Mimar Görüşü: Korumak Esas



İlk bombayı geçen yıl ağustos ayında Kültür Bakanı Atilla Koç patlatmıştı: "AKM'yi yıkıp yeniden yapacağız." Bakan Koç, AKM'nin masraflarını yıkıma gerekçe gösteriyordu. AKM'nin aylık masrafı yaklaşık 800 bin YTL'ydi, buna karşın kışın doğru dürüst ısınmıyor, yazın da soğumuyordu. Aradan 18 ay geçti ve Bakan Koç, açıklamalarıyla AKM'yi yeniden gündeme taşıdı. Bakana göre AKM'nin yenileme maliyeti 110 milyon doları aşıyordu, yenilemeye bu kadar para harcamaktansa yeni bina yapmak daha mantıklıydı. Ancak bu noktada 'küçük' bir sorun vardı. AKM, eski bakan İstemihan Talay döneminde tarihi eser olarak tescillenmişti, o tescilin kaldırılması gerekiyordu. Gerekçe hazırdı: AKM olası bir depremde yıkılabilir.

Anlaşılan, AKM'nin 'kültür varlığı' olmadığı görüşünde birleştikleri yönünde haberler basına yansıyan Mete Tapan başkanlığında, Hale Çıracı, Sait Karabulut, Ömer Korman ve Habibe Silahtar'dan kurulu Koruma Kurulu, deprem raporu geldiği an, AKM'nin tescilini kaldıracak.

Bir bina yapılırken, ki bu bina dev bir kültür merkezi olacaksa önce mimarlarla yola çıkılması gerekiyorsa, -uygar dünya bunu gerektirir zira- bir binayı yıkma kararı alırken de, hele ki bu bina İstanbul'un, hatta Türkiye'nin simgesel kültür merkezlerinden, mimari yapılarından biri siyse Atatürk Kültür Merkezi'yse önce mimarlara danışmak gerekmez mi? Peki mimarlara soran var mı? Pek sanmıyoruz. Çünkü, biz sorduk, Türkiye'nin önde gelen mimarları, Kültür Bakanlığı'nın AKM'yi yıkıp yerine başka bir kültür merkezi yapma girişimlerine şiddetle karşı çıkıyor.

Bakan Koç, 17 Şubat 2007'de Milliyet'te Şakir Aydın imzasıyla yayımlanan haberde AKM'nin yıkılmasına ilişkin eleştiriler için şöyle diyor: "Bir şey yaptırmak istemeyen gericilere ayıracak vaktim yok." Sayın Koç'un bakışına göre Türkiye'deki mimarların tamamına yakını geri kafalı. Mimarlara AKM'nin Türk mimarlığı ve toplumsal bellek açısından önemini ve Kültür Bakanlığı'nın AKM'yle ilgili tutumunu nasıl değerlendirdiklerini sorduk. İşte yanıtlar...

AKM babaanne
EMRE AROLAT: Önce şöyle bir iliştiğini düşünürüm yapının inşa edildiği yere. Çoğu iliştiğiyle de kalır zaten. O her şeyi birbirine yaklaştıran, sivrilikleri törpüleyen zaman bile yardımcı olmaz yerini benimsemesine. Karşılıklı ilişkidir bu herhalde, benimsenmez biçare de bir türlü. Yok olsa ansızın, kimse umursamaz, arkasını sormaz.

Yapı vardır, ilişmekle kalmaz, sıkıca yapışır yerine. Giderek oranın malı, parçası, tozu, hatta peyzajı olur. Önüyle, arkasıyla, bedeniyle, gölgesiyle. Varlığı o denli önemlidir ki, yok olmadıkça orada durduğunu kimse ayrımsamaz. Güzelliği, çirkinliği değildir artık konu olan. İşini eskisi gibi yapamaması da ne gam; tıpkı bir babaanne gibi benimsenir zira. Nasılsa başka bir yerlerde, başka birisi daha yeni ve daha güncel işleri beceriyordur. Yaşlandı diye kimse gözden çıkarmaz onu. Varlığı önemlidir. Olsa olsa eskimenin nasıl yavaşlatılacağı konuşulur daha gençler arasında. Dişleri, saçları, kalbi... Pek de belli edilmez ona. Muayeneye alınır, tedavi edilir. Yaşlı bedenin olabildiğince sağlıklı tutulması önemlidir diğerleri için. Hafıza önemlidir. O bedenin varlığından alınan keyif, ona hâlâ dokunabiliyor olmanın, koluna girip birlikte yürümenin, bunca yıl olanı biteni hatırlamanın tadı... Babaannemi hiç görmedim. Ben doğmadan göçüp gitmiş. Çocukluğum boyunca özendim babaannesi olan arkadaşlarıma. Hiçbirinin şikâyet ettiğini duymadım onların döküntülüğünden, eskisi kadar pırıltılı olmamasından. Zamansız ölümdü esas vahim olan...

Hafıza silmede başarılıyız!

TÜLİN HADİ-CEM İLHAN: Tartışma, yapının mimarisini beğenip beğenmemenin ötesinde bir boyut taşıyor. AKM kentlinin hafızasında Taksim Meydanı ile özdeş imge haline gelmiştir. Biliyoruz ki, Türkiye hafıza silmek ve unutmak konusunda oldukça başarılı bir ülke... Oysa Türkiye'de üretilen mimarlığın tarihsel gelişimi içinde inşa edilmiş belli nitelikte yapıları korumak zorundayız. Dönemsel referanslarımızı ancak bu şekilde değerlendirip ileriye aktarabiliriz.
Bizde ise korumacılıktan anlanan şey, ancak 19. yüzyıl Osmanlı yapılarına kadar gelip dayanan, ötesini görmeyen bir yavan anlayışı sergiler. Kent yönetimleri her 10-15 yılda bir sil baştan bir tutum içinde, toplu yık-yap davranışını bir alışkanlık haline getirmiş durumdadır. Son dönem icraatlarından birkaç tanesini saymak durumun vahametini yeterince anlatacaktır. Yeni iskelelere, trafo rezilliklerine ve Türk-İslam sentezi tip okul projelerine bakmak yeterli sanırım.
Sonuç: AKM titiz bir yenileme projesi ile 50 yıl daha hizmet edebilecek mekanlara sahiptir. Cephesini elden geçirip dekorasyonuna eğilmek yeterli olacaktır.

Taşra kafasıyla yok etmek

DOĞAN HASOL: Türkiye'de modern mimarlık örnekleri kentsel değerlere duyarsız taşra kafasıyla hoyratça yok ediliyor. Sıra şimdi AKM'ye gelmiş görünüyor. AKM, Modern mimarlığımızın korunması gerekli önemli örneklerinden biridir. Zaten ilgili Koruma Kurulu da 1999'da yapıyı korunması gereken 'kültür varlığı' olarak tescil etti.
İstanbul'un kentsel belleğinde yerini almış olan yapı, şimdi bazı bahaneler ileri sürülerek tescilden düşürülmek ve yıkılmak isteniyor. Asıl amaç, arsasından yararlanmak... Büyük olasılıkla, arsayı ayrıcalıklı bir müteahhide, tatlı imar olanaklarıyla vererek, kat karşılığı yoluyla paylaşıma gitmek...
İstanbul'da merkezde arsa kalmadıkça ve toplumsal tepki gelişmedikçe zamanla bunun başka örneklerine de tanık olacağız. Toplum Sinan'ın yapıtları ile haklı olarak övünüyor; ancak bugünün mimarlık değerlerine aynı özeni göstermiyor. Yaptıklarımızı kendi ellerimizle yok edersek geleceğe bugünden ne bırakabiliriz? AKM olayı bir kara mizah örneğidir. İstanbul 2010'da Avrupa Kültür Başkenti olacak. Hazırlıklara, mevcut tek kültür merkezini yıkarak başlıyoruz; üstelik adı da Atatürk Kültür Merkezi.

Eskimişmiş, tehlikeliymiş...
HAYDAR KARABEY: Teknolojik olarak eskimişmiş, tehlikeliymiş. O zaman bakımcıları veya bakım bütçesini düzenleyenleri hakkında suç duyurusu gerekir.
Mimari olarak yakışmıyormuş... Çok tartışmalı bir durum, kimin için yakışıksız.
Nedenini bilmiyoruz, ben de bir mimar olarak anlayamıyorum. Yerine ne, nasıl yapılacak... "Hele bir yıkalım da sonra buluruz bir çaresini" ise kesinlikle hayır.
Yerine yapılması önerilenleri de görelim önce. Daha doğrusu alternatifler üretilsin, sergilensin, tartışılsın, bakalım kentli ve kullanıcılar tarafından beğenilecek, benimsenecek, onaylanacak mı? Bütçesi bunca kıyamete, şantiyelere, kullanılmama günlerine vb. değecek mi? Şeffaflık, katılımcılık istiyorum, bir kentli olarak. Bütçeniz vardıysa, neden Ayazağa'da yıllardır çürüyen kültür merkezini bitirmeye çalışmazsınız?

Son söz: Hiçbir şey 30 yıldan fazla dayanamayacak mı bize, başka işimiz mi yok? Her şeyi her gün yıkıp yeniden mi yapacağız?

AKM'nin dili olsa da konuşsa
AKM'nin hikâyesi 1938-1949 yılları arasında İstanbul Belediye Reisi olan Dr. Lütfi Kırdar'la başlıyor. Kırdar, Batı türü sanat etkinlikleri için İstanbul'da tek bir mekân olmadığını söyleyerek, İl Genel Meclisi'nden Taksim'de bir opera binası için karar çıkarır. Hemen ünlü mimarlarla temasa geçilir. Ama uluslararası yarışmada kazanan proje, savaş nedeniyle uygulanamaz. Fakat bu proje daha sonra mimar Rükneddin Güney tarafından küçültülerek 29 Mayıs 1946'da AKM'nin temeli atılır.
Belediye para bulamayınca inşaat aksar, proje Bayındırlık Bakanlığı'na devredilir. 1953'te dünyaca ünlü mimarlar Prof. Bonatz ve Prof. Holzmeister İstanbul'a davet edilerek görüşleri alınır. 1956'da AKM için özel bir büro kurulur, başına o dönem Bayındırlık Bakanlığı'nda görevli mimar Hayati Tabanlıoğlu getirilir. Almanya'da tiyatro yapıları üzerinde doktora yapan Tabanlıoğlu, yapının projelerini inceler ve yeni bir proje hazırlar.

Başlangıçta opera binası olarak düşünülen yapı yeni projede büyük bir kültür merkezi niteliği kazanır. Proje tiyatro yapıları konusunda ün yapmış ünlü Alman mimar Prof. Gerhard Graubner'in de onayından geçer. (Tabanlıoğlu hazırladığı AKM albümünde eski projeye göre yapılan seyirci bölümü kaba inşaatının yeni projeyi kısıtlayıcı yönde etkilendiğini not düşecektir.) 12 Nisan 1969'da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete açılan yapı, birbirinden bağımsız kuruluşlar olan Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları'na verilir. 27 Kasım 1970'te çıkan yangında bina büyük oranda hasara uğrar. Binanın yeniden yapımı yedi yıl sürer ve Atatürk Kültür Merkezi adıyla 1977 başlarında yeniden açılır.

1.300 kişilik büyük salon, 500 kişilik konser salonu ve 250 kişilik sinema, 200 kişilik oda tiyatrosu bulunan AKM'nin büyük sahnesi 40 metre yüksekliğindedir. Büyük sahne bütünüyle inip çıkabiliyor, tabanı mekanik olarak dalgalanabiliyor.