Minareyi ‘Oy’lamanın Düşündürdükleri



İsviçre’deki “minare referandumu” milli maçlar dışında en geniş “ulusal uzlaşma”ya da neden oldu. O kadar ki “uydurma minareler”in yasaklanmasını anımsatanlar bile referandumu sorguladılar; çünkü her yönüyle “çağ dışı” görünen bir halk oylamasıyla “minareye hayır” denmesi aslında “camiye hayır” demekti… bu da bir inancın yasaklanmasıyla eş anlamlıydı.

Gerçi ilk tartışmalar Wangen kentindeki Türklere ait kültür merkezinin damına “8m’lik” bir “çelik minare” dikilmesiyle başlamış. Bartın’da parça parça yapılan “fiber kaplama” minare TIR’la İsviçre’ye taşınarak “mehter takımı” eşliğinde törenle dikilmiş. Kent halkının, hem bu “fetih gösterisi”ne, hem de “çirkin”liğe haklı tepkileri ise Hıristiyan “dinci”lerce “Müslümanlık karşıtı” kampanyaya dönüştürülmüş...

Kampanyanın önderi İsviçre Hıristiyan Halk Partisi’nden (SVP) Bay Amstutz diyor ki; “Amacımız toplumun İslamlaşmasını önlemek”. Aynı amaçla düzenlenen “kışkırtıcı” SVP afişlerine yeniden bakın... 7 milyonluk ülkede 300 bin Müslüman’ın her yeri simsiyah minarelerle donatacağını; dahası her yeri “kara çarşaflı”ların dolduracağını “hayâl” etmek en cahil insana bile yakıştırılamaz...

Oysa İsviçre’yi yöneten “Avrupalı” politikacılar, SVP’nin dinciliği karşısında önce “mimarî uyum”u savunmalıydılar. Hatta kente saygılı “örnek proje”ler geliştirerek, Bartın’dan İsviçre’ye “minare satan”ları da “uygar”ca utandırabilirlerdi.. Bunun yerine akıl almaz bir dinciliği “referandum”la okşamaları, Avrupa’nın dünyaya ışık saçan “aydınlanma tarihi” için de büyük talihsizlik olmuştur.

'Milli İrade'ciler!

Referandumun belki de tek olumlu yanı, siyasilerimizin dört elle sarıldıkları “milli irade”(!)yi “tartışılır” kılması.. Demokrasi sadece “oy” değil, temelde “çağdaş yaşama kültürü” olduğuna göre, İsviçre’de “yüzde 57” olduğu anlaşılan “ortaçağ kafası” için “ne yapalım demokrasi...” (!) denebilir mi? En haklı eleştirileri bile “ama biz milli iradeyiz” diyerek umursamayan siyasetçilerimizin her türlü aymazlıklarına “demokratik hak” denilmesinden bıktık, usandık..

O kadar ki örneğin üniversite yönetimlerine akademisyenlerin yüzde 60’ından değil de sadece yüzde 6’sından oy alabilenlerin “seçilmesi”! bile aynı “milli iradenin demokratik yetkisi” olabiliyor! Prof. Dr. Kasım Cemal Güven YÖK’ü irdelediği yazısında diyor ki; “Cumhurbaşkanını okuma yazma bilmeyenlere seçtiren bu ülkede, üniversite profesörleri kendi yöneticilerini belirleyemiyor.” (Cumhuriyet Bilim-Teknik / 04 Aralık 2009)

Ben de şunu merak ediyorum. Minare referandumuna en ağır eleştirileri yapan “demokratik” açılımcılarımız, söz gelimi “100 bin imzalı dilekçe”yle geri çekilmesi istenen “zeytinlikleri imara açma yasa tasarısı”nı çöpe atabilecekler mi? Ya da ülkenin hemen tüm uzmanlarının “hayır” dedikleri 3.köprüyü Boğaziçi’ne dayamaktan vazgeçe (bile)cekler mi?

Ya ‘mimarlık’ nerede?

Yeniden İsviçre’ye dönersek... Başta “Avrupa Mimarlar Konseyi”, UNESCO ve “Uluslararası Mimarlar Birliği” olmak üzere, “mimarlık kültürü”nün dünya temsilcilerinin bu talihsiz referanduma “kayıtsız” kalmalarını da sorgulamamız gerekiyor... Çünkü aynı referandum aslında “mimarîye darbe”dir. Bir inancın mimarlığına saygısızlık; sanat tarihine katkılarını aşağılamaktır...

Nitekim herkes yazdı; “kilisenin çan kulesi neyse, caminin minaresi de odur”… bu gerçeği bilmeleri gereken “dünya mimarlığı”nın temsilcileri de İsviçre’ye şunu anımsatmalıydılar; “Amaç kent estetiğiyse bunu mimarlık sağlayabilir. Tarihsel bir simgeyi suçlu ilan edercesine yasaklamak, insanlığın ortak kültürel mirasına saygısızlıktır.”

Umarım Türkiye’nin akademik ve mesleki kurumları da meydanı sadece siyasilerin içeriksiz söylemlerine bırakmazlar; “mimarca tasarlanmış minareli camiler”in değil, “dinci gösteriye dönüşen siyasi minareler”in engellenmesi gerektiğini hem kamuoyuna, hem de üyesi oldukları uluslararası kuruluşlara anımsatırlar...

Taksim'den Bitlis'e

Gelelim bizdeki minarelere... İsviçre’yi karıştıran “çelik minare” bizdeki “apartman minareleri”den, hatta benzincilerdeki “varil”! minarelerden esinlenmedi mi?...

Taksim Meydanı’na adını veren tarihi “Su Maksemi”nin bitişiğindeki beton oda “mescit”tir. Damından çıkarak “meydanın peyzajıyla bütünleşen” kaçak teneke minareyi 30 yıldır hiçbir yönetim kaldıramadı!

“Tarihin en sanatsal camileriyle bezenmiş bir ülke”yi dünyanın en çirkin minareleriyle donatırken, İsviçre’ye söylediklerimizin birazını da bu pespayeliğin “siyasi hami”lerine söylememiz gerekiyor... Baksanıza, Avrupa’ya bile minare gönderilen Bartın’daki çelik fabrikasının sahibi Ramazan Çeliker ne diyor: “Referandum yasağı bozulursa bize de çok iş çıkacak”… (Hürriyet-05 Aralık 2009)

Ben en çok o dokunaklı türkümüzün “Bitlis’teki 5 minare”sine üzülüyorum… betonlaşmış kentte 5’i de yok olmuş!..

Bu kültür katliamından nemalanarak siyasetin kurmayları arasında yer alıp, şimdi de İsviçre’ye kızarak oy peşinde koşanlar hakkında ne düşünüyorsanız, haklısınız...