MMG: Konu Sadece Depreme Dayanıklı Binalar Yapmak Değil



'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı' hakkında bir açıklama yapan Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG), deprem konusunda ciddi hiçbir tartışma yapılmadığını, konunun adeta bir medya malzemesi olarak gündemde yer aldığını savunarak, "Artık ciddi bir dönüm noktasına geldik konu depreme dayanıklı binalar yapmak değil önümüzdeki 100 yılın konut politikalarının ve 3 neslin yaşayacağı yaşama alanlarının imarını sağlayacak şehirlerimizi dönüştürmek eksenine oturmuş bulunmaktadır" dedi.

Açıklama şöyle:

*****

Kentsel dönüşüm anayasa yapmak kadar önemlidir. Sonuçları itibariyle en az anayasa kadar hayatımız etkiler, şehirler geçmiş bugün geleceğimizin yaşandığı, hayat alışverişimizde sürekli soluduğumuz hatıralımız ve hayallerimizin mekânıdır. Toplumun bütün kesimleri için yaşamsal bir alan olan mekân, mimari ve şehir bizi biz yapan ekonomiden siyasete, kültürden sanata kadar her etkinliğin yaşam alanıdır. Yaşadığımız altyapıdan trafik soruna, yeşil alanlardan tarihi mekânın korunmasına kadar bütün alanlar şehircilik politikalarının bir uzantısıdır. Şehre bir yaşam alanı olarak baktığımız zaman değerler üzerinden konuşuruz, yalnızca ekonomi üzerinden baktığımızda ranttan konuşuruz bu yapıp ettiğimiz her şeye sirayet eder. Şehirlerimizi 'herkes için şehir anlayışı' ile 7'den 70'e bütün kuşakların bir biri ile buluştuğu, anlaştığı, kaynaştığı, sevgi ve bilgilerini paylaştığı mekanlar olarak, insan ölçekli ve insan yüzlü olarak tasarlamalıyız.

Aceleye getirilmiş ve yeterince toplumda tartışılmamış bir yasa

'Afet riski altındaki alanları dönüştürülmesi' hakkındaki kanun bu kapsamda aceleye getirilmiş ve yeterince toplumda tartışılmamış bir yasadır. Yasa meclise sunulan haliyle bir arsa üretim yasası şeklin de görülmekte kentsel dönüşümün nasıl yapılacağı ve nasıl şehirler inşa edileceği ile ilgili hiçbir madde içermemektedir.

Nasıl bir şehirleşme sorusuna cevap aramadan oluşturulacak her türlü afet merkezli kanun yaklaşımı bizi çıkmaz bir sokağa getirecektir. En az anayasa çalışmaları üzerinde çalıştığımız kadar şehirleşme ve sorunları ve çözümleri üzerine konuşmalıyız. Bu konu oldubittiye getirilemeyecek ve bir bakanlığın sorumluluğuna bırakılamayacak kadar yaşamsaldır. Evet deprem yakın bir gerçek ancak üzerinde fazla çalışma yapılmadan ve tarafların katılımı sağlanmadan yapılacak şehirleşme, sorunları daha büyük sosyal deprem ve krizler davetiye çıkarabilir. Yarın geç olmadan bilimsel bir yöntemlerle bütün sosyal tarafların katılımıyla konuyu tartışmalıyız.

Türkiye'de şehirleşmede altyapı, ulaşım, sosyal donatı alanları, bina kalitesi ve depremlerden dolayı ciddi şehirleşme sorunları yaşanmaktadır. Halkımızı daha sağlıklı, güvenli ve huzurlu şehirlerde yerleştirmek için gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir. Büyük küçük birçok şehrimiz benzer sorunlarla karşı karşıyadır ve yaşam kalitesi her geçen gün düşmekte ve insanlarımız için şehirde hayat çekilmez hale gelmiştir. Deprem gerçeği de önümüzde durmaktadır. Bir yandan yaşlanmaya başlayan nüfusumuzun gerçeğini göz önüne alarak çocuk, özürlü ve yaşlıların şehrin imkânlarından yararlanmasını da sağlayacak şekilde daha huzurlu ve üretken, çevresi ve tarihi değerleriyle daha barışık şehirler inşa etmeliyiz.Bunu yaparken halkımıza büyük ekonomik yükler getirmeyecek şekilde kentsel dönüşümü veya yeni şehirleşme alanları oluşturmayı sağlamalıyız. Ülkemizin sosyal barışını sağlayacak, ekonomimizi çalıştıracak, daha sağlıklı, sürdürülebilir ve yaşanabilir bir şehircilik için deprem ve afet gerçeğini bir fırsata çevirmeliyiz. Bu konuda toplumun bütün kesimlerinin katılımıyla yeni düzenlemeler yapılmalıdır. İnsanların yaşam alanlarıyla ilgili yapılacak değişimlere katılma hakkı sağlanmalıdır. Bunu yaparken kendi şehircilik mirasımız ve dünyanın geldiği şehircilik anlayışından yararlanmalıyız. Sosyolog, psikolog, şehir tarihçisi, kamu idarecisi, iktisatçı, mimar, mühendis ve şehir plancılarının katkılarıyla demokrasimizi yükseltecek, toplumsal uzlaşıyı sağlayacak şekilde şehirlerimiz tasarlamalıyız. Çevre, insan ve ekonominin iyi harmanlandığı bizi bugünden geleceğe taşıyacak daha sürdürülebilir ve yaşanabilir şehirler için birlikte çalışmalıyız.

TOKİ'nin birbirini tekrar eden, mimari ve estetikten yoksun aynılaştırılmış binaları şehirlerimiz için hiç de uygun değildir. Bütün şehirlerimiz kimliksiz, birbirinin kopyası ve birbirini tekrar eden mekânlar oluşmaya başlamıştır. Toplum olarak adeta akıl tutulması yaşadığımız şehirlerimizi tekrar inşa ederken mimarimizi ve şehirciliğimizi tekrar ihya etmeliyiz. Şehirlerimizi gelecek nesillere daha nezih, daha estetik, daha az katlı, sosyal donatı alanları daha büyük ve erişilebilir, geniş yeşil alanların kent dokusu içinde yer aldığı, bulunduğu coğrafyanın sunduğu imkanların iyi kullanıldığı, fiziksel topografyaya saygılı mekânlara çevirmeliyiz.

Belediyeler bugün geldiği noktadan daha geriye getirilmemelidir. Demokrasimizin yerel ayağı olan belediyeciğimiz geliştirecek uygulamalar arttırılırken katılımcı ve çoğulcu bir anlayışla şehirlinin karar süreçlerini katılımı sağlanmalıdır. Yıkıp daha iyi ve sağlamını yapacağız anlayışla insanların yaşadığı kültürel çevrenin inşasında merkezci ben bilirim anlayışından uzak durulmalıdır. Odalar, üniversiteler ve STK’ lardan daha fazla yararlanarak toplumu ve demokrasimizi oluşturan bütün kurumların süreçte daha işlevsel rol almasına imkan sağlanmalıdır.

'Önce insanlar şehirleri inşa eder, sonra şehirler de insanı inşa eder' gerçeğini aklımızdan çıkarmayarak hırsa ve tamaha şehirlerimizi teslim etmemeliyiz. Bilimsel, kültürel ve insani değerler üzerine medeniyet taşıyıcısı şehirleri inşa etmede bu yasal düzenlemeyi bütün kesimler olarak fırsata çevirmeliyiz.

Konu Başlıkları Burada Görünecek