına, Anadolu’da “molla” denir. Bugün yaşanan da aslında “mollaların çoğalması”dır. Cumhuriyetin laik düşünceli ve çağdaş giysili imamlarına karşı, dinciliğin cüppeli, sarıklı ve sakallı yobaz militanlarının “siyasi himaye”yle yaygınlaşmasıdır...

Kente yabancılaşma

İşte bu sürecin kentleşme ve imar alanındaki karşılığı da “mahalle”nin unutturularak yerlerini “site”lerin almasıdır...

Denebilir ki tarihsel kent kültürümüzün toplumsal erdemlerini “site”leşmeyle yok ediyorlar. Bu erdemler arasındaki, Anadolu’nun toplumsal yaşam uygarlığını yansıtan, örneğin “zengin”le “yoksul”un sadece “komşu” değil, dost, arkadaş, yoldaş hatta “hısım” olmasındaki insanlık anlayışını da mahalleyle birlikte tarihe gömüyorlar...

Hele şu “muhafazakâr” TOKİ’cilerin, yeni “yerleşim” projelerine ne demeli?.. “Mahalle kurgusu”nu sürdürmek yerine, tek tip, kimliksiz ve kişiliksiz toplu konut projelerini ülkenin her yerinde uygulamaları, acaba sadece “şehircilik cehaleti” midir?

Aynı projelerin ortak özellikleri, “mahalli karakterler”i göz ardı etmek; kentle bütünleşen “mahalle düzeni” yerine “kentten soyutlanmış bir içe dönüklük” içinde “siteleşme”yi egemen kılmak.

Yani, ekonomik durumları farklı olan kentlileri, aynı mahallenin sakinleri yapacak komşuluklar yerine; bir tür modern “cemaat”leşmeyi ülkenin yeni sosyal yaşam türü olarak yaygınlaştırmak...

Çağdaş mahalle için

Edirne’den Kars’a egemen olan bu anlayış, aynı zamanda köktendinciliğin de hiç sevmediği “birlikte yaşama kültürü”nü yok etmektedir. Halk deyimiyle “kaçgöç bilinmeyen” bir uygarlık geleneğinin mekân anlayışını “belleklerden silmekte”dir...

Oysa bu projelerdeki konut yapıları “sokak düzeni” yaratılacak şekilde planlanabilir. Hatta evlerin alt katlarında, bakkalların, manavların, değişik amaçlı dükkânların; örneğin kenarlarında köşelerinde de kahvelerin ve lokantaların bulunabileceği meydancıklar bile tasarlanabilir.

Böylece aynı yerleşmenin sadece “sakin”lerden ibaret değil, “esnaf”ları da olan bir “çağdaş mahalle” şeklinde kurgulanması mümkünken, neden ille de süpermarketli konut silolarında ısrar ediliyor?

Kentsel yaşamda ayrıcalığı değil, birlikteliği hedefleyen yeni yerleşme dokusunda, sadece belli gelir düzeylerine sahip olanlar yerine farklı ekonomik olanaklara sahip aileler için de yeni komşuluklar yaratacak değişik konutlar tasarlanarak, sosyal beraberliklerin tarihsel gelenekleri de yaşatılamaz mı?

Hemşerilik düşmanı

Vaktiyle mahallelerin amatör futbol kulüpleri vardı. Birçok efsanevi sporcumuz mahalle maçlarında yetiştiler. Hele o, ‘mutlaka tonton’ bekçileri? Çocukların bekçi amcası, büyüklerin de ‘bekçi bey’i idiler. Hatta maaşlarını bile mahalle halkı aralarında toplayarak verirdi. Geceleri düdük sesleri duyuldukça, “asayiş berkemal” demekti...

Şimdi ise şu site girişlerindeki, orada yaşamayan herkesi “tehlikeli yabancı gören güvenlik düzeni” yok mu; ne hemşerilik bırakıyor, ne de kent kültürü...

Mahalle sakini aynı zamanda o mahalleyle bütünleşen “kentin hemşerisi”dir. Site sakininden ise aynı “kent içinde yaratılmış bir başka dünya”nın müşterisi olmakla övünmesi isteniyor...

TOKİ ortaklığıyla gerçekleşen şu görkemli sitelere ait pazarlama ilanlarında deniyor ki: “Sadece size özel ve güvenli bir yaşamı, kentin sıkıntılarından uzak, saygın komşuluklar içinde sürdürmeye ne dersiniz?”

Günümüzde işte bu gibi sorulara “Hayır, böyle bir kent olamaz; bu anlayışla kentli de olunamaz...” şeklinde yanıtlar verilmediği için, “yabancılaşma”yla yoğrulmuş bir toplumsal gerilemenin her alandaki tahribatı yaşanıyor..

Sokaksız siteler

Cumhuriyet aydınlanmasının ünlü şairi Ahmet Muhip Dıranas’ın (1909-1980) “Sokak” şiiri, bugünkü “mahalle kültürü yoksunu” sözde “modern yerleşme” projelerine karşı, kendi öz değerlerimize bağlı bir “şehircilik dersi” gibidir:

“Sokakta gün, sokakta gece

Sokaktan gelir vehimlerim

Sokakta kibarlar, sakatlar

Alaylar, düğünler, tabutlar

Sokakta ağlanır, gülünür

Hayal kurulur ve ölünür...”

Toplumu sosyal gerçeklikten uzaklaştırıp “sorumsuz bireyler yığını”na dönüştüren şu “sokaksız site”ler de işte bu nedenle ruhsuz ve belleksiz gibiler...