Mortgage ve Banker Krizimiz

Türkiye mortgage denen kredili konut piyasasını geliştirmeye çalışıyor. Bu gelişme vatandaşların konut satın alabilmeleri için en kestirme ve sağlam yaklaşımdır.

Sosyal sonuçları tabii ki çok önemli olan bu gelişmenin, ekonomik sonuçları da çok güçlü olabiliyor. İyi yönetilen bir konut piyasası ekonomiyi ciddi şekilde ayağa kaldırmak ve istihdam sorununu çözmek potansiyeline sahiptir. Ancak kredi ve konut sektörünün iyi yönetilmesi gerekiyor. ABD bunun bir örneği ama daha yakın bir coğrafyada da iyi örnekler var.

Örneğin İspanya konut sektörünün patlamasının yarattığı rüzgarla 12-13 yıl kadar tüm Avrupa’da en çok yeni iş yaratan ve hem mali sektörünü hem de sanayi sektörünü konut piyasası sayesinde rekabet edilecek duruma getirmiştir. Bu süreçte İspanyol bankaları tüm dünyada rekabet edebilecek kadar büyürken, İspanyol inşaat şirketleri dev birer sanayi holdingi haline gelmiş ve tüm Avrupa’ya yayılmışlardır. İspanya’da inşaat sektörü GSMH oranı olarak yüzde 11 büyüklüğünde, bizde inşaat ise yüzde 5 civarında katkı yapıyor. Dünyanın en büyük 10 inşaat şirketinin altısı İspanyol şirketi. Türkiye müteahhitlik şirketleri 2007 yılında 20 milyar dolar iş yaptılar, kümülatif ise 107 milyar dolara ulaştı. İspanya 2006 yılında 23 milyar dolar doğrudan yatırım çekmiş. 1980 -2000 arasında dünyada en çok yabancı sermaye yatırımı çeken beşinci ülke olmuş. Biz daha yeni başladık. Son üç yılda Türkiye’ye yönelen İspanyol sermayesi 1.8 milyar euroyu aşmış.

Daha geçen 2007 Eylül ayında İspanyol Başbakanı Jose Louis Zapatero İspanya’nın artık ekonomiler arasında “Şampiyonlar Ligi’ne dahil olduğunu” ilan etmişti. İspanya artık Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisi (Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere’den sonra) olmuştu. İspanya’nın reel büyüme hızı o kadar güçlü idi ki ve İspanya o kadar çok sayıda yeni iş yaratmakta idi ki, Bay Zapatero yakında İspanya’nın kişi başına gelir olarak Almanya’yı da geçeceği tahminini yapmıştı.

Ancak bugün durum değişmiş bulunuyor. Mart ayının 9’unda seçime hazırlanan hükümetin keyfi kaçmış durumda.

Aralık ayında İspanya’da birden konut fiyatları düşmeye başladı, enflasyon patladı, işsizlik arttı ve ekonominin reel büyüme hızı yere çakıldı. İspanya hem kendi iç dinamikleri nedeni ile hem de ABD kaynaklı uluslararası kredi krizinin Avrupa’ya da bulaşması nedeni ile irtifa kaybetmeye başladı.

Hükümet 2008 yılı için büyüme tahminini yüzde 3.3 değerinden yüzde 3.1 düzeyine indirmek zorunda kaldı. Bu sayının da çok optimistik olduğu tezleri medyada sık sık yer almaya başladı.

2006 yılında enflasyonu yüzde 2 civarına doğru düşürmüş olan İspanya’da aralık ayı enflasyonu yüzde 4.3 düzeyine tırmanarak son on yılın en yüksek değerine gelmişti.

2000 yılındaki yüzde 11.5 değerinden 2006 sonunda yüzde 8 düzeyine inmiş olan işsizlik ise yeniden artma durumuna geliyor.

En kötüsü de ülkenin birçok yerinde konut fiyatları yılda yüzde 20’ye varan hızla düşmeye başlamış ve ekonomik güveni iyice sarsmış bulunuyor. Kredi sorunları, aileleri ve şirketleri sarsar duruma gelmiş gözüküyor.

Bu durumda Jose Luis Rodriguez’in sosyalist partisinin mart ayındaki seçimi kazanma konusundaki ümitleri de sarsılmaya başladı. Başbakan Zapatero 1986 yılında en genç milletvekili olarak parlamentoya girdiğinden bu yana hiçbir seçimi kaybetmemiş. 2004 yılı mart ayında ise ülkenin terör pençesinde bulunduğu dönemde ve İspanya seçimlerine rekor katılım olan bir ortamda, rakiplerinden 1.5 milyon oy fazla alarak işbaşına gelmişti. Bugün yapılan kamuoyu araştırmalarında Zapatero’nun sosyalist partisinin oyunun rakip parti lideri Mariano Rajoy ile aynı orana düştüğü görülüyor. Dinin çok önemli bir unsur olduğu İspanya’da Roman Katolik Kilise de Zapatero’nun sosyal reformlarına muhalefet etmekte.

Türkiye konut ve kredi sorununu iyi yönetmek ve dünyadaki deneyimlerden ders almak zorunda. Bu bir ikazdır. Konut ve kredinin 1980’lerin başında yaşanan banker olayına dönmesine izin veremeyiz. İspanya’yı yakından izlememiz gerekli!