İstanbul'un Kaderi Bir Saatte Alınacak Kararla Değişebilir
Okumadan işadamı olanların listesinde 'ünlü inşaatçı' olarak yer alan Taşyapı İnşaat'ın patronu Emrullah Turanlı, Büyükşehir Belediye Meclisi'nin bir saatte alacağı bir kararla İstanbul'un kaderinin değişebileceğini söylüyor. Turanlı, 1997 deprem yönetmeliği öncesinde yapılmış tüm binaların yıkılıp, yerine yenilerinin yapılması gerektiğini savunuyor. Turanlı, yeni yapılanma için de 'dikey' yerleşim modelini öneriyor.
Emrullah Turanlı, eğitimini yarıda bırakmasına rağmen başarıyı yakalamış bir işadamı. Babası, ilk Almanya gurbetçilerinden. 1963'te baba Almanya'ya gidince eşini ve çocuklarını Rize'nin İkizdere ilçesinde bırakmış. 4 çocuklu Turanlı Ailesi'ne, baba da gidince İkizdere dar gelmiş. Emrullah Turanlı, annesinden izin almış ve 14 yaşında bir otobüse atlayıp İstanbul'un yolunu tutmuş. Okuma meselesi de böylece bitmiş. "Orta terk" bir genç, İstanbul'da ne yapar diye düşünmemiş bile.
"Taşı toprağı altın İstanbul"da yolunu bulması Tahtakale sayesinde olmuş. Eş dost, tanıdıktan oluşan çevrede ilk olarak dış ticaretle uğraşmış ve daha sonra inşaat işlerine girmiş. İşin özü, 'Bir çocuk, otobüse binip İstanbul'a geliyor ve hayata atılıyor. O çocuk, büyüyor ve bugüne gelinceye kadar; yani 29 yılda, tam 1 milyon metrekarenin üzerinde inşaat yapımına' imza atıyor. İstanbul'daki inşaatların yüzde 60'ı Anadolu, yüzde 40'ı da Avrupa yakasında yükseliyor.
Turanlı, kendi ifadesiyle, hep 'lüks konut' yapmış. Lüks, herkesin baktığı noktaya göre değişiyor ama O Maslak'ta başlattığı 'Mashattan Projesi" ile bu kavramı 'ultra lüks' boyutuna taşıyor. Taşyapı İnşaat'ın patronu Turanlı, bu söyleşide önemli itiraflarda bulundu. 1997 deprem yönetmeliğiyle birlikte İstanbul'un yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini söylüyor. "Hepimiz çarpık yapılaşmadan dolayı suçluyuz. Ben de suçluyum. Yaptığım hiçbir inşaatta sıva çatlağı yok ama yepyeni bir İstanbul yaratmalıyız" diyor.
İnşaatçılık bir meslek midir? Siz bunu nasıl tanımlıyorsunuz? Size müteahhit mi, yoksa işadamı mı demeliyiz?
Ben bir işadamıyım. Müteahhit kelimesini biz uydurduk. İnşaatçılık diye bir okul da yok, bir tanım da yok. Ben, inşaat sektörüne yatırım yapan bir işadamıyım. İşadamlığı tarifinin içinde herşey var. Ama, 'Laz müteahhit' deyimi dilimize girmiştir. Siz de Rizeli olduğunuza göre bu kategoride değil misiniz?
Samimi olarak itiraf ediyorum ki; ben bunu böyle yapmadım. Onun için işadamıyım diyorum. Sağlam işadamı. Önce insanın mayasında olacak, yetiştiğin çevrede olacak. Hamdolsun benim mayamda bu vardı. Bir inşaatımın bir konutumun yıkılması benim için ölümdür.
Okumadan işadamı olmak mümkün mü?
Buna en iyi örneklerden birisi benim. Karadeniz'in doğusu, bizim yöremiz Rize, koşulları zor bir bölgedir. Toprak, çalışma imkanı, kalkınma ve geçinme imkanı yoktur. Küçüklüğümde daha da zordu hayat. Yol, su, elektrik yoktu. Göçten başka çare yoktu. Bir şey yapılamayacağını anladığımda çok küçüktüm. Okumak istemedim, tahsilim, ortaokul terktir. 1976'da geldiğim İstanbul'da işe inşaattan önce ticaretle başladım. Dış ticaret, iç ticaret yaptım. Yurt dışından mal getirip sattım. İstanbul'dan mal aldım, Anadolu'ya sattım. Plastik hammaddesi, çelik mamulleri gibi şeyler. Mahmutpaşa'dan, Tahtakale'den, Perşembepazarı'ndan direkt mal alıp Anadolu'ya satıyordum. İnşaat işine daha sonra girdim.
Sermaye birikimi olmadan nasıl başardınız?
İşadamı olmak için çevre lazım, para lazım, zaman zemin lazımdır gerçekten. İş yapmak için inancınız varsa, para bulma imkanı da vardır. Babamın bir arkadaşı vardı, adı Veysel Dursun'du. Kendisi Tahtakale'de iş yapardı. Çok yardım etti. İnşaat işine de onunla yaptığım bir iş sonunda girdim. Onun bir alacak verecek işini hallettim. Daha sonra ilk inşaatım için fırsat ayağıma geldi. İnşaat yapan bir arkadaş zor durumdaydı. Yaptığı işi bitirmek için para lazımdı. Benden sermaye istedi. 200-300 bin mark civarında bir paraydı. Bu imkanları ona aktardık. İnşaat devam ederken, yapılan daireleri sattık. İlk işe Merdivenköy'de başladım. Dairelerin tamamını kime sattık, Tahtakale esnafına sattık. O çevrede bizim inşaat işiyle uğraştığımız öğrenildi. Ahmet'e Mehmet'e yayılmaya başladım. 1983-1986 yıllarıydı 35 şantiyemiz oldu karşı yakada.
Turgut Özal'ın konut seferberliği size de yaradı anlaşılan.
Gerçekten öyleydi. Vatandaşın parasıyla çarkı çevirdik ve inşaat sektörüne iyice girdik. 1983-1987 döneminde inşaatta adeta patlama vardı ve bundan biz de nasibimizi aldık. Geçenlerde bir arkadaşla karşılaştım. O, benden 20 yıl önce 70 bin dolara daire almıştı, şimdi 225 bin dolara satmış. Hem 20 yıl kullanmış dairesini, hem iki deprem geçirmiş ve hem de çok iyi bir fiyata satmış. Bugüne kadar yaptığım konutlarda tek bir çatlak bile olmamıştır. İnşaat işi, sağlamlık ister, iyi ahlaklı olmayı gerektirir.
Büyük Marmara depremi, inşaat sektörüne gereken bilinci getirdi mi?
1997'den evvel yapılmış olan deprem yönetmelikleri maalesef, ülkemizi çok büyük sıkıntılara soktu. Ama, bunun sebebi şu veya bu diye aramamak lazım. O tarihte, hocalarımızın, üniversitelerimizin elinde olan imkanlar bu kadardı.
Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "1997'den önce yapılan binaların yüzde 80'i risklidir" diyor. Sizce, bu binalar yıkılıp yeniden mi yapılmalı?
Topbaş, doğruyu söylüyor. 1997'de değişen deprem yönetmeliğine göre ve ondan evvel yapılan binaların arasındaki farkı bilmem sebebiyle ben de 'yıkılmalıdır' diyorum. Kim yapmış olursa olsun hepsi yıkılmalıdır.
Sağlam binalar neden yıkılmalı?
O tarihlerde elimizde olan deprem yönetmeliğine göre 'zemin etüdleri' yapılırken, son yönetmeliğe göre önemli farklar vardı. Size, Anadolu yakasından örnek vereyim: burası, '2. derece' deprem bölgesiydi. 1997'deki yeni yönetmelik, Anadolu yakasını '1. derece'ye aldı. Ondan sonra yapılan inşaatlar 1. dereceye göre, ondan önce yapılanlar ise 2. dereceye göre oldu. 2. derece deprem bölgesi ile 1. derece deprem bölgesi arasında 'zemin etüdü'nde yüzde 100 oranında donatı farkı var.
1 milyon metrekare inşaat yaptığınızı söylediniz. Bu inşaat hacminin ne kadarı yıkılmalı?
Birçok deprem oldu. 1998, 1999, 2000'de deprem oldu. Yaptığımız inşaatların hiçbirinde sıva çatlağı bile yoktur. Bizim binaların tamamı, 'radyo-general' denilen bir temel sistemi vardır, onu uyguluyorduk. Hala da böyle. Biz, tesadüf ettik bu temelle yaptık, münferit temelle de yapabilirdik. Meseleyi, Ahmet'in, Mehmet'in benim yaptığım işine getirmek istemiyorum. Son deprem yönetmeliğinin neler getirdiğini söylemek istiyorum. Bu çok önemli.
Perihan ÇAKIROĞLU
www.yapi.com.tr: Haberin tamamını okumak için lütfen kaynağa tıklayınız.