'Mimarisiz Planlama'ya Yargıdan Ders

Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), kurulduğu 1954 yılından bu yana, öncelikle "ulusal çıkarlar"a bağlı bir "bilimsel"liği savunuyor. Nedeni ise mimarlık ve mühendisliğin "doğası"ndan kaynaklanan "toplumsal sorumluluklar" ve hemen tüm yönetimlerin buna karşı duyarlılıkları...

Temelde "insan"a hizmet eden; her koşulda "akıl" ile "bilim"in rehberliğini esas alan "sanat, yaratıcılık ve teknik" içerikli mesleklerin sadece "bireysel çıkar"ları gözetmeleri, "varlık nedenleri"ne aykırıdır...

TMMOB'yi 50 yıldır Türkiye'nin en saygın demokratik kurumlarından biri kılan bu ilkeler, "söylem"de yine savunulsa bile; kimi "uygulama alanları"nda artık göz ardı edilebiliyor. Küreselleşmenin "sömürgeci dayatma"larından olan "toplumsal sorumluluğu daraltılmış uzmanlık" anlayışı, sanki kimi odaları da etkiliyor...

Yakın geçmişe kadar kamu ve ülke çıkarlarına aykırı işlemlere davalar açan odalarımızın, şimdi "birbirleri"ni de mahkemeye verdikleri gözleniyor...

Bu "çekişme"nin anlaşmazlık konuları ise uzmanlık alanlarındaki "yetki kapışması" ... Meslek odalarınca "sadece biz yetkiliyiz" denerek açılan davalar yüzünden, uzmanlıklar arasında ülkenin koşullarına uygun bir "mesleki işbirliği" ni sağlama ortamı da giderek zorlaşıyor...

'Ayrışma'nın davası
İşte bu "bölücü" sürecin çarpıcı örneklerinden biri, Mimarlar Odası (MO) Yönetmeliği'ndeki "kent planlamasını, mimarların da mesleki çalışmaları arasında sayan madde"yi iptal ettirmek için Şehir Plancıları Odası'nın (ŞPO) açtığı dava... Gerekçesi ise özetle şöyle: "İmar planı, mimarların uzmanlık alanlarından değildir; eğitimde de bu alanlar tümüyle ayrılmıştır; planlama hizmetini sadece şehir plancıları verirler..."

MO'nun "savunma"sında ise kısaca şunlar anımsatılmış; "kent planlaması 'kentsel mimari' nin düzenlenmesidir. Özellikle tarihi mimari dokuların bulunduğu kentlerimizde eski ve yeni yapılaşmayı belirleyecek kararlar 'mimari bilgi' yle verilebilir..."

Peki, bu anlamsız "bölünme" acaba neden?

Bu sorunun "mantıklı ve ikna edici" yanıtını, mimarlık fakültelerinde mimarlık ve kent planlaması eğitimini tümüyle birbirinden ayıran uygulamanın 25 yıl önceki "önder" (!)leri hâlâ vermediler. Bugün aynı ayrılığı sürdürenler de imar planlarındaki "mimari ruhsuzluk" ile mimari tasarımlardaki "kente yabancı yeknesaklık" karşısında hâlâ oturup düşünmüyorlar; "sorumlulukları"nı gözden geçirmiyorlar...

Kent planlamasında 'mimar kimlikleri'yle uzmanlaşan hocaların, "12 Eylül YÖK'ü"nün isteğine boyun eğerek, dünyada sadece ABD'de görülen "mimar-plancı ayrışması"nı bu ülkeye bulaştırmaları, günümüzde işte böylesi dramatik davalara da neden oluyor...

Plancılar ile mimarlar, Türkiye gibi hemen tümü mimarlık tarihinin beşiği olan yerleşmelere sahip bir ülkede, çağdaş kentleşmenin de kimlikli gelişebilmesi için "Anadolu'ya yakışır imece"ler yaratabileceklerken, eğitimden itibaren birbirlerine yabancılaşmaları yüzünden artık mahkemelik bile oluyorlar...

'Hoca'mız Danıştay...
Neyse ki Danıştay 8. Dairesi bu tarihsel yanlışı görüyor ve ŞPO'nun açtığı 2005/3965 esas No'lu davada 1 Aralık 2005 tarih ve 2006/4773 sayılı kararını "oybirliği"yle şöyle veriyor: "Yasal ve düzenleyici kurallar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; mimarların, imar planlarının yapılması ve uygulanmasında yasalar ile yetkili kılındığı ve mimarlık mesleğinin imar planlama hizmetlerini ana faaliyet olarak disiplin içine aldığı anlaşılmaktadır."

İşte bu vurgulamayla ŞPO davasının "red"dedildiği Danıştay kararının bir başka "anlam"ı daha var. Mahkemeler, bilimsel konularda "hukukun sözü"nü belirleyebilmek için öncelikle uzmanlardan, yani bilirkişilerden görüş alarak kararlarını verirler. Bu uzmanlık çekişmesi davasında ise "bilen" taraf mahkeme... Mimarlıkla şehircilik arasına aşılmaz duvarlar örenlerin ve "ayrılıkçı hoca"larımızın, hiç değilse yargının bu "öğretmenliği"nden artık ders almaları gerekmiyor mu?