Çağdaş Sanat Müzesi Travmadan Doğdu



Saraybosna yıkıntıları toplarken büyük bir çağdaş sanat müzesinin de altyapısını oluşturdu. Arsaevi adlı proje, müzeler arası işbirliğine yönelik özgün bir uygulama.

Miloşeviç'in ölümü bakışları yeniden Balkanlara çevirdi ve bir kez daha gördük ki, bu topraklarda binlerce masum insanın öldürülmüş, binlerce kadının tecavüze uğramış olması siyasal aktörlerin karanlık ideolojilerine mahkûm edilmiş kimi toplum kesimleri için hâlâ hiçbir anlam taşımıyor. Gerçek tepkiler ve ağır eleştiriler sanat üretiminden geldi Balkanlarda, savaştan bu yana.

Toplumlara gerçeği sanat yoluyla anlatmaya çalışan en son üretim olan Altın Ayı ödüllü Jasmila Zbanjic'in 'Grbavica'sı küçük bir sinemada gösteriliyor. Zbanjic, Berlin'den dönüşünde havaalanında oyuncular, film yönetmenleri, gazeteciler, Saraybosna Film Festivali yöneticileri ve halk tarafından coşku ve sevinçle karşılanırken "Umarım bu enerji devam eder ve herşey daha iyiye doğru gider. İçimizde bu enerjinin olduğu çok açık, yalnız onu dışavurmaya gereksinimizmiz var" dedi.

Geçen hafta, Arsaevi'nin (Saraybosna Çağdaş Sanat Merkezi) daveti üzerine bir konferans vermek için bir kez daha Saraybosna'ya gittim. 2001'den bu yana her gidişimde kentteki değişimleri izliyorum. Savaş yıllarının izleri kimi binalarda hâlâ duruyor; özellikle de ulusal kütüphane binası umutsuzca onarılmayı bekliyor; ama tepelerdeki evler onarıldı ve yenileri yapıldı, vadide apartmanlar ve iş binaları yükseldi. Modern ve geleneksel çarşı renklendi, zenginleşti. Pazar günü Başçarşı'da gezintiye çıkanların yüzü daha güleç; görece rahatlıkları ve umutları belli oluyor.

Viyana'nın doğusundaki en büyük ve değerli uluslararası post-modern sanat koleksiyonu Saraybosna'daki bu çağdaş sanat merkezinde; daha doğrusu Renzo Piano tarafından tasarlanan binası 20 milyon dolar bulunup yapıldığında depodan çıkarılıp Arsaevi'de ( www.arsaevi.ba ) sergilenecek. Enver Hadjiömerspahic tarafından savaş sırasında sığınaklarda tasarlanan bir içerikle iğne oyası gibi ince işlenerek oluşturulan, son 30 yılın ünlü sanatçılarına ait 200'ü aşkın yapıtı içeren koleksiyon birkaç ay sonra geçici olarak kentin merkezindeki Centar Skenderija'da hazırlanan salonlara yerleştirilecek.

Bu koleksiyonun kuruluş yöntemi, sanatın iyileştirici etkisine inanan bir grup insanın, Hadjiömerspahic önderliğinde Bosna Hersek travmasını Avrupa sanat odaklarının masasına yatırmasında temelleniyor. Diğer Balkan ülkelerinin sanat ortamları Avrupalı küratörlerin gelip sanatçı seçip, Avrupa başkentlerinde sergi yapmalarına razı oldular, Saraybosnalılar travmadan müze çıkardılar. Arsaevi, müzeler/merkezler arası karşılıklı işbirliğine dayanan, ortak çıkarları sağlamlaştıran, araştırmacı sergileri öngören içeriğiyle, işlevsel ve gerçekçi bir müze/merkez kurma modeli oluşturuyor.

Burada iki olanak açılıyor: Birincisi sanat piyasasının yapıt fiyatları üstündeki denetiminden kurtulup çağdaş bir koleksiyon yapma olanağı; İkincisi de yüksek telif ve sigorta değerleri dolayısıyla Avrupa müzelerindeki koleksiyonlara ulaşamama çıkmazından kurtulma olanağı...

Avrupa kentleri destek oldu
Saraybosna'nın isteğine ilk İtalya yanıt verdi ve 1997'de küratör Chiara Bertola Querini Stampalia binasında Kabakov, Goldin, Kosuth, Sherman, Paladino gibi sanatçıların katıldığı bir sergi açıldı; yapıtlar Arsaevi'ne bağışlandı. Daha sonraki yıllarda Hadjiömerspahic çeşitli kentleri (Milano, Prato, Ljubliana, Venedik, Bolognano) müzenin kurucusu olarak davet etti ve bu kentlerde yapılan sergilerdeki yapıtlar da Arsaevi'ne bağışlandı.

Bu süreç devam ediyor ve Arsaevi şimdilerde İstanbul başta olmak üzere Atina, Selanik, Zagreb, Gent, Frankfurt, Bonn'un bağışlayacağı koleksiyonları bekliyor. Sonbaharda Kafkasya ve Ortadoğu'dan sanatçılarla bu koleksiyonu oluşturacak sergiyi gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Saraybosna 10 yılda önemli sanatçılar çıkardı. Szeemann ve Block Doğu Avrupa ve Balkan başkentlerin sanat ortamlarını iyi niyetle ama biraz hoyratça altını üstüne getirdi ve dizi sergiler yaptı. Bu sergiler, yine bildik tutuma, ötekini öteki olarak göstermeye ve tanımlamaya odaklandı; işlerini dünyaya göstermek isteyen sanatçılar da bu tutumu bile bile bu sergilere katılmak zorunda kaldılar.

Bu sergilerde yer alanların kimisi Avrupa ve ABD kentlerinde yaşıyor, çalışıyor, kimisi de koşullar kolay olmasa da Saraybosna'dan ayrılmıyor. Kabul etmek gerekir ki, bu sanatçıların kara mizah yüklü üretiminin yarattığı bellek, tarihsel belleğin önüne geçmiş durumda; yalnız bu üretime bakıp AB ve Balkan toplumları ne olup bittiğinin ayırdına varabilirler. Sanatçılar AB'nin istikrarsız politikalarının yarattığı gerilimin, ekonomik sorunların, Avrupa kıtasında serbest dolaşamamanın üstesinden gelmeye çalışıyor.

Damir Niksic de ABD'de yaşayan sanatçılardan birisi; geçen aylarda Saraybosna'da bir galeride gösterdiği video öyle ilgi çekmiş ki, onu TV starı yapmış. Norman Jewison'un 1971 tarihli, Yahudi olmanın zorluklarını dile getiren 'Damdaki Kemancı'sı Bosna'da bir köyde çekilmiş; Niksic de bu köyün yakınındaki köyündeki ahırın damında, kemancı rolünde ünlü şarkıyı şöyle söylüyor: "If I wasn't a Muslim" (eğer Müslüman olmasaydım).

Niksic şarkının sözlerini Avrupa kıtasında Müslüman bir ülke olmanın zorlukları üstüne yeniden yazmış. Kurt&Plasto da savaş sonrasında kesin eleştiri içeren yapıtlarıyla gündemden düşmüyor. Son yapıtları Centra Skenderija'da sergileniyor. İçinde EU harfleri olan sözcüklere eşlik eden imgelerle dev afişler üretmişler: NEUrosis, EssalamUAlEykUm, FrEUd, ColessEUm, AlElUja, EUswitz ...

Auschwitz'e gönderme yapan Euswitz (AB'nin şakası anlamına da geliyor) afişi bile Avrupa'daki önyargıları, yalıtılmış toplumların gerçeğini ve kaçınılmaz eleştiriyi ortaya koymak için yeterli.