Hayal meyal hatırlanan bir Walt Disney Çocuk Ansiklopedisi. Gelecekte insanların nasıl yaşayacağını tasvir ediyor. Muhtemelen başka bir gezegende geçiyor, insanların yaşam alanları dev şeffaf kapsüller... Bu kapsüllerin içinde yaşıyor ve bir kapsülden diğerine kanallarla geçiyorlar... Alışveriş merkezleriyle ilgili geziye başlarken nedense bu görüntü zihnimizden çıkmıyor.
Karşılaşacaklarımız konusunda çok mu önyargılıyız? İnsanlar sokaktan kaçıyor, özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde, en çok da güvenlik kaygısı, trafik, hava şartları vb. nedenlerle... Alışveriş merkezleri de işte bu sıkıntılara çare olacak yaşam merkezleri biçiminde tasarlanıyor. Dışarıya çıktığınızda gereksinim duyduğunuz her türlü ihtiyaca cevap verebiliyorlar. İstanbul'un en yeni üç alışveriş merkezi City's, İstinye Park ve Astoria'ya yaptığımız ziyaretlerde en çok dikkatimizi çeken, alanların genişliği ve ilginç tasarımları oldu. Bu devasa binalara yaklaştıkça sosyal durumun değiştiğini fark ettik, ama asıl fark güvenlik kapısından geçtiğimizde hissediliyordu. İnsanların özgürce, istediği gibi yaşadığı, birbirinin inançlarına ve özelliklerine saygı duyduğu bir dünyayı kim istemez, bu hayalin gerçeğe dönüştürülmesinin ne kadar zor olduğu ortadadır ve alışveriş merkezinin güvenlik kapısından geçtiğinizde buna yakın, bir nevi ütopik bir hayat var! Aklımızda kalan bir manzara buna örnek olabilir; bir köşede iki eşcinsel, kucak kucağa, yanlarından bir sürü insan geçiyor, aralarında başörtülüler de var, ancak bu çifte kimse karışmıyor, gören başını çeviririp işine devam ediyor. Bizse birbirimize "gördün mü?", "nasıl olur ya?" gibi sorular soruyoruz. Anlaşılan zamanının büyük kısmını buralarda geçiren insanlara göre geri kalmışız. Bu kez kendimizi, harikalar diyarına(!) ilk adımını atan Alice gibi görüyoruz.
İstinye Park varsayımsal bir ölçü verilemeyecek kadar büyük. Bir de tamamen sokak gibi inşa edilmiş, İstinye Pazarı adlı bir bölüm var. Dükkânların dış cepheleri bina gibi. Tepe aydınlatması ise çok geniş devasa bir parlak ışıkla gökyüzü olarak bize eşlik ediyor. Sokakta aklınıza gelebilecek hemen her dükkân, bir manav bile var.
İstinye Park, büyüklüğünden dolayı alışveriş merkezlerine yabancı olanlar için biraz korkutucu, ancak etrafta dolananlar hallerinden memnun görünüyorlar. Anneler ve kızları, sevgililer, çekirdek ve geniş aileler. Çeşit çeşit insan topluluğu kendilerine göre bir şeyler bulabiliyor, aralarında kürklü şık kadınlar da, taklit marka giyen arka mahalle delikanlıları da, yani mağazalara gıpta ile bakanlar da, en pahalılarından torbalarla çıkanlar da var. Bir de çocuklar var tabii. Onlar oyun peşinde, kimi tekerlekli ayakkabılarıyla kayarak, kimi arkadaşlarıyla koşturarak geçiyor önümüzden. Kocaman bir saksının etrafı ya da yürüyen merdivenler onlar için oyun alanı olabiliyor. Herkes birbirine saygılı. Peki, bunda güvenlik kapısının etkisi olabilir mi? Nasıl Alice, tavşanı takip edip harikalar diyarına adım atan şanslı kişi olduysa, alışveriş merkezlerine girerken ister istemez bir elemeden geçen insanlar da günlük hayatlarındaki önyargılardan arınıyor olabilirler mi? Yoksa sebep düşük gelir düzeyine sahip kitlenin bu ultra şık mekânlarda kendini hak sahibi görmemesi mi?
ODTÜ araştırma görevlisi Aksu Akçaoğlu'nun alışveriş merkezleriyle ilgili yaptığı bir araştırmanın ilginç sonuçları var. Akçaoğlu'na göre bu alanlar, düşük gelir grupları için turistik bir gezi mekânı, orta gelir grubu için günlük kent hayatının parçası, üst gelir grubu içinse ev ve iş arasındaki istasyon işlevi görüyor. Alışveriş merkezlerine en çok gidenler gençler, en kuvvetli bağı kuranlar ise emekli kadınlar. Konuştuğumuz insanlar arasında yer alan emekli Beyhan Yürekli de buna örnek olabilecek ifadeler kullanmıştı: "Florya'da oturuyorum. Orada Fly-Inn'imiz var. Yeni açılanlar kadar büyük değil. Herkes birbirini tanıyor."... Yine ODTÜ'den Laçin Tutalar'a göre özellikle işsiz gençler, tek bir çay ile bütün günlerini alışveriş merkezlerinde geçiriyor, bu şekilde insanları gözlemleyerek sosyalleşmeye çalışıyorlar.
Sosyalleşme...
City's'e giderken bu sosyalleşme konusuna da biraz girmek istiyorduk, çünkü Nişantaşı'nda açılan bu yeni alışveriş merkezi, diğerlerine göre o kadar geniş bir alan kaplamıyor. En alt katta yemek yenilen zeminin üzerine asma katlar şeklinde inşa edilen City's'de birçok köşe başı noktası var. Bu da sosyal yaşamın gelişmesi için düz bir alandan çok daha elverişli görünüyor. İnsanların neredeyse hepsi olağanüstü şık. Zaten mekânda yer alan dükkânlar da bir hayli pahalı markalara ait. Burada uç manzaralarla karşılaşmıyoruz, ziyaretçiler, aynı amaçla gelen, aynı sosyo ekonomik düzeye sahip insanlar. Ziyaretçiler demişken, bilim-kurgu filmleriyle haşır neşir olanlar en üst kattan manzaraya bakmalılar: Alttan ışıklarla aydınlanan yürüyen merdivenlerde, yükselen ve alçalan insan topluluklarını görmek yeterince ilginç. Galiba bize gösterilen ilgi ve konukseverlik mekâna eleştirel yaklaşmamıza engel oluyor!
City's ziyaretinden sonra gitmemiz gereken bir yer daha var. Son derece hareketli bir iş yaşamı olan Şişli Zincirlikuyu hattının merkezinde açılan Astoria. Alışveriş ve "Yaşam" Merkezi Astoria'ya vardığımızda, başımız göğe çevrildi. 27 kat olduğunu sonradan öğrendiğimiz ikiz kulelerin bitiş noktası görünmüyordu. İçeriye girdiğimizde alıştığımız manzaralarla karşılaştık. Parlak mermer zemin, mağazalarla bezenmiş şık koridorlar ve koltuklar... Koltuklarda oturanlar yine çeşit çeşit; muhabbet eden iki yaşlı kadın ilgimizi çekti, heyecanla konuşuyorlar, evlerindeymiş gibi rahat görünüyorlar... City's ve İstinye Park'ta olduğu gibi burada da çok pahalı markaların dükkânları var, ama müşteri pek yok, kafeler, koridorlar ise dolu. İnsanlar dolaşıyorlar, sıcak-açık havada caddelerde yürüyen mutlu kadın ve erkeklerden farksızlar. Astoria dışarıdan görüldüğü kadar yüksek değil, nedeni ikiz kulelerin rezidans olması. Yani Astoria spa, spor ve sağlık merkezlerinin yanı sıra 10 sinema salonunun da yer aldığı başlı başına bir yaşam merkezi...
Gezimizin sonunda, bu yeni üç alışveriş merkezi üzerine yaptığımız gözlemler bizi düşünmeye sevk ediyor. Buraların diğer alışveriş merkezlerinden farkı üst gelir grubuna hitap etmeleri. Örneğin buralarda, düşük gelir düzeyine sahip kitlenin mesken tuttuğu yemek katları yok... Ancak her çeşit insan var. Bu üç merkezde de şubesi bulunan, uygun fiyatlı sayılabilecek Starbucks'ın, her zaman tıklım tıklım olmasının nedeni de bu olabilir. Her neyse... Bu yeni, arınmış dünya, sokakların, caddelerin, meydanların yerlerini alacağa benziyor. Hatta belli bir kesim için almış bile. Bizim yeni tanıdığımız bu dünyaya, insanlar çoktan alışmışlar, kendilerini güvende hissediyorlar, mutlular, huzurlular! Ancak biz hâlâ yabancıyız. Bu yeni yaşam alanları, insanların bu yaşam alanlarına adapte olmaları, bize hâlâ bilim kurgu filmi gibi geliyor...
City's bir yaşam merkezi...
Kazım Çizmeci (City's Alışveriş Merkezi Genel Müdürü)
Türkiye'de bulunmayan mağazalara öncelik vermeye çalıştık. Böylece müşterilerimize farklı alternatifler sunabiliyoruz. City's daha çok A+A müşterisine hitap ediyor, ancak diğer kesimlerden insanlar da aradıkları her şeyi bulabilirler. Burası aslında bir yaşam merkezi, insanlar, dışarıdaki hava şartlarından etkilenmeden bütün günlerini burada geçirebilir, yemekten sinemaya kadar aradıkları her şeyi bulabilirler. Dışarıda ihtiyaçarınızı gidermek için sokak sokak gezmeniz gerekiyor, arabanızı park ettiğinizde başına neler geleceğini bilmiyorsunuz. Alışveriş merkezileri yavaş yavaş sokağın yerini almaya başladı. Sosyal hayatın gelişmesi zaman alan bir şey, ama burası da yavaş yavaş kendi sosyal yaşamını oluşturacak.
Buradayım, iyiyim...
Beyhan Yürekli (54/Emekli)
Dışarı çıktığımda alışveriş merkezlerine gitmeyi tercih ediyorum. Özellikle ihtiyaçlarım için. Yeni bir yer açıldığında da gidip bakıyorum. Bu tür yerlere insanlar aranarak giriyor. Bu yüzden kendinizi daha güvende hissediyorsunuz. Beyoğlu'nu çok seviyorum ama son dönemde yaşananlardan sonra oraya çıkmak tehlikeli. Dışarıda çantanız çalınabilir ya da tinercilerin saldırısına uğrayabilirsiniz...
Yeşim Tin (23/Bankacı)
Haftada dört beş kere alışveriş merkezine gidiyorum, özellikle soğuk havalarda ve akşam saatlerinde. Alışveriş merkezlerinde kendimi güvende hissediyorum, yalnız vakit geçirebiliyorum.
Her şeyin elimin altında olması da önemli bir nokta tabii. İşyerime yakın olmalarından dolayı en çok Kanyon, Metrocity, Profilo ve Cevahir'e gidiyorum, artık buralarda neyin hangi katta olduğunu da ezbere bilir hale geldim.
Nedim Şanlı (22/Öğrenci)
Sokakta güvenlik sorunları nedeniyle zaman zaman istediğim gibi hareket edemediğim için rahatsızım. Ancak alışveriş merkezlerini tercih etmemin bununla bir ilgisi yok. Beni asıl çeken yanı, sunduğu konfor ve çeşitli hizmetlerin bir arada bulunması.
Gülçin Gözenman (26/Satış Danışmanı )
Yalnız gezmeyi çok seven bir insanım, alışveriş merkezleri bunun için de uygun; peşine takılan yok, olsa bile güvenlik var, kapkaççı derdi yok vs...
İsmini vermek istemeyen bir kasiyer
Aynı insanları sık sık görüyoruz. Burası alışveriş yapmaktan öte çoğu kimse için bir sosyalleşme alanı. Güvenlik, dışarıda aradığınız bütün imkânların bir yerde toplanması tercih sebebi olabilir. İzin günlerimde bu tip yerlerdense açık alanları tercih ediyorum. Bir noktadan sonra kalabalık yüzünden nefes almak bile zorlaşıyor.