Midyat'tan İstanbul'a Uygarlık Dersi



''İstanbul'daki tarihi mekânları çocuklara tanıtan Büyükşehir Belediyesi kitabında Ayasofya yok...'' (Sabah 21 Haziran 2006)

Haberi okuduğumuzda, Midyat Belediyesi'nin çocuklar için ''Bölgemizi Tanıyalım'' adıyla yayımladığı ''boyama kitabı''da postadan yeni gelmişti. Önce bu sevimli kitabı inceledik. Midyat'ın, adeta ''alaşım''laşan kültürel çeşitliliğine ait ''Abdurrahman Efendi Camisi''nden, ''Mor Gabriel Manastırı''na; konuk evi yapılan tarihi ''Midyat Evi''nden, ''Anıtlı Meryem Ana Kilisesi'' ne kadar, hemen tüm tarihsel mekânlar sayfaları süslemiş..

Bütün bu değişik inançlara ait ''Midyat yapıtları''nın siyah-beyaz ve renklendirilmiş çizimleri için Belediye Başkanı Şehmus Nasıroğlu diyor ki: ''Çocuklarımız, siyah-beyaz sayfaları renklilere bakarak boyadıkça, tarihlerini ve kültürlerini de sanatsal bir çaba içinde öğrenmiş oluyorlar. Geçmişten geleceğe taşınan tüm kültürel farklılıkları Midyat'ın ve kendilerinin ortak kimlik değerleri olarak tanımış oluyorlar.''

Danışmanın 'gaf'ları
Midyat işte böylesi bir ''çağdaş insanlık örneği''yle çocuklara kimlik dersi verirken 3 imparatorluğa başkentlik yapmış, Türkiye'nin bilim ve kültür merkezi saydığımız ve Doğu ile Batı uygarlıklarının tarih boyunca buluşmasını simgeleyen, koskoca İstanbul 'un Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanı, ''Ayasofya'sız kitap'' ları için Sabah muhabiri Necla Görgeç 'e bakın ne diyor:

''Biz Ayasofya'ya karşı değiliz. 23 eserin yer aldığı ikinci projemizde Ayasofya da var.'' Danışmanın ''özrü kabahatinden büyük'' değil mi?

''Biz'' dediği kimlerse, Ayasofya tüm tarihsel görkemi ve dünya mimarlık tarihinde köşe taşı olmuş mükemmelliğiyle; 553 yıl önce Fatih İstanbul'u aldığında bile 900 yaşındaydı. Neredeyse 1500 yıldır İstanbul'un tarihsel merkezinde ''evrensel anıt'' kimliğiyle dururken, ''siz'' karşı bile olsanız ne yazar?

Dahası, 55.6 metre yüksekliğinde ve 31.36 metre çapındaki, döneminin ''mucizevi'' kubbesiyle, başta dünya mimarımız Koca Sinan'ın eserleri olmak üzere, Osmanlı anıtsal mimarisine her açıdan ''esin kaynağı'' olmuş; hatta yine Sinan da dahil kuşaktan kuşağa Osmanlı mimarlarının maharetli çabalarıyla sürekli sağlamlaştırılarak, onca depremlere rağmen bugünlere kadar gelmiş bir ''insanlık mirası''nı, İstanbul'un tarihsel mekânlarıyla ilgili bir çocuk yayınında ''ikinci kitaba'' bıraksanız bile, onun ''evrensel önceliği''ni kim yok edebilir ki?

Zaten, bu garip açıklamanın ''içtensiz''liğini, Başbakanlık Danışmanı Ahmet Tezcan'ın sözleri de kanıtlıyor. Tarihsel mekânlara ait ''masal''ları kaleme alan Tezcan, örneğin ''Boğaz köprüleri''nin bile bulunduğu ''sipariş'' listesi içinde, ''Ayasofya Müzesi için kendisinden bir metin istenmediği''ni itiraf ediyor... (Cumhuriyet - 21 Haziran 2006)

Minare, çan ve tavus kuşu
Şimdi yeniden dönelim Midyat'a ve Midyat'ın çocuk kitabına...

Tarihçi-yazar Necdet Sakaoğlu, Midyat'ın, bugün Mardin'in ilçesi olsa bile, milattan önceki çağlardan beri ''Turabdin'' olarak adlandırılan bölgenin ''merkez''i olduğunu söylüyor...

''Farklı inançların ortak kenti'' olma kimliğini o denli benimsemiş ki, belediyeyle birlikte diğer yerel kurumlarca da kullanılan ''logo''sunda bile Müslümanları simgeleyen ''minare'' ve Hıristiyanları simgeleyen ''çan kulesi'' ile birlikte, ''Melek Tavus''a inandıkları için ''Yezidi''leri tanımlayan ''tavus kuşu'' da var...

Belediye Başkanı Şehmus Nasıroğlu, bu ''tarihsel hemşerilik'' sürecinin kentine kazanımlarına şunu da ekliyor: ''Midyat'ta ilkokul mezunu olmayanlar, hatta çocuklar arasında bile 4 dil konuşanlar var. Türkçe, Süryanice, Arapça ve Kürtçe...''

İşte böylesi bir kentin ''değeri''ni çok iyi bilen yerel yönetim de çocukların aynı zenginlikle olgunlaşmalarını ve bundan ''gurur'' duyarak yetişmelerini hedefleyerek, tarihlerini birlikte yaşayan ve yaratan ''Midyatlılar''ın sadece demokratik değil, aynı zamanda ''uygar temsilcisi'' olma örneğini de sergiliyor...

Ne diyelim?.. ''Darısı'' İstanbul'un başına...